Arizona Devlet Üniversitesi öğretim üyelerinden ve Nobel ekonomi ödülü sahibi Edward Prescott geçtiğimiz günlerde vefat etti.
Değerli bir ekonomistti…
Özellikle 1990’larda doktora eğitimi gören çoğu öğrencinin tez konularına farklı tonlarda da olsa dokundu onun çalışmaları. İşgücü piyasalarındaki dalgalanmaları inceleyenlerden tutun, makroekonomik dinamiklerin tüm yönlerine etki eden yeni yöntemleri inceleyen ve geliştiren bir ekonomist oldu Prescott.
Özellikle Covid-19 sağlık pandemisi sonrası emek arz ve talebindeki dağılmaları çalışan doktora öğrencileri için de oldukça zengin kaynak niteliğine sahip bir alan yarattı kendisi. Ekonomik büyümenin kaynağı niteliğindeki verimliliğin, hükümet politikalarından nasıl etkilendiğinin yanıtını ortaya koyması belki de en önemli çalışmaları arasında yer aldı.
Öte yandan Profesör Kydland ile kendisini ortak Nobel ekonomi ödülüne taşıyan araştırmasında, temenni ya da takdirden ziyade kuralları vurgulamış, ekonomik planlama ile politikanın amaç ve hedeflerinin tüketiciler, firmalar ve bizzat hükümetin beklentileri ve taleplerini tetikleme üzerine kurgulanmasının gerekliliğini vurgulanmıştır.
Diğer bir ifadeyle, beklentileri ve varsayımları en uygun olan bir toplumda ekonomi politikalarının sorunları gidermekten öte ekonomiyi ileri taşıyan yola yönelmesinin gerekliliği vurgulanmaktadır.
EKONOMİK BÜYÜME BUNUN NERESİNDE
Prescott sadece emek piyasası ve onun döngüsünün incelemesi yanında ekonomik büyümeyi de içine alan tüm değerlerin etkileşimini de incelemiştir. Minnesota Üniversitesi’nde Profesör Timothy Kehoe ile editörlüğünü yaptığı Yirminci Yüzyılın Büyük Buhranları isimli kitabı ekonominin düşünce tarihi ve politikalara etkin bir şekilde yön vermiştir.
16 ayrı yaklaşımla sunulan araştırmadan oluşan kitapta serbest piyasa ekonomisine dayalı yaklaşımların eninde sonunda başarısızlıkla sonuçlanacağının ve Keynesyen (devletin ekonomideki rolünü öne çıkaran ekonomik) yaklaşımların akılcı ve yol gösterici bir nitelikle önümüze geleceği vurgulanmıştır…
Bu yaklaşımlar günümüzde karşılaştığımız ekonomik krizlerden çıkış yollarına da rehber olmakta ve merkez bankaları ile planlama enstitüleri tarafından kullanılmaktadır.
BİZDE DURUM NEDİR?
Her 5-10 yılda bir yüksek etkili krizleri yaşayan ekonomimizde yukarıdakilere benzer bir politikaların uygulandığını görmek neredeyse olanaksızdır.
Prescott’un yaklaşımına göre krizleri ya da sorunları tecrübe edip de onları gidermeye dayalı politikaların aksine, ekonomik iyileştirmelere dayalı politikaların etkinliğini düşünmek toplumsal faydayı artıracaktır. Bu kapsamda düşündüğümüzde Türkiye’deki ekonomik politika uygulamaların güzel günlerde rahatına bak, rantı yarat, sorun çıkarsa hallederiz tarzında olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bunun en güzel ve güncel örneğini bugünlerde tecrübe ediyoruz zaten… Gercekgundem.com’un “Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş., Ziraat Bankası’na ait İstanbul Kemerburgaz’daki 224 bin metrekarelik devasa araziyi yapılaşmaya açtı. Demirören Holding’in Ziraat Bankası'ndan aldığı 300 milyon dolar ve 1 milyar 118 milyon lira krediye karşılık ipotek ettirdiği ve kredi borcunu ödemediği için Ziraat Bankası’na devredilen araziye lüks konut projesi inşa edilecek” haberinde olduğu gibi, halkın nefes aldığı yeşil alanlara konut yapıp, sonradan biraz da oy kaygısı ile millet bahçeleri yapmak tam da bu politika çarpıklığına bir açık örnektir.
Özetle, çarpık ekonomi politikaları çarpık toplum yaratır. Bunun en güzel laboratuvarı ise tam da Türkiye’dir. Krizleri uzakta aramayalım. Aksine nedenleri milli ve yerlidir.