30 yıllık firar sona erdi: Almanya'da aranan RAF üyesi tutuklandı
Almanya’nın ünlü sol grubu RAF'ın üçüncü kuşak üyesi olan Daniela Klette'nın Berlin'de tutuklandığı açıklandı. RAF, ülkenin yakın tarihine damga vurmuş ve 1998'de kendisini feshettiğini duyurmuştu.
GERÇEK GÜNDEM - Almanya’nın ünlü sol grubu, Kızıl Ordu Fraksiyonu (Rote Armee Fraktion - RAF) üyesi bir kişi 30 yıl sonra Berlin’de yakalandı.
RAF, Baader-Meinhof Grubu ya da Alman basınında Baader-Meinhof Çetesi olarak da bilinen radikal sol görüşlü bir örgüttü. II. Dünya Savaşı sonrasında Batı Almanya'nın en etkin ve bilinen örgütüydü ve kendini şehir gerillası olarak tanımlıyordu.
Tagesschau’nun aktardığı Savcılığın yaptığı açıklamaya göre, saklanmakta olan Daniela Klette Berlin'de yakalandı. Diğer suçların yanı sıra cinayete teşebbüsten de aranan Daniela Klette tutuklandı.
Olayla ilgili kesin bir bilgi bulunmazken, savcılık daha önce 65 yaşındaki Klette için insan avı ilan etmiş ve yardım istemişti. Savcılığa göre Klette ve diğer iki eski RAF üyesi - Ernst-Volker Staub ve Burkhard Garweg - 2015'ten beri soruşturuluyor.
30 YILDIR KAÇAK
Yetkililer Klette, Staub ve Garweg'i 1999-2016 yılları arasında cinayete teşebbüs ve bir dizi ciddi soygunla suçluyor. Suç mahalleri Aşağı Saksonya ve Kuzey Ren-Vestfalya'da bulunuyordu. Savcılık soygunların siyasi amaçlı olmadığını varsayıyor. Otuz yılı aşkın bir süredir kaçak olan üçlünün yeraltı yaşamlarını soygunlarla finanse etmeye çalıştıkları söyleniyor.
RAF'IN ÜÇÜNCÜ NESLİ
RAF, Federal Almanya Cumhuriyeti'ni "emperyalist sistem" olmakla suçlayarak buna karşı 20 yıldan fazla bir süre şiddetle mücadele etti.
Klette, Staub ve Garweg üçüncü RAF kuşağı olarak adlandırılan kuşağın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu kuşağın temsilcilerinin o dönemde Deutsche Bank'ın CEO'su olan Alfred Herrhausen'i ve Treuhand tröstünün şimdiki başkanı Detlev Karsten Rohwedder'i öldürdüğü söylenirken, son RAF saldırısı Mart 1993'te Weiterstadt hapishanesinin şantiyesine düzenlenen patlayıcı saldırısıyla gerçekleşti. 200 kilogramdan fazla patlayıcının kullanıldığı saldırıda üç konaklama binası ve inşaat halindeki cezaevinin idari binası tahrip edildi. Nisan 1998'de RAF feshedildiğini açıkladı.
RAF’IN GEÇMİŞİ
Grubun kökeni 1960'ların sonlarında Batı Almanya'daki öğrenci protestolarına dayanır. 2 Haziran 1967'de İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin Batı Almanya'yı ziyareti sırasında, yumuşak başlı protestolar ayaklanmaya dönüştü. Sürgündeki İranlıların şiddetli protestolarının ardından Alman öğrencilerden geniş destek gören bir grup Şah'ın ziyaret ettiği Berlin Operası'nın etrafına toplandı. Gösteriler sırasında, ilk kez bir gösteriye katılan Benno Ohnesorg adlı öğrenci Batı Almanya polisinin açtığı ateş sonucu öldü (Ohnesorg'u başının arkasından vuran polis Karl-Heinz Kurras'ın bir Doğu Almanya gizli polisi Stasi'nin bir casusu olduğu sonradan ortaya çıktı).
Devlet ve polis şiddeti gören ve Vietnam Savaşı'na öfkeli kalabalık, Ohnesborg'un ölümüyle iyice hareketlendi ve o gün Alman solu için tarihi bir dönüm noktası oldu. İsmini Ohnesborg'un öldüğü günden alan ve militan anarşist bir grup olan 2 Haziran Hareketi doğdu. Bu olay ayrıca, Thorwald Proll, Horst Söhnlein, Gudrun Ensslin ve Andreas Baader'i Alman alışveriş merkezlerini yakmayı planlayan gevşek bir yapıda bir araya getirdi. Grup elemanları, 2 Nisan 1968 tarihinde Frankfurt'ta tutuklandı ve dört sanık yargılanırken Ulrike Meinhof adlı gazeteci Konkret adlı politik dergide onlar hakkında pek çok sempatizan yazı yazdı.
11 Nisan 1968'de öğrenci hareketlerinin öncüsü ve sözcüsü Rudi Dutschke başından vuruldu. Ağır yaralı olmasına rağmen 1979 yılında, yaralanmasının geç bir sonucu olarak son nefesini verinceye kadar siyasi eylemciliğe devam etti. Saldırgan Josef Bachmann adında muhafazakâr bir işçiydi.
Yeni Sol öğrenci hareketi, Bild-Zeitung gazetesinin Dutschke'yi artık durdurun! gibi manşetlerini dikkate alıyordu. Gazeteye göre başından vurulan Dutschke bu cinayetin azmettiricisiydi. Bu nedenle Bild Zeitung'un yayımcısı Axel Springer'in şirketi de, tüm muhafazakâr basın da solcu protestocuların yeni hedefi haline geldi. Meinhof, "eğer biri bir araba yakarsa bu suçtur, eğer biri yüzlerce araba yakarsa, bu politik bir eylemdir" diye yorum yaptı.
RAF üyeleri teker teker tecrit hücrelerine kapatıldı ve yalnızca akrabalarının iki haftada bir ziyaret etmesine izin verildi. Ensslin her üyeye verilen takma adla işleyen bir "bilgi sistemi" geliştirince, dört mahkûm tekrar iletişime geçti ve savunma avukatları sayesinde mektuplaştı.
Tecrit edilmeye karşı pek çok açlık grevi başlattılar ama yemek yemeye zorlandılar. Holger Meins 9 Kasım 1974'te öldü. Protestolar nedeniyle mahkûmların durumları biraz iyileştirildi.
İkinci kuşak RAF'çılar bu sırada ortaya çıktı, bunlar hapishanedekilerden bağımsız sempatizanlardı. Bu durum 27 Şubat 1975'te, Hristiyan Demokratik Birliği'nin Berlin başkan adayı Peter Lorenz 2 Haziran Hareketi tarafından kaçırıldığında iyice belirginleşti. Lorenz'i kaçıranlar tutuklu arkadaşlarının bırakılmasını istediler. Hiçbiri cinayetle yargılanmadığı için serbest bırakıldılar, dolayısıyla Lorenz de serbest kaldı. Bu olay RAF'ın ikinci kuşağına cesaret verdi ve 24 Nisan 1975'te Stokholm'deki Alman büyükelçiliği RAF üyelerince basıldı; Başbakan Helmut Schmidt'in ileri sürülen istekleri yerine getirmemesi nedeniyle iki rehine öldürüldü. Rehin alanlardan ikisi militanlar tarafından yerleştirilen bombaların patlamasıyla ertesi gece öldü.
21 Mayıs 1975'te Baader, Ensslin, Meinhof ve Raspe'nin yargılanmasına başlandı. Bu, belki de o güne kadar yapılmış en gergin ve çekişmeli Alman ağır ceza davası oldu. Bundestag (Alman Parlamentosu) önceden ceza muhakemesi kanununu değiştirmişti, öyle ki tutuklu RAF'çılar ile ikinci kuşak arasında bağlantı kurmakla suçlanan savunma avukatlarının çoğu dava sürecinin dışında bırakılmıştı.
9 Mayıs 1976'da Ulrike Meinhof hücresinde hapishane havlularından yapılmış bir halatla asılmış halde ölü bulundu. Yapılan soruşturmada, başka iddiaların aksine kendini astığı sonucuna varıldı. Diğer teoriler ise gruptan dışlandığı için intihar ettiği yönündeydi. Bir diğer teori de Alman devleti tarafından öldürüldüğüdür. Fakat RAF üyelerinden biri olan Irmgard Möller 22 yıllık tecrit cezasından sonra yaptığı bir söyleşi de şunları demiştir:
"Ulrike Almanya'da çok tanınan bir insandı. Bir savcı şöyle bir itirafta bulunmuştu: "Ulrike'yi çıldırtmalıyız ki herkes bu örgütte deliler olduğuna inansın." Onun beyni üzerinde araştırmalar yapmayı bile denediler. Deli olduğunu ispatlamak için tabii. Daha önce de, Ulrike özgür olduğu sırada, illegalite koşullarındayken bir gazetede Ulrike'nin intihar ettiği haberi çıkmıştı. 1972 başlarındaydı bu olay. İntihar nedeni olarak da Ulrike'nin arkadaşlarıyla anlaşmazlığa düşmesi verilmişti. Ama o sırada Ulrike benim yanımdaydı ve haberi beraber okumuştuk. Bu haberi çok tehlikeli bulmuştuk. Cezaevinde Ulrike ölü bulunduğunda da aynı haber gazetede çıktı. Haberde Andreas ve Gudrun'la ayrılığa düştüğü için intihar ettiği yazılıydı. Bu haber tüm gazetelerde ve ölü bulunmasının hemen ardından çıktı. Uluslararası bir araştırma komisyonu incelemeler yaptı. Kendisini astığı iddia edilen havlu ile yapılan denemelerde, bunun bir insanı taşıyamayacağı ve hemen koptuğu belirlendi. Yani Ulrike'nin kendini o havluyla asabilmesi mümkün değildi. Doktorların araştırmaları sonucunda Ulrike'nin boynunun asılmadan önce kırılmış olduğu ortaya çıktı. Davalar o dönem yeni başlamıştı ve deliller toplanıyordu. Ulrike'nin kendisini öldürmesi için hiçbir neden yoktu."
RAF'ın eylemleri dava sırasında da devam etti; 7 Nisan 1977'de Federal Savcı Siegried Buback, şoförü ve koruması kırmızı ışıkta beklerken iki RAF üyesi tarafından öldürüldü.
28 Nisan 1977'de davanın 192. gününde, kalan üç sanık, birçok cinayet, cinayete teşebbüs ve terörist örgüt oluşturmak suçundan ömür boyu hapse mahkûm edildi.