Toplum nefes alamıyormuş yalan! Ekonomik kriz varmış külliyen yalan! Mutfakta yangın varmış kuru iftira! İşsizlik tavan yapmış CEHAPE propagandasıdır sakın inanmayın! Zaten maliye bakanına göre her şey güllük gülistanlık! Koş vatandaş koş! Kamu bankalarının ucuz konut ve taşıt kredisine koş, ekonomide haraketlilik beklentisini boşa çıkarma…
Ekonomide durum yüz güldürürken! Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne göre ülkemizin Myanmar’ın bile gerisine düşerek 126 ülke arasında 109.sıraya indiğini duymayalım mı?
Tam bu sıralamadaki yerimize üzülecekken! Gerçeklerle yüzleşip, yapılan, yapılmakta olan, yapılması gerekenlere, zaman, yer, neden, sonuç ilişkilerine bakınca yerimizde mıhlanıp kalmayalım mı?
Hele de denizde kum, yönetimde danışman kadrosuna bakarken! Her şeyi kendisi düşünen, yazan, kaleme alan, anlatan, bir yöneticinin; taşıdığı unvanlara, sorumluluklara, yüklendiği siyasal ve tarihsel misyona bakıp, sayıları bilinmeyen danışman ordusu ne yapar diye düşünmeyelim mi?
Sorunlar boyumuzu ve ülke sınırlarını aşmışken, aynı koşullar altında aynı sebepler devam ederken, aynı sorularla karşılaşılacakken; umutsuzca neyin atılımı, neyin telafisi, neyin ve hangi birinin toparlanması diye sormayalım mı?
Damat bakan kabul etmese de ağırlaşan ekonomik tabloya, doların önlenemez yükselişine, pembe tablo çizmeye devam eden yönetime, paket üzerine paket hazırlayarak halka umut dağıttığını sanan bakana şaşarak, işin siyasi tarafına işin uzmanları ne der diye meraklanmayalım mı?
Duruma ilişkin sorulacak çok soru varken, normalleşmeyi anormal şekilde uzatmak varken, bugüne kadar yapılanları görürken; yetkililer bu işlere niye kafa yorsun, gidenlere niye yansın, önünü görmek için niye çaba harcasın, ülkenin temel sorunlarını niye görmeye çalışsın diye kendi kendimize konuşmayalım mı?
İşsizlik alıp başını giderken, ekonomik kriz ev bark yıkarken, bazı konular sizlere ömür olurken, bazıları yağla balla beslenirken, 280 bin üniversite öğrencisine haciz gelirken, 2019 yılında 16 bin 220 Türk, Alman vatandaşlığına geçerken “nerede yanlış yapıldı?” sorusuna umutsuzca yanıt aramayalım mı?
Artık kara günlere çözüm bulan, cumhuriyetin başkenti Ankara, eski Ankara olmadığına göre, devlet kavramı bizim zamanımızın; “devlet babadır” vasfından büyük ölçüde uzaklaştığına göre; Ömer Çelik’in; “Bu dönem atılım ve toparlanma dönemi olacak!” şeklindeki sözlerine gözlerimizi fal taşı gibi açarak bakmayalım mı?
Sonra da çok geniş anlamda; usanmadan, bıkmadan, üşenmeden, yorulmadan toplumun sinir uçlarını hedef almayı başaranlara bu yeteneklerini neye borçlu olduklarını sormayalım mı?
Durumun özeti notu: İnsan bazen dar labirentlerde çıkış yolları arar bulamaz ya! Ya da yürek yangınına, gönül acısına, içsel sıkıntılarına, tehdit ve tehlikelerden korunma güdüsüyle çözüm yolları arar ya! Yetinmeyip; iç dünyasındaki dalgalanmalara, çevresel koşulların dayatmalarına karşı durmak ister ya! Keşkelerle çevrili kozasında dönüp durmaktan bıkar ya! Yaşatılanlar işte öyle bir şey…
Bu kısır döngüde önüne hep; ama, fakat, asla, ancak, zaten, anlayamadım, çözülemez, kavraması zor, içinden çıkamazsın, yok hükmündedir gibi onu iyice köşeye sıkıştıran kalıplar çıkar ya! Yaşadıklarımız işte öyle bir şey…
Soru notu: Artık buna da kader, kısmet, alın yazısı mı deriz yoksa yazgımız böyle imiş ne söylesem boş deyip sineye mi çekeriz? O da bize kalmış, size kalmış…