Ağır meslekler vardır, hekimlik gibi, yazarlık gibi, öğretmenlik gibi…
Bu meslek dallarının özünde (güncel deyimle fıtratında!) sorumluluk ve empati esas olduğundan taşınması ağırdır ya da siz onu ağırlaştırırsınız. Neden derseniz? Bu meslekleri icra ederken, acı görürsünüz, acı dinlersiniz, acı çekersiniz, zamanla ya katılaşır, ya tansiyon hastası olur, ya olgunlaşır, ya da duygusuz robotlara dönersiniz.
Neden derseniz? Öncelikle coğrafyamız acılarla beslendiğinden buna elverişli bir ortam zaten hazırdır. Dolayısıyla neden, niçin, nasıl sorusuna yanıt aradığınızda siz zaten alt yapı olarak hazırsınız. Buna bir de bizim ülkemizdeki soruların hep havada asılı kaldığını ekleyin, acı hep galip gelir ve delip geçer…
Siz bunları yaşarken; Bazen çok sevdiğiniz dostlarla da yollar ayrılır, bazen hiç tanımadıklarınızla yollar kesişir, bazen ağır bedeller ödetilir, bazen haksız suçlamalar bedende ve ruhta ağır yaralar açar.
Tam da burada küçük bir katkı sunmak adına şunu sormadan geçemem. Nedenler ortada dururken unutmak, umursamamak, göz ardı etmek nasıl olacak? Bu konuda başarılı olanlardan bir öneri beklesek mi?
Örneğin güçlüleri ilgilendirmese de yoksul evlere akşam çökünce oluşan o hüzünlü sessizlik nasıl aşılacak? Çocukların kimi eşofman, kimi ayakkabı, kimi bisiklet istediğinde oluşan o yürek sızısı nasıl duyulmayacak? Cebindeki üç kuruşa ve vitrinlere baka baka oğlunun istediği pantolonu alamadığı için intihar eden baba, çocuklarına çorba yapamadığı için kendini suya atan anne nasıl unutulacak? Dolapta yiyecek namına hiçbir şey kalmadığı için göğsündeki sancıyı, gözyaşıyla birleştirip boş tencerelere, tezgâhlara akıtan kadınlar nasıl teselli edilecek?
Dolardı molardı, kurdu murdu, türbülünstı, mürbülanstı, manipülasyondu (m’yle başladığı için bulamadım!) derken, işsizliğin yüzde 16’ya çıktığı bir ülkeden söz ettiğimiz nasıl göz ardı edilecek? Çok değil biraz mutlu olup, daha az iç çekeceğimiz günler bizimle ellere ne zaman uğrayacak ve bizlerle ne zaman buluşacak?
16 yılda 21 bin 800 işçi ölümü gerçekleşmiş bir ülke olarak; Avrupa birinciliğini ve dünya üçüncülüğünü kimselere bırakmazken, günde 4 işçinin hayatını kaybettiği, 2017 yılında 89 işçinin intihar ettiği nasıl unutulacak?
Kriz yok diyenlere, manipülasyon demekte ısrar edenlere burada anımsatmanın
tam yeridir! Saraylardan biraz uzaklaşıp, önce sokağa çıkın, kiralık ve satılık tabelalara baka baka ilerleyin, bu arada semt pazarlarına uğramayı ihmal etmeyin, yolunuzu kapalı çarşıya ve o çok övündüğünüz AVM’lere düşürün. Eğer durum sizin dediğiniz gibi ise, hemen kendinize şu anda filoda eksik olan yüzen saray siparişi verin. Hoş nasılsa dost bir ülke onu da hibe edecektir…
Böylece bir kez daha itibardan tasarruf olmayacağını dosta düşmana ilan eder, gerekirse; eğitimden, sağlığa, gıdadan barınmaya kitlesel tasarrufa yöneliriz.
Nasılsa YEP var, nasılsa DKK var, nasılsa LOS var…
Bu ne derseniz? Açılımlarına geçeriz. Bilindiği gibi YEP: Yeni Ekonomik Program
DKK: Dostluk Kayırma Kollama (son yılların modası gereği)
LOS: Liyakat Olmasa da Sadakat( örnekleri milyonları bulan son yılların olmazsa olmazı)
Ha bu arada krizler ve ona bağlı olarak işsizlik ev yıkıp, ocak söndürüyormuş. Babalar, analar, çocuklar kayıp göçüp gidiyormuş. Dert ettiğin şeye bak! Giden gider, kalan sağlar sizindir…