Ali Mahir Başarır'dan İYİ Parti'ye: Biz gidene kal diyemeyiz
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın yıllık harcamasını eleştirdi ve İYİ Parti'nin seçimlere tek başına girme kararı üzerine konuştu.
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, bugün TBMM'de basın toplantısı düzenledi.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın yıllık harcamasını eleştiren Başarır, "Bu ülkede emekli maaşı 7 bin 500 lira. Beyefendi vatandaşa 'sabırlı ol' diyor, 'dişinizi sıkın' diyor, 'tasarruf edin' diyor ama bakıyoruz kendisinin hesabını veremediği yaklaşık 3 milyarlık bir harcama var. Saray ve Sayıştay lütfen bu paralar nereye harcanıyor ne şekilde harcanıyor, hangi vakıflara hangi derneklere veriliyor bunları açıklayın. Bu bir utanmazlık, bu bir hesap vermezlik, bu bir hukuk dışı olaydır" dedi.
İYİ Parti’nin ittifak dışı kalma kararı üzerine konuşan Başarır, “Bir kez daha söylüyorum biz gidene kal diyemeyiz. Zorla ittifak yapacak halimiz de yok” dedi.
Başarır, şunları söyledi:
"Maalesef son zamanlarda uyuşturucu çeteleri, uyuşturucu baronları ülkemizi sarmış durumda. O kadar gözleri dönmüş o kadar rahat ki polise, askerimize ağar makineli silahlarla saldırabilme cüretini gösteriyorlar. Türkiye Cumhuriyeti bunu tarihinin hiçbir bölümünde yaşamadı. Daha yeni 25 Ağustos'ta İstanbul'da yapılan uyuşturucu operasyonunda AK-47 yani ağır makineli silahlarla polislerimize saldırıldı. Orada da bir polisimiz şehit oldu. Türkiye niye bu halde? Hemen söyleyeyim; bataklıkları kurutmadan, sinekleri öldürerek bu olayı çözemezsiniz. Maalesef ki Türkiye'de bazı yerler bazı bölgeler bir uyuşturucu bataklığı haline gelmiş. Hiç kimse bunu kurutmak ve bununla mücadele etmekle uğraşmıyor. En ucundaki sokaktaki torbacı olarak tabir edilen insanları alabiliyor. Peki baronlar?
Mersin defalarca uyuşturucu madde geldi gemilerle ne alanı yakalayabildik ne göndereni. Mersin ile ilgili açılan doğru düzgün bir dava yok. Ama bugün askerimiz, polisimiz şehit oluyor. Türkiye'de bir güvenlik sorunu var. Uyuşturucu tacirleri, çeteler sokakta savaşıyor. Çok rahat ağır makineli silahlara ulaşabiliyor. Google arama motorunu incelediğimiz zaman 23 Eylül 2018 diplerde. 19 Mart 2023 arama motorunda bu silah 4 kat daha fazla aranmış. Niye insanlar bu silahı arama ihtiyacı duyuyor ve temin edebiliyor bu ülkede? Türkiye'de silaha erişmek, o silahı kullanmak o silahla çatışmak çok kolay. Çünkü İsveç, Azerbaycan, Irak, Türkiye'deki Sırp organize suç örgütü liderleri hem de bazıları vatandaşlık almış insanlara işkence yapıp; İstanbul'un, Türkiye'nin göbeğinde, şehir merkezlerinde çatışabiliyor. Bu güvenlik açığının, zafiyetinin sorumlusu bu iktidardır.
"BEYEFENDİMİZİN TOPLAM 2 MİLYAR 804 MİLYONLUK BİR GİDERİ VAR"
Sayıştay raporları açıklandı. Cumhurbaşkanlığı'nın harcamalarına baktık. 2021 yılında yani bir önceki raporlarda Cumhurbaşkanlığı'nın harcama kalemleri tek tek sayılmıştı. Yani kırtasiye, yiyecek, araç, yakıt, tanıtım gideri, kalem kalem bunu bilebiliyorduk. Bugün bu Sayıştay raporlarında bunlar gizlendi. Yani beyefendimizin toplam 2 milyar 804 milyonluk bir gideri var. Nerede kullandı? Nereye harcadın? Hangi kaleme harcadın? Sayıştay bunu sansürlemiş. Çünkü saray ve yönetimi bu harcamalardan utanıyor. Bu ülkede emekli maaşı 7 bin 500 lira, asgari ücret 11 bin 500 lira ama beyefendimizin 2 milyar 804 milyon harcaması var. Geçen yıla göre 800 milyon artmış. Bu bir utanç meselesidir. Bir hukuk devletinde, şeffaf bir devlette cumhurbaşkanı oturduğu, yönettiği sarayda bu kadar büyük meblağı kullanıp bunun nereye harcandığını eğer Sayıştay'a bildirmiyorsa, Sayıştay yurttaşlarla paylaşmıyorsa sözün bittiği yerdeyiz.
2021 yılındaki cari transferler beyefendinin derneklere, vakıflara gönderdiği paralar, bu yıl 1 milyar olmuş. Nereye yolluyorsun bu parayı beyefendi? Kimin parasını yolluyorsun? Bizim paramızı yolluyorsun, hesap veremiyorsun. Bu ülkede emekli maaşı 7 bin 500 lira. Beyefendi vatandaşa 'sabırlı ol' diyor, 'dişinizi sıkın' diyor, 'tasarruf edin' diyor ama bakıyoruz kendisinin hesabını veremediği yaklaşık 3 milyarlık bir harcama var. Saray ve Sayıştay lütfen bu paralar nereye harcanıyor ne şekilde harcanıyor, hangi vakıflara hangi derneklere veriliyor bunları açıklayın. Bu bir utanmazlık bu bir hesap vermezlik bu bir hukuk dışı olaydır.
"KAÇ TANE BÖYLE ÇOCUK VAR BU ÜLKEDE VE NEDEN BU NOKTAYA GELDİLER?"
17 yaşındaki bir çocuk bu ülkenin atasına, kurucu liderine, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ağır hakaretler ve bunu videoya aldı ve bunu paylaştı. Bu çocuk tutuklandı. Gerçekten sorun nerede? Burada neyi sorgulamamız gerekiyor? Eğer bu ülkede 21 yıldır bu ülkeyi yöneten bir cumhurbaşkanı iki kurucu lidere 'iki ayyaş' diyebiliyorsa, Atatürk'e hakaret eden fesli Kadir'i devlet protokolüyle hastanede ziyaret edebiliyorsa ya da bugüne kadar kendi beslediği, büyüttüğü tarikatlarda atamıza hakaretler edilip sessiz kalıyorsa bunun bir sebebi olmalı. Bu ve buna benzer çocuklar niye bu hale geldi? Bu çocuklara eğitim veren, mülakatlarda torpil yapılarak atanan bu öğretmenlere de sormak istiyorum. Bu çocukları tarikatlara, vakıflara ve bunların uzantısı ne olduğu belli olmayan kurumlara teslim ederken gerçekten denetim yapıldı mı?
Bu ülkede 21 yılda yetişen nesile 19 Mayıs 1919'dan, Kurtuluş Savaşı'ndan, 30 Ağustos'tan, Atatürk devrim ve inkılaplarından, cumhuriyetten, laiklikten uzaklaştırılıp bambaşka bir eğitim veriliyorsa işte böyle bir nesil maalesef ki bu eylemlerde bulunabiliyor. Bunun sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarıdır. Bu ülkenin iki büyük liderine hakaret edeceksin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret edenleri hastanede ziyaret edeceksin, 'dindar ve kindar bir nesil yetiştiriliyor' diyeceksin, ondan sonra tutuklanıyor. Bence yargılanması ve sorgulanması gereken aslında hakaret edip de onları başının üstünde gezdirenler, yönetenler. Sorun burada. Tutukladık, sorunu çözmüyor. Daha böyle kaç genç var. Biz bu çocukları nasıl bir öğretmene, eğitim sistemine ya da tarikatlara ya da bu anlayıştaki insanlara teslim etmişiz. Çok üzüntü verici. Çocuk bu eylemi yapıyor, arkasındaki çocuk 'okulu da çek' diyor, diğeri de videoya alıyor. Kaç tane böyle çocuk var bu ülkede ve neden bu noktaya geldiler?
"SİNAN ATEŞ, DOKUZ AY ÖNCE GERÇEKLEŞEN TÜM ÜLKENİN VİCDANINI YARALAYAN İNFİAL BİR CİNAYETTİ"
Sinan Ateş, dokuz ay önce gerçekleşen tüm ülkenin vicdanını yaralayan infial bir cinayetti. Dokuz aydır bir iddianame yok. Dokuz aydır olayı azmettiren, evinde katilleri saklayan, o gün dokunulmazlığı olan ama bugün dokunulmazlığı olmamasına rağmen ifade vermeyen milletvekilleri var. Ben soruyorum, neyi bekliyorsunuz? Kimden korkuyorsunuz? İki ufak kızına ve eşine bu yargının bu ülkenin, yönetenlerin bir borcu var. Aile cinayetin aydınlatılmasını istiyor. Gerçek failler, azmettirenler kim bunların ortaya çıkmasını istiyor. Önce soruşturmayı bir savcı daha sonra onu görevden alıyor başka bir savcı daha sonra ilk savcıyı tekrar getiriyor. Her şey var; hukuksuzluk var, gizlilik var, olayı örtbas etmek için tehdit var, bakanlar var, bir partinin genel başkanı var ama bir iddianame yok. Bence adalet, adalet, adalet... O iki çocuk için anne için adalet. Savcılara sesleniyorum; korkmayın. Gerekiyorsa eski milletvekilini de gerekiyorsa bürokratları da gerekiyorsa emniyette uzantıları varsa gerekiyorsa Süleyman Soylu bu olayı kapatmışsa fezlekeyi yollayın. Çünkü sizin sorumluluğunuz katilleri değil, sizin sorumluluğunuz azmettiricileri değil, sizin sorumluluğunuz Milliyetçi Hareket Partisi'ne değil; sizin sorumluluğunuz her şeyden önce davada taraf olarak mağdur olarak yazan iki çocuk ve anneye.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, 'Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmadan bırakın hukuk devletini, aslında devlet bile olmaz' diyor. Doğru söylüyor. 'Zira devlet tanım icabı hukuk kurallarıyla çerçevelenmiş, sınırlandırılmış bir olgudur' diyor. Hukuk devletinin önemine, yargı bağımsızlığının önemine dikkat çekiyor. Bizde bunu söylüyoruz. Çağdaş bir yönetim sisteminde yargı, yasama ve yürütmeden bağımsızdır. Çünkü gerektiği zaman yasama ve yürütmeyi de yargılayabilmektedir. Bir milletvekili, grup başkanvekili olarak yargı kararlarını konuşmak istemiyorum ama o Anayasa Mahkemesi Başkanı konuşuyor, onun kararlarına rağmen Can Atalay cezaevinde, Meclis'te değil. Ya da Barış Pehlivan ya da Merdan Yanardağ. Neden cezaevinde? Amerika'da bir gazeteci cumhurbaşkanına bu soruyu sorduğu zaman, yargıyı sorduğu zaman sinirleniyor ve tepki veriyor. Ama bu soru sorulduğu dakikalarda Mehmet Şimşek'te Amerikalı yatırımcılardan destek istiyor.
"HUKUK HERKESE HER DÖNEM HER ŞEKİLDE LAZIM"
Amerika ya da başka ülkelerde soruyor çünkü bir ülke Türkiye'ye yatırım yapacaksa önce bağımsız bir yargının, adil bir yargının olmasını ister. Ya da Avrupa'yla AB ilişkilerini giderken koparıyor, uçakta ne oluyorsa Amerika'ya iniyor, 'düzelteceğiz' diyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına bakmıyor. Ya da Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 192 ülke içerisinde neden sonlardayız buna bakmıyor. Hukuk olmadan devlet olmaz, hukuk olmadan bireyin güvenliği olmaz. Bir hukuk devletinde hukuk nasıl ki vatandaşları sınırlandırıyorsa aynı şekilde devleti ve yönetenleri de sınırlandırır. O zaman bir hukuktan bahsederiz. Görüyoruz ki Sinan Ateş cinayetinde hukuk işlemiyor ama iki kelime konuşan gazeteciye ertesi sabah soruşturma, sonra iddianame, tutuklama geliyor. Hukuk herkese her dönem her şekilde lazım. Umarım Cumhurbaşkanı insanlarla tartışacağına yargıdan, yasamanın ve yürütmenin elini çeker yargıyı tam bağımsız hale getirir bu ülkede adalet artık rayına girer.
Tarih kitapları objektif ve gerçek olayları yazar. Tarih kitaplarıyla Recep Tayyip Erdoğan'ın not defterleri farklıdır. Tarih olanı belirtir. Ama görüyoruz ki; Milli Eğitim Bakanlığı çocuklara Gezi olaylarını yine yalanlarla anlatmış. 'Dış güçler' vurgusu yapmış ve bu yılki baskısında da 'terör eylemi' olarak belirtmiş. Anayasa 34 çok net. Ne der? 'Herkes önceden izin almaksızın gösteri ve yürüyüş eyleminde bulunabilir.' Milyonlarca genç terörist mi Gezi olaylarında? Sağcısı, solcusu, ülkücüsü, sosyalisti herkes her ilde her ilçede yürüyüş yaptı. Bunu tarih kitaplarına aktarmanın ne anlamı var? Kendi saçma sapan düşüncelerini, kendi takıntılarını niye çocukları zehirleyerek kullanıyorsun? 'Gezi' diyorsun, 'terör' diyorsun lehe karar veren hakimleri tarumar ediyorsun, senin istediğin gibi karar verenleri üst mahkemelere taşıyorsun ve dünya da bunu eleştiriyor. Artık bilimsel, akılcı gerçeği çocuklarımıza anlatalım. İstediğin gibi kindar ve dindar bir nesil yetiştiremiyorsun işte.
"SENİN SORUMLULUĞUN 85 MİLYONA MI, YOKSA 8 BUÇUK MİLYON BU ÜLKEYE DAYATTIĞIN SIĞINMACIYA MI?"
Türkiye'nin her yerinde gördüğümüz, duyduğumuz sığınmacıların çok vahim suçlarına tanık oluyoruz. Ancak Emniyet Müdürlüğü ve Adalet Bakanlığı nedense basından bu suçları gizliyor. Örneğin; Bursa'da engelli bir gencin kafasına silah dayayıp darp etmişler, eylül ayında bu olay ortaya çıkmış ve tutuklamalar gerçekleşmiş. AKP hükümeti bu olayları gizliyor ancak sosyal medyada 'sığınmacılara karşıyız', 'sığınmacıları istemiyoruz', 'hudut namustur' gibi hesapların sahiplerini tutuklattırıyor. Senin sorumluluğun 85 milyona mı, yoksa 8 buçuk milyon bu ülkeye dayattığın sığınmacıya mı? Sen vicdan ve özeni vatandaşlarına mı göstereceksin yoksa o sığınmacıları mı göstereceksin? Türkiye'nin yüzde 90'ı, Türkiye'de sığınmacı istemiyor. Bununla ilgili insanlar tepkisini koyuyor bu tepkiden dolayı sosyal medyada ya da yürüyüş yapan, konuşma yapan insanlar gözaltına alınıyor ama Türkiye'de suç işleyen sığınmacıların eylemleri Adalet Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü tarafından gizleniyor. Bu bir utanç meselesidir.
13 ilde sosyal medyada 'sığınmacı istemiyoruz' diyen hesaplardan 27 kişi gözaltına alınmış, neden? Anayasa böyle mi diyor? Türkiye kuşatılmış, Hatay'da, Mersin'de, Adana'da bazı hastanelerde vatandaşlarımızdan daha çok Suriyelilerin çocukları doğuyor. Her gün belki bin Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık veriliyor. Bunu konuşmak suç. Bende aynı şekilde düşünüyorum, ben de istemiyorum, ben de utanıyorum zaten 10'un üzerinde fezlekem var bir fezleke de bundan getir bana. Çünkü ben bu durumdan utanç duyuyorum. Sen utanç duymuyorsun Recep Tayyip Erdoğan. Her şey bitti, 'sığınmacı istemiyoruz' diyen insanları halkı yanıltıcı beyanlar verdiği için gözaltına alıyorsun. Bu bir rezalettir. Bu Türk halkına, 85 milyona yapılan bir hakarettir. Sözün bittiği yerdir. Türkiye'nin yüzde 90'ı sığınmacıları istemiyor. Anayasa 34 net. Gösteri ve yürüyüş yapabilir insanlar, tepki ortaya koyabilir.
"BU ÜLKEDEKİ İNSANLAR 'SIĞINMACI İSTEMİYORUZ' DİYE PROTESTODA BULUNABİLİR. BU BİR SUÇ DEĞİL"
Bu ülkedeki insanlar 'sığınmacı istemiyoruz' diye protestoda bulunabilir. Bu bir suç değil. Ezilen çiftçiler domateslerini caddeye döküp 'ben geçinemiyorum' diyebilir. Ya da milyonlarca emekli 'ben 7 bin 500 lira maaş alırken sen 3 milyara yakın sarayda para harcıyorsun hesabını vermiyorsun beyefendi' diyerek sokağa çıkabilir. Bu terör eylemi falan değil, bende onların önünde yürürüm. Çünkü bu ülkede 1923'ten bugüne kadar bu demokratik hak olarak verilmiş. O yüzden sosyal medyada gelen eleştiriler ya da insanlar anayasal haklarını kullanıp sana tepki verdiği için tutuklama. Terör farklı bir şey, eylem farklı bir şey. Ben biliyorum şimdi alırlar bir cümleyi, 'Ali Mahir Başarır, insanları sokağa teşvik etti.' 7 bin 500 lirayla yaşamak zorunda kalan emekli zaten sokakta tepkisini vermelidir. 'Sığınmacı istemiyorum' diyen insanlar sokakta tepkisi vermelidir. Yurt bulamayan öğrenciler, sokakta, yurdun önünde, okulda tepkisini vermelidir bu anayasal bir haktır."
"BİZ GİDİNE KAL DİYEMEYİZ, ZORLA İTTİFAK YAPACAK HALİMİZ DE YOK"
Başarır, açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in açıklamalarının sorulması üzerine Başarır, şu yanıtı verdi:
"Başından beri Meral Hanım’ın açıklamalarına sükunetle, sakinlikle ve sağduyuyla yaklaştım. 2019 ruhunun canlanması gerektiğini, belediyelerin demokrasi açısından büyük kazanım olması gerektiğini, daha büyük farkla kazanmamız gerektiğini, kaybetmemiz gerektiğini söyledim. Ama hanımefendi böyle bir karar vermiş, 'ben ayrı gireceğim' diyor, İzmir'de adayını açıklıyor. Bir kez daha söylüyorum biz gidene kal diyemeyiz. Zorla ittifak yapacak halimiz de yok. O yüzden kararı hayırlı olsun. Umarım bunun seçim sonucunda ülkeye, demokrasiye ve kazanılan illere bir zararı olmaz. Siyasi partiler karar alır, uygular bunun sonucunu da oy alarak sandıkta alır. Tersi olursa da bunun bir hesabı oluyor. Umarım böyle bir hesap vermek zorunda da kalmazlar."
"GERÇEK ENFLASYON SOKAKTA, PAZARDA, DOLAPTA, ÇARŞIDA, CEBİMİZDE"
Erdoğan'ın Avrupa Birliği'yle ilgili açıklamalarının sorulması üzerine ise Başarır, şunları kaydetti:
"Sayın Cumhurbaşkanı’nın meşhur zikzaklarını zaten biliyorum. Ama bu ABD yolculuğu bir farklıydı. Çünkü uçağa binmeden önce 'Avrupa Birliği'nden ayrılabiliriz' dedi, uçaktan indi, 'düzelteceğiz' dedi. 'Katil' dediği İsrail Devlet Başkanı’nın elini sıktı. Cevdet Yılmaz ile kendisinin enflasyon konusunda bu kadar zıt söylemde bulunması, ülkenin nasıl yönetildiğinin somut bir göstergesidir. Cumhurbaşkanı 'indireceğiz' diyor, o 'artacak' diyor. Biz kime inanacağız? Cevdet Yılmaz, Mehmet Şimşek, Recep Tayyip Erdoğan ne derse desin artık hikaye bunlar. Gerçekler çarşıda pazarda. Ekmek fiyatlarında, et fiyatlarında, süt fiyatlarında, okul üniformalarında, akaryakıt fiyatlarında, kira fiyatlarında. Bunu biz yaşıyoruz. Türkiye eğer 5 yıldır bu kadar fakirleştiyse, paramızın değeri düştüyse; emekli, işçi, çiftçi bu kadar mağdur olup yoksulluğun altında ezildiyse bu sistemdir bu çelişkilerdir. Gerçek enflasyon sokakta, pazarda, dolapta, çarşıda, cebimizde."
"BEYEFENDİNİN FAİZ İNADI YÜZÜNDEN BUGÜN TÜRK PARASININ DEĞERİ BU DURUMDA"
Merkez Bankası'nın politika faizini artırmasını da değerlendiren Başarır, "Aslında çok daha önce yapılması gereken bir şey. 8,5 lira dolar bugün 27 lira. Beyefendinin faiz inadı yüzünden bugün Türk parasının değeri bu durumda. 3 yıl önce yapılması gereken hiçbir politikayı uygulamayacaksın, dün söylediğini yüzün kızarmadan bugün yutacaksın faizi yükselteceksin. Peki bu aradaki zararını, farkını, bizim çektiğimizi bunun hesabını kim verecek? Paranın değeri bu kadar düşmüş, yoksulluk bu kadar artmış inadı yüzünden şimdi yüzde 30, konut kredisi yüzde 50, ticari kredi yüzde 40, tüketici kredisi yüzde 50. Bunun bir hesabı olmalıydı. Maalesef kirli algılarla, çirkin algılarla seçimi kazandılar ama halimizde bu" dedi.