Toplumun ayarı öylesine bozuldu, ya da bozdular ki! Dengeler öylesine alt üst edildi, daha doğrusu ettiler ki! İnsanların sağlığını öylesine olumsuz etkilediler ki! Sonuçta zıtlaşmalar, kutuplaşmalar tırmanışa geçti, dahası gruplaşmalar arttı, düşman cepheler oluştu, “bendensin -değilsin” uçuşa geçti…
Sonra ne mi oldu? Bu durum kartopu gibi büyüdüğünden, bu da bazılarının işine geldiğinden birlik- beraberlik duygusu büyük ölçüde, ciddi anlamda zedelendi…
Gelinen nokta diplomatik dehasıyla dikkatleri çeken, dünyaya diplomasi dersi vermesiyle bilinen, çıkışlarıyla bütün ülkelerin hayranlığını kazandığı söylenenler için bir başarı öyküsü müdür? Onun yanıtı ortada…
Başarı hikâyesi yazıla dursun! Ve fakat ve ne yazık ki ve ne acı ki!
Şu anda ülkemizde 449 cezaevi var. Hükümlü ve tutuklu sayısı 246 bin. 114 yeni hapishane inşaatı devam ediyor. 137 cezaevi yapılması planlanıyor. 2002 yılında 50 bin dolayında olan tutuklu ve hükümlü sayısı 18 yılda 5 misli artarak 246 bine yükselmiş. Ama bir müjdemiz var. Tüm Avrupa ülkeleri arasında tutuklu ve hükümlü sayısı bakımından 1.inci sıradayız!
Meydan okuma ve bildiğini okumada sınır tanımayanlar ve Mustafa Elitaş’a göre “en steril parti olan AKP” yetkilileri bu konuda ne düşünüyor? Onu biz bilemeyiz!
Yine mizahı çok seven, bilmediği sözcüklerle konuşmaya bayılan, yabancı deyimler kullanarak ekonomik tabloyu anlatmayı, sık sık ekonomik paket açmayı, bu alanda devrim yapmayı marifet sayan damat bakan; “Sonuç ortada çılgın büyüme ve çılgın küçülme, dönemi kapandı, artık dengeleme zamanı. 2018- 2019 zor yıllardı, 2020 dahi iyi olacak” şeklinde açıklama yaparken ne demek istiyor? Onu biz anlayamayız!
“Geleceğe nefes” adı altında 2019’da CB ve tarım bakanı 11 milyon fidan ekerek ve bunu sık sık dile getirerek, daha doğrusu gözümüze her daim sokarak bir destan yazdıklarını söylemişlerdi. Bugün yüzde 90’ı kuruyan bu fidanlar için ne düşünüyorlar? Bunu yorumlamak çok zor!
Dış politikada zaferler kazanıla dursun! Bi gerçek var ki o da şu: Dış politikanın çok gezerek değil, çok okuyarak yapıldığını bilen bilir. Bu alanda düşünerek, ölçüyü ve dengeleri gözeterek, kararlı davranarak, zikzaklar çizmeyerek, temel ilkelere uyarak yol alındığını gören görür. Yapılmayınca sonuç ortadadır…
Kendilerine göre; Dış ticaret muazzam gidiyorsa, dış politikada destan, Suriye’de olduğu gibi Libya’da da tarih yazılıyorsa, emekli, dul, yetim refah içinde yaşatılıyorsa, yerli ve milli otomobil piyasaya çıkıyorsa, enflasyon düşüyor, zamlar tarihe karışıyor, halk mutluluktan uçuyor, işsizlik sıfırlanıyorsa! Sonuç niye böyle?
Tam da burada bir parantez açayım…
İçte ve dışta zaferler, destanlar, başarı öyküleri yazıla dursun! Olimpiyat Stadı’nda maç yapılmıyor. Formula pistinde yarış yapılmıyor. Osmangazi Köprüsü pahalı diye araçlar feribotla geçiyor. Bursa- İzmir otobanı pahalı diye millet eski yolu kullanıyor. Şeker fabrikaları satıldığı için Rusya’dan şeker ithal ediliyor, üretici desteklenmediği için Suriye’den patates, zeytinyağı alınıyor.
Daha başka ne var derseniz? DİSK; “Ülkede 16 milyon kişi yoksul, 18 milyon kişi yoksullukla karşı karşıya!” şeklinde açıklama yapıyor! Buna karşılık sokakta üşüyen, bindiği taşıtlarda üşüyen, girip çıktığı mekânlarda üşüyen, yollarda, evde, okulda, işyerinde üşüyen insanlar var. “Biz altın günü yerine doğalgaz günü yapıyoruz. Her gün bi komşuda toplanıp ısınıyoruz. Faturalar baya düştü siz de yapın.” Diyen yaratıcı (!) kadınlarımız var…
Kadir Has Üniversitesi; “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” başlıklı bir araştırma yapıyor. Araştırma sonuçlarına göre; Yüzde 84.5 “vergi sistemini adil bulmuyorum” derken, bölgelere göre yanıtlar değişim gösteriyor. Marmara ve Ege “hayat pahalılığı” diyor. Akdeniz Bölgesi “ekonomik durgunluk”, Doğu ve Güneydoğu Anadolu “işsizlik” diyor. İç Anadolu ve Karadeniz Bölgesi “terör” diyor. Yetkililer ne diyor? Bilen yok.
Daha daha ne var derseniz. Yönetimin uçakları var, arabaları var, sarayları var, koruma ordusu var, danışman ordusu var, herkesin çok yüksek maaşları var, ayrıca gazeteci Semra Topçu’nun yaptığı önemli bir araştırma var. Buna göre; ülkemizde makam aracı sayısı 125 bin, CB’na ait lüks makam aracı sayısı 268 adet. Almanya’da 9 bin, Fransa’da 8 bin, Japonya’da 10 bin. Böylece dünya rekorunu elimizde bulunduruyoruz! Gelelim hava ve uçak filolarına! Almanya’da 12, Fransa’da 14, Japonya’da 2, İtalya’da 11, CB’da 16. Yani rekor yine bizde…
Özetle; İncelikli konular inceden inceye incelenmezse sonuç ortada iken, iç ve dış siyasette, sağlıkta, ekonomide tablo çok netken! Benim başka sorum da yok, başkaca yorumum da…