Üniversiteye yerleştirme/yerleşme puanları şu an sevgili öğrencilerin masasında…
Sadece onların mı? Tabii ki hayır.
Anneler, babalar ve hatta büyükanne ve büyükbabaların, masasında olmasa bile hep aklında. Çocuğum, torunum ne yapacak, nerede okuyacak soruları ve bunun ortaya çıkardığı tatlı karmaşa ortada yanıt ile karar bekliyor.
Bilgisayar mühendisliği mi, tıp mı okusak… Yoksa şu sosyal bilimler alanında mı ilerlesek soruları ortada uçuşuyor.
Doğru eğitim vazgeçilmez bir olgu. Kişinin gelişimi, yaratacağı katma değer, kendi işini kurarak ortaya çıkaracağı verim dahil tüm ülke kalkınması bu sürece bağlıdır.
Bağlı ama öğrenciler umduğunu, sorduğu soruların karşılığı ile karşı tarafta yani üniversitelerde bulabilecek mi?
Üniversiteler, içindeki insan sermayesi yani eğitim kadrosuyla ortaya çıkarmak zorunda olduğu bir kaliteli eğitimi öğrencilere verecek yapıya sahip mi sorusu boşta kalıyor maalesef.
HER YER ÜNİVERSİTE REKLAMLARIYLA DOLU
Tercihler birkaç gün içinde başlayacak ve öğrencilerimiz kendileri ve ailelerinin görüşüne göre en uygun olanı yapacaklar. Güzel bir heyecanın var olduğu yadsınamaz gerçek…
Öte yandan, aynı heyecanın üniversite tarafında olduğunu söylemek kolaycılık olur. Bir iştahsızlık ve eğitim kadrolarının bıkkınlığı çok açık bir şekilde kendini hissettiriyor son günlerde…
Tanıtım günlerindeki havalı reklam panoları ve süslü cümlelerle şöyleyiz, böyleyiz laflarına yapışmış çift ana dal, yan dal hikâyelerine bakmayın siz. Ortada açık bir enkaz, sömürü ve hayat pahalılığının da verdiği bir bulutlu hava mevcut. Mutsuz ama güler yüzle öğrencileri karşılayan, karşılamak zorunda olan bir öğretim ordusu var ortada. Geçimini zorla sağlayan, içinde bedava profesör (ya da doçent) olmuş ile yıllarını bu uğurda harcamış olanının aynı kefede tutulduğu bir yapı var.
Karmaşanın olduğu bir yapı.
İster devlet isterse de vakıf üniversitesi olsun, durum hepsi için aynı. Geleceği konusunda alternatif arayışlara giren ve ayağı kampüse gitmeyen bir eğitim kadrosu ücretleri için ya devletin ya da mütevelli heyetinin ağzında çıkacak cümleleri bekleyen bir özelliğe bürünmüş.
Ama inanın hikâyenin sonu mutsuz olacak. Aynı sağlık sektöründe olduğu gibi, ideallerinin sistem tarafından tüketildiği bir kadronun aniden görevi bırakacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Diğer meslek veya görevlerin aksine, alanında oldukça uzmanlaşmış olanların böyle durumlarda ani değişim kararların üniversiteleri boşaltacağı (en azından seviye olarak) gibi, yeri uzun süre doldurulamayacak bir boşluk yaratacaktır.
DUYAN DA BUNLAR HARVARD GİBİ DİYOR
Gelelim üniversite reklamları ve onların yalancı yanlarına…
Dikkat ederseniz caddeler, lüks mekânların reklam panoları ve ortalık özellikle vakıf üniversitelerin reklamları (sözde tanıtımları) ile dolu.
Reklamının yapısına baktığımızda sanırsın hepsi Harvard… En güzel sınıfların yanında tüm olanaklar birinci derece konfora sahip. İnanılmaz büyüklükte içinde şu sayıda kadar kitap olan büyük kütüphaneler öğrencileri bekliyor. Bu da yetmez… Öğretim üyeleri ile istedikleri zaman buluşabilecekleri ortam ile çayırlar ve çimenler kendilerini bekliyor.
Kimse öğrencilerin seçecekleri fakülte ve bölüm hakkında ayrıntılı konuşmuyor, konuşamıyor… Alanında kaç tane öğretim üyesi ve onların ürettikleri eserler var sorusu havada kalıyor. Kaç öğretim üyesi torpille o bölüme gelmiş, bilinmiyor.
Anlatacak daha çok şey var ama bunları denetleyen, denetlemek zorunda olan bir YÖK var ama o da maalesef yapması gerekenleri yapmıyor veya yapmış gibi gözüküyor.
Bu kapsamda öğrencilerimizin ve onların ailelerinin tüm bu konuları göz önünde bulundurmaları zorunlu hale gelmektedir.
BARINMA SORUNU VE YÖK
Üniversite seçimi sürecin sadece bir tarafı. Özellikle pandemi ile ortaya çıkan ve Türkiye’ye akın eden yabancıların etkisiyle de artan bir barınma ve kira sorunu öğrencilerin, özellikle de şehir değiştiren öğrencilerin en büyük sorunu olmuştur. Hatta bu sorun Ağustos ayı ile doruğa çıkacak ve aileler üzerine büyük bir yük olarak gelecektir.
Özetle, bir yandan kalitesi gittikçe düşen üniversite eğitiminin yanında barınma koşullarının yarattığı sorunlar gelecek neslin önünde en büyük sorun olarak duruyor.
YÖK mü ne yapıyor?
Hiçbir şey.