Bininci kez kafamdaki soru işaretlerini, örnekleri uzatmadan masaya yatırıp kestirmeden gitmeye çalışacağım! Başarırsam ne ala…
11 milyon kadının ev işine mahkûm olduğu ülkemizde, işi olan da, işsiz de güvencesiz sayılırken, iş hayatındaki kadınların yüzde 41’inin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kaydı yokken, yüzde 54.4 ev işiyle meşgul olanın zaten dünden hiçbir güvencesi yokken hala kadın cinayetleri neden artıyor diyoruz! Niye artmasın?
Şimdi siyaset okumayı bilenlere, iyi okuduğunu sananlara, ne çok şeyi bildiğini her platformda göze sokarak satan siyasi aktörlere, sıktığımız dişlerin gıcırtıları arasında soralım! Nedendir bu? Nelerdir bunlar? Onlar düşüne dursun biz özetlemeye çalışalım!
Eğitimdeki yaz bozun, iniş çıkışların sonunda özel okul oranı yüzde 25’e, öğrenci sayısı 1.5 milyona ulaşırken, yoksul aile çocukları eğitimin dışında kalmış mıdır?
Ülkemizde adalet duygusu sarsılmış, hayat pahalılığı, yoksullaşma, ekonomik kriz, işsizlik alıp başını gitmiş, eş, dost, akraba, enişte, baldız, kayın, partili kayırmacılığı tavan yapmış mıdır? Kamu kaynakları halk için kullanılmayarak üç otuz paraya elden çıkarılmış mıdır? Yanıtınız sesli sedalı bir EVET ise! Başka sorum yok!
Gelelim dil ve üslup meselesine…
Devlete, topluma ülkeye verdikleri sınırsız zararları görmeyenlere, elde ettikleri mevzilere doymayanlara soralım? Sevgi, şefkat, zarafet, letafet her kapıyı açacak sihirli yol iken; “sen benim muhatabım değilsin, sen benim seviyemde değilsin, sen benim kıratımda değilsin, sen benim kalitemde değilsin” gibi kibir kokan ifadelerle kapılar açılır mı, sonsuza kadar kapanır mı? Yanıt KAPANIR ise! Başka sorum yok!
Sokaktaki insan, taksideki şoför, manavdaki çalışan, kuyruktaki işsiz; “Hiç bu kadar yanlışı, bu kadar acımasızlığı, bu kadar ihaneti, bu kadar kötülüğü bir arada görüp yaşamamıştık” diyorsa, örnekler çoğalınca bozuk olan moraller iyice bozulacak, sonbaharlara yeni sonbaharlar katılacaksa nokta koyup başka sorulara geçelim.
Sorular kısa ve acıdır!
İç borcun, dış borcun, özel sektör borcunun, kişi borçlarının kapkara bir bulut halinde tepemizde dolaştığı, işsizliğin çığ gibi büyüdüğü, iş bulma umudunun giderek azaldığı, yönetimin satmalara doyamadığı yalan mı?
Damat bakanların bu kadar farklı alanda bu kadar geniş etki ve yetki alanına sahip kılınmasının ileri demokrasilerde başka örnekleri var mı? Ekmeğimizi, aşımızı, işimizi, geleceğimizi ilgilendiren yaşamsal konuların bir kişinin kararına ve onayına bırakıldığı başka ileri demokrasiler nerede var? Ülkemizde yasaların yerini KHK’ların, CB kararlarının, CB genelgelerinin, CB kararnamelerinin aldığını duymayan kaldı mı?
Daha geçenlerde “Türkiye- Katar Hukuki ve Adli Eğitim İşbirliği Mutabakat Zaptı” imzalandığını, bu zaptın iki ülke arasındaki hukukla ilgili birikim ve deneyimlerin birbirine aktarılacağı kesinse bu bir başarı değil mi?
Teee Katar’a kadar ünümüzü yayanlarla, ülkemizi şaha kaldıranlarla, destan yazanlarla gururlandığımız(!) doğru da, yanıp kül olan ormanlarımızı, artık bu ülkede seçim eşittir kayyum mu dedirten ve millet iradesine vurulan darbeleri nasıl açıklayıp, nasıl yorumlayacağız? Mesleki birikimi, deneyimi, eğitimi, alt yapısı olmayan yeni kuşak elçi ve konsolosların başarısını yorumlamak ayrı bir yazı konusu olacaktır…
Not: Hayli kaygan olan zeminde; olup biteni yazar, aydın, eğitimci olarak anlatıp paylaşmayı; yetki, sorumluluk, görev ve ödev olarak gören kuşaktan olduğum için hele de demokrasi şampiyonu olan yönetimimizle, ileri demokrasiyle yönetilen ülkemizin çok yönlü, yetenek küpü, derya deniz bilgili siyasi aktörleriyle övünmemeyi içime sindiremem!
Ağabeysinin rektör olduğu üniversitede doktora yapan, babasının kurucusu olduğu “Burak Sportif Havacılık Klübü’nden” pilotluk lisansını alan, daha sonra beğenmediği THK’da belgesini yenileten bir bakanın varlığını ülkemiz için şans olarak gördüğümü yazmadan geçemem! Nokta…