Başlığın içeriğini elbette biz sıradan yurttaşların bilme şansı yok. Bilene sormak gerek. Bu işin uzmanına, uygulayanına, dünden bugüne vazgeçmeden sürdürenine danışmak gerek! Baştan ve peşinen söylemeliyim ki; kabul edelim-etmeyelim, bazı şeyleri yapamadık, yapamıyoruz, yapana engel olmayı ayrıca çok seviyoruz.
İşin doğrusu şu ki; Zekâyla yaratıcılık, kültürel birikimle hazırcevaplık, akıcı ve dokunaklı anlatım tekniği, ilginç örnekler vererek kitleleri etkileme gücü her yöneticide buluşmayan özeliklerdir. Bu nedenle danışman ordusunun, metin yazarlarının kılı kırk yararak seçilmesi gerekir. Her konuşmadan sonra bazen orta halli eleştiriler, bazen yeri göğü inleten uyarılar, bazen de ayağı yerden kesen övgüler konuşandan çok yazanın hanesine işlenir.
Bu bağlamda durmadan hayal alınıp satıldığı ülkemizde, konu ekonomiye gelmesinde ne olur olsun havası hâkimken! Hele de inanan, güvenen, alkışlayan bu kadar çokken hayal satışlarına devam edenlere soralım! Tek ses, tek nefes, mutlu mesut ülke hayalleri gerçekleşti mi? Değil! Sonuç mu? Ortada…
O halde ülkemizi dünyayla birlikte zor günler beklerken; husumete yakın, hümanizmadan uzak, hakaret içeren, hamaset kokan konuşma metinleri yazıp Prompter cihazına yüklememeleri için danışman ordusu uyarılsa iyi olmaz mı?
Şimdi sayıların ne anlama geldiğinin otopsisini yapalım!
81 vilayeti, 83 milyon nüfusu, 13 milyon genci, 26 milyon 753 bin çalışanı olan ülkemizde; Resmi rakamlara göre 9 milyonu bulan işsiz sayımız (Avusturya nüfusu kadar), CHP’nin raporuna göre son aylarda kapanan 257 bin işyeriyle birlikte 16 milyona dayanmış.
Azalan tüketimi, artan işsizliği, kapanan fabrikaları görmeyerek askıya alanlara göre her şey güllük gülistanlık olsa da; ithalat artıyor, ihracat azalıyor, turizm gelirleri tehlikede, dış açık tavan, işsizlik rakamları alarm veriyor.
Toprağını alın teriyle sulayan çifti ürününü tarlada çürütüp borç içinde yüzerken, bakanlık karpuz, limon ve patates ithal ediyor! Şimdi gelin bunu anlatın! Ya da gelelim bunu niye anlattığıma…
Bir yanda hedefi belirleyen, fırsatını kollayan, uygun zamanı bekleyen ve günü geldiğinde de kazmayı indirenler! (dozerleri, kepçeleri sokanlar, ihaleyi açanlar mı demeliydim?) diğer yanda yönetimin yardımlara yönelik tüm engellemelerine karşılık akıllı yöntemler geliştirip yoksulun yanında mevzi alanlar.
Bir yanda adalet karınca misali ilerledikçe, adalete duyulan özlem feryatları, diğer yanda; “merak etmeyin, aldırmayın, gülüp geçin, kulak asmayın, ilgilenmeyin, düşünmeyin, seyirci kalın!” önerilerinin havada uçtuğu bir ülke.
Bunun adı Büyük Türkiye mi? Yeni Türkiye mi? Yeni ve Büyük Türkiye mi? Bu hem iyi anlaşılmalı, hem de iyi anlatılmalıdır.
Ekonomiden dış politikaya, sosyal politikalardan spora, sağlık sistemlerinden alt yapı sorunlarına, eğitimden şiddete her alanda faturayı halka ödeten bir anlayış hiçbir şey yokmuş gibi küçümseyerek ve hücum ederek “bu mu, bunlar mı, bu kadar mı?” diyorsa gerginlik bitmez. Bu alanda umut ışığı ve çıkış yolu aramak, halk sağlığı ve ulusal çıkar açısından şart olduğu için siyaset aktörlerimizden bunu beklemek hayal de olsa hakkımızdır…
IMF Başkanı K. Georgieva’nın; “Benzeri görülmemiş bir ekonomik krize doğru gidiyoruz” şeklindeki açıklaması dikkate alınır mı bilemeyiz ancak, yazılıp çizilene ve görünenlere göre, şimdiye kadar tanık olmadığımız çapta bir sosyal kriz, maddi açıdan sosyal darbe, bazılarına göre ekonomik bir bomba, hatta feci bir sosyal yıkım insanlığı bekliyormuş.
Aslında yaş çay alım fiyatından bakliyat taban fiyatına, çiftçiye ödenecek destek primlerinden sokağa kimlerin hangi saatte çıkacağına kadar bizzat, şahsen, kendisi açıklayacak kadar tevazu sahibi yöneticilerimiz varken! Kaygılanmak gereksiz de…
Yazıyı bitirme notu: Barbara Streisand; “Dünya yanarken, sen nasıl rahat uyuyabiliyorsun?” diye sormuş ABD başkanına!
Soru notu: Aşk olsun Barbara! Bunu senden beklemezdim! Rahat uyuyan yalnızca Trump mu?