Vaatler silsilesinin arka yüzü…

Her şeyi oluruna bırakanların her geçen gün sayısı arttıkça, arkasına yaslanıp “biraz daha beklemeli” diyenlerin oranı gün be gün çoğaldıkça, yönetimin ve...

Neşe Doster Yazar nesedoster@yahoo.com

Her şeyi oluruna bırakanların her geçen gün sayısı arttıkça, arkasına yaslanıp “biraz daha beklemeli” diyenlerin oranı gün be gün çoğaldıkça, yönetimin ve yasaların ilgisizliği karşısında kendini değersiz görenlerin, hayatı anlamsız sayanların, yarınlara umudu kalmayanların sayısı katlandıkça! Gel de bir kez daha hikâyeleri derin, yaraları açık olanları, özellikle de kadınları masaya yatırma…( 8 Mart’ı beklemeye ne gerek var?)

Havada uçuşan vaatler silsilesi hayata geçirilmediği için toplumun doğal akışı içinde baskı, yıldırma, gözdağı hayata geçirilirken bazı şeylere yer de yok gerek de diyenlere “nasıl yani?” diyerek soralım! Size göre kadın cinayetlerinin lafı mı olur? Kadın bu ağzını açarsa, diklenirse, ezberleri bozarsa, hele de boşanmak isterse öldürülmesine şaşılır mı? “Ya benimsin ya toprağın!” sözü havada asılı kalır mı? Böyle mi düşünüyorsunuz?

O halde Nietzsche’ye kulak verelim? “Nedenleri güçlü olanlar, nasıllarını bulur.” Demek ki biz kendimize şu soruyu soracağız! Nerede hata yaptık? Hayatı dengede, yaşanılası ve güzel geçirmek için neyi erteledik? Sızlanmadan, yakınmadan, ağlamadan, şikâyet etmeden hangi taşın altına elimizi koyduk?

Gelelim kadınlığı sorgulamaya!

Biz varız demezsek! Kalbe dokunan farklı öyküler, iç acıtan hikâyeler, gözü dört açan yaşanmışlıklar, kulakların tıkandığı, gözlerin yumulduğu şiddet arttıkça bizim öyküler uzar gider…

Ben de varım demezsek! Geleneksel yapıda en kutsal görevlerimiz sayılanlar, erkek egemen bakışta toplumun dayattığı baskılar, hele de yaşamın yüklediği sorumluluklar arttıkça bizim hikâyeler sürer gider…

Kendimizi önemsemezsek! Zamanla yıpranan ilişkiler ve aşklar, süreç içinde yaşanan iletişim kopuklukları, bazen iyi gelen, bazen kafa karıştıran, bazen iyi gelmeyen çıkışlar, gerçekleşmeyen beklentiler, dibe vuran hayaller arttıkça bu konular bizi üzer gider…

Bizi yok saymalarına izin verirsek! İç hesaplaşmalar, yakınları yitirme korkusu, annelik muhasebesi, birbirine tutunarak yaşanan hayatlar, olaylar karşısında yaşanan panikler, karşılaşılan çaresizlikler, mutsuzluğun haritası arttıkça bu yazılar arkası yarın dizisine döner ve uzar gider…

Yanıt bekleyen soru şu! Kadınları fonda tutan bu saptamaları yaparak, memleketin çıkan çivilerini örneklerle özetleyerek ortaya şöyle bir soru bırakalım! Neden bu ülke kadınlarını gözden çıkardı? Şiddetin her türüne uğrayan kadınlar, öldürülen kadınlar, ölüm, dayak tehditliyle yüzleşenler, neden yönetim katında ilgi görmüyor, onları koruyacak yasalar gündeme bile alınmadan kaldırılıyor? Bu durum tuhaf, acayip, anormal, garip, manidar değil mi?

Öfkeli, endişeli ve çaresiz bir şekilde keşke demek…

Keşke bizi yönetenlerin gündeminde insani ve vicdani duyarlılık daha fazla olsa! Keşke yönetim erbabının kadınların başlarına gelenlere yönelik öngörü ve empati duygusu daha çok gelişmiş olsa! Keşke ayrıştırma ve ötekileştirme değirmenlerine su taşıyanlar sayesinde artan öfke, nefret, şiddet dili kol kola girip kol keserken buna neden olanlar kendilerini sorgulayabilse!

Keşke ülkenin giderek azalan kaynakları AVM, millet bahçesi, beton yerine, üretime, teknolojiye, bilime, tarıma, eğitime yatırarak istihdam yaratılsaydı! Keşke bilgi ve teknoloji üretilerek gelişmiş ülkelerle yarışılsaydı! Keşke gerçeğin, gençliğin, işsizliğin, kadınların farkına daha çok varılsaydı, onlara yeni kapılar aralansaydı. O zaman ekonomik nedenlerden ötürü artan ve kadına yönelen şiddet büyük ölçüde azalmış olurdu. O zaman daha görecek çok rüyamız var der, kendimize yeni yollar arar, teselli bulurduk.

Özetle! Dar zamanlardan geçen halkı nasıl rahata erdiririm demenin kıyısından köşesinden bile geçmeyenlerin yüzünden endişe, kaygı, umutsuzluk tavan yaparken!

Her sözü onaylanan, her adımı ilgi gören, her atılımı beğenilenler kontrolsüz güç neymiş görsünler diye ortalarda tırım tırım gezerken! Ekonomide dışa bağımlılık artıp, sanayici dert küpüne dönüp, yurttaş açlığa mahkûm olup, tarım çöküp, halk borca batarken! Açlık sınırı 7 bin TL’ye, yoksulluk sınırı 24 bin TL’ye dayanmışken! “Aldığım pahalı sattığım ucuz!” diyen üreticilerin sayısı artarken! İçine üzüntümü, öfkemi, tedirginliğimi kattığım bir yazı yazmak istedim.

Hal böyle iken şimdi gel de ufak tefek değişiklikler yaparak şarkı sözlerine sığınma! “Ülkeyi dert etme sakın kendine! Bitti artık dersin soran olursa! Ümitsiz, perişan, kendi haline! Soktuk artık dersin soran olursa!”

Tüm yazılarını göster