MLSA 2023 Dava İzleme Programı Raporu: Dezenformasyon Yasası yeni baskı aracı oldu
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin paylaştığı dava izleme raporuna göre Türkiye’de ifade, basın ve toplanma özgürlüğünün kullanımına yönelik sistematik ihlaller artarak devam ediyor.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin paylaştığı dava izleme raporuna göre Türkiye’de ifade, basın ve toplanma özgürlüğünün kullanımına yönelik sistematik ihlaller artarak devam ediyor. Bu dönem tutuklu yargılama oranı, bir önceki döneme kıyasla yüzde 150 arttı. Ankara’da 11, Diyarbakır’da 15 gazetecinin tutuklanması dâhil, tutuklananların neredeyse tamamı gazeteciler oldu. Gazetecilerin yanı sıra en çok barışçıl gösteriler düzenleyen öğrenciler, kadınlar ve LGBTİ+’lar ile siyasetçiler hedef alındı. Bir yılda ifade özgürlüğü davalarında 217 yıl, 8 ay, 20 gün hapis cezası verildi.
Türkiye’de ifade, basın ve bilgi edinme özgürlüğünün koruma amacıyla kurulan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) 2023 Dava İzleme Raporu’nu yayınladı. 1 Eylül 2022 ile 1 Eylül 2023 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan rapor, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların artarak devam ettiğini ortaya koydu.
217 YIL, 8 AY 20 GÜN HAPİS CEZASI
Raporun kapsadığı dönemde MLSA gözlemcilerinin 20 ilde takip ettiği 233 davada 1646 kişi yargılandı. Bu dönemde karar çıkan 32 davada, 116 sanığa 217 yıl, 8 ay, 20 gün hapis cezası verildi. Bunların arasında yer alan 17 gazetecilik davasında ise 23 gazeteci 67 yıl, 8 ay, 12 gün ay hapis cezası aldı. Karara bağlanan 6 davada, 12 sanık hakkında 75 bin 126 lira adli para cezası verilirken, 59 davada ise sanıklar hakkında beraat kararı çıktı.
TUTUKLU YARGILAMALAR YÜZDE 150 ARTTI
MLSA’nın Eylül 2021 - Temmuz 2022 tarihlerini kapsayan bir önceki rapor dönemine göre, bu dönemde tutuklu yargılamaların oranı yüzde 150 arttı. Bu rapor döneminde 29’u gazeteci olmak üzere, 30 sanık tutuklu yargılandı. Sayının dramatik bir şekilde artmasına Ankara 11, Diyarbakır’da ise 15 gazetecinin tutuklanması neden oldu.
EN ÇOK HEDEF ALINAN GRUPLAR
Bu dönem en çok hedef alınan grup sokakta veya üniversitelerde hakları için ifade özgürlüklerini kullanan öğrenciler ve aktivistler oldu. Öğrenciler ve aktivistlere yönelik çok sanıklı davaların açıldığı gözlemlendi.
Program kapsamında izlenen, toplamda 1646 sanığın yargılandığı davalarda 655 öğrenci (sanıkların yüzde 37’si), 329 aktivist (sanıkların yüzde 20’si), 314 gazeteci (sanıkların yüzde 19’u), 241 siyasetçi (sanıkların yüzde 14,6) yargılandı.
SOKAĞA ÇIKMAK YASAK
“2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiası, izlenen davaların yüzde 20’sinde bir suçlama olarak yöneltildi; bu, ifade özgürlüğü hakkını kullananlara en sık yöneltilen suçlama oldu. Davaların yüzde 21,5’i (50 dava) barışçıl gösteriler nedeniyle açıldı. İki davada toplam 41 sanık hakkında 22 yıl 11 ay 25 gün hapis cezası verildi.
Toplanma ve gösteri hakkını kullanarak düşüncelerini açıkladıkları için en çok yargılananlar ise öğrenciler, kadınlar ve LGBTİ+’lar oldu. Öğrenciler, 15’i barışçıl eylemler nedeniyle açılanlar olmak üzere, toplam 24 davada yargılandı. Kadınlar 5 ayrı davada, LGBTİ+’lar 4 ayrı davada yargılandı.
Rapor ayrıca barışçıl gösteri düzenleyen kişilerin, temelsiz ve delilsiz bir şekilde “yaralama”, “kişileri özgürlüğünden yoksun bırakma” veya “mala zarar verme” gibi suçlamalarla karşılaştığını da gösterdi.
GAZETECİLİK 'TERÖRİZM SAYILDI'
Raporun kapsadığı dönemde 314 gazeteci, davaların yüzde 66’sına denk gelen toplam 154 davada sanık olarak yargılandı. Bu davaların 133’ünü ise (yüzde 57’sini) haber yapmak, yayınlamak gibi sadece gazetecilik nedeniyle açılan davalar oluşturdu. Gazeteciler, barışçıl gösterileri haber yapmak için takip ederken gözaltına alınarak, eylemcilerle birlikte, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiasıyla da yargılandı; gazetecilere yönelik davaların bir kısmı bu iddiayla açılanlar oldu.
Gazetecilerin yargılandığı davalarda yüzde 43 ile en çok “terör” suçlamaları yöneltildi. Gazeteciler, 29 davada “terör örgütü propagandası”, 15 davada “terör örgütü üyeliği” ve 10 davada “terörle mücadele görev almış kamu görevlilerini hedef göstermek” iddiasıyla yargılandı.
Bu davalarda gazeteciler en çok “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” iddiaları sebebiyle ceza aldı; “örgüt üyeliği” iddiasıyla toplamda 28 yıl 9 gün, “propaganda” iddiasıyla toplamda 15 yıl 6 ay 28 gün hapis cezası verildi.
Gazeteciler “terör” gibi ciddi ve kapsamlı suçlamalarla mahkemelere çıkarılırken, savcılar bu suçlamalara gazetecilerin yaptıkları haberleri, sosyal medya paylaşımlarını, meslektaşlarıyla ve hatta eşleriyle telefon konuşmalarını “delil” olarak gösterdi. Haberlerin ve sosyal medya paylaşımlarının iddianamelerde “delil” olarak kullanılması eğiliminin yaygınlaştığı, raporun bir diğer gözlemi oldu.
“Terör örgütü üyeliği” iddiasıyla gazeteciler hakkında görülen davalarda sunulan 90 farklı delilin 20’sini (yüzde 22) haberler ve 11’ini (yüzde 12) de sosyal medya paylaşımları oluşturdu.
DEZENFORMASYON YASASI YENİ BASKI ARACI OLDU
Bu rapor döneminde, AKP ve MHP’nin oylarıyla 2022 yılının Ekim ayında kabul edilen “Dezenformasyon Yasası” ifade ve düşünce özgürlüğü üzerinde yeni bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bu düzenleme kapsamında en az 26 gazetecinin soruşturma geçirdiği, 6 gazetecinin gözaltına alındığı ve en az 4 gazetecinin tutuklandığı tespit edildi.
Yasa kapsamında ilk soruşturma geçiren, tutuklanan ve ceza alan gazeteci MLSA’nın savunmanlığını üstlendiği gazeteci Sinan Aygül oldu. Aygül’e 10 ay hapis cezası verildi. Anayasa Mahkemesi ise kanunun iptali yönünde yapılan başvuruyu reddetti.
YÜKSEK MAHKEME KARARLARINA UYULMUYOR
İzleme döneminde, bu yılın Mayıs ayındaki Genel Seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilen, Gazi davası hükümlüsü Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonrasında yaşananlar, Türkiye’de “yargı bağımsızlığının” yakıcı bir sorun olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Can Atalay’ın başvurusuna ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karara yerel mahkemenin uymaması, Türkiye hukuk tarihinde benzeri görülmemiş bir Anayasa krizi yaşanmasına neden oldu.
Diğer taraftan izleme Raporu, farklı davalarda mahkemelerin Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına uymadığını da ortaya koydu.