Dervişoğlu'ndan Mehmet Şimşek'e sorular: Affedilen vergileri nasıl açıklayacaksınız?

Abone ol

Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti grup toplantısında konuştu. Halkın ağır vergiler altında ezildiğini söyleyen Dervişoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e seslendi. Dervişoğlu, "Milletimizin sırtına binerek cebindekine, boğazındakine göz dikerek ne hazineye gelir elde edebilirsiniz ne de kamuda tasarruf edebilirsiniz." diye konuştu.

Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Nurettin Nebati'yi özleyeceğimiz, saray damadına üzüleceğimiz aklımıza gelmezdi. Sayın Şimşek sağ olsun daha tasarruf tedbirleri genelgesinin mürekkebi kurumadan jet hızıyla vergi cebirleri genelgesine geçmeye karar verdi. Sayın bakanın tıpkı diğer icraatlerinde olduğu gibi bundan da ne çıkacağı belli değil. Adeta milli piyango gibi.

MEHMET ŞİMŞEK'E SORULAR

Vatandaşla dalga geçen cin fikirlerin son örneğini artırılmak istenen yurt dışına çıkış harcı tutarında görüyoruz. 150 lira olan ilgili harç tutarı 3 bin liraya yani 20 katına çıkarılmak istenmektedir. Böylece devletin kasasına da 12.5 milyar lira ek gelir oluşturulacağı iddia edilmektedir. Eğer bu olmazsa da 1500 liraya çıkarılmak istenmektedir. Milletimizin aklıyla alay eden söz konusu bakanlık açıklamasını görünce şu soruları sormak boynumuzun borcu haline gelmektedir.

1- Yurt dışına çıkış harcını neredeyse yurt dışına gidiş geliş uçak biletine eşdeğer hale getiren bu düzenlemeyle elde edileceği varsayılan 12.5 milyar lira nerede kullanılacaktır? Emekliye, işsizlere yani milletimize mi harcanacaktır, yoksa doymak bilmeyen yandaşlara mı dağıtılacaktır. Ülkedeki kaçaklara destek fonuna mı dönüştürülecektir?

2- Elde ettiğiniz 12.5 milyar lira sizin için önemli bir gelir ise 2023 yılında affedilen 188 milyar tutarındaki yatırım fonu ortaklıkları kazanç vergisi ile yine affedilen 119 milyar lira tutarındaki menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası gelir vergisini nasıl açıklayacaksınız?

3- Vergi sisteminde adaletli davranmayarak acımasızca daha çok vergi koyarak, milletimizin iliklerine kadar yaşadığı ekonomik krizi nasıl sona erdirmeyi planlıyorsunuz?

4- Pasaport harç ve defter bedeli adı altında alınan ücretlerin karşılığında bu ülke pasaportuna nasıl hizmet ediyorsunuz da bir de yurt dışı çıkış bedeli diye köprüyü geçen mi geçmeyen mi misali deli dumrul vergisi istiyorsunuz?

Bir de tasarruf tedbirleri demiştiniz. Ne oldu o iş Sayın Şimşek? O lüks aracınız o paketten önce mi alınmıştı yoksa sonra mı açıklar mısınız?

Milletimizin sırtına binerek cebindekine, boğazındakine göz dikerek ne hazineye gelir elde edebilirsiniz ne de kamuda tasarruf edebilirsiniz.

"TASARRUF ETMESİ GEREKEN TEK KİŞİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN"

Milletimizin artık verebilecek herhangi bir varlığı, sırtlanabileceği fazladan bir yükü kaldırabilecek bir dermanı kalmamıştır. Bu ülkede öncelikle tasarruf etmesi gereken tek bir kişi vardır o da Recep Tayyip Erdoğan'dır. Sayın Cumhurbaşkanı, kendisinin ve makamının harcamalarını kestiği gün milletimizin tasarruf etmesine artık gerek kalmayacaktır. Sayın Erdoğan ve avanesi, bu ülkeyi ve insanını bir grup rantçının kupon arazi ve ihale peşinde koşan bir grup simsarın ve uluslararası tefecilerin eline düşürmüştür. Sayın Erdoğan söz konusu grupları korumak ve kollamak için yüz binlerce emekliyi, ücretliyi tek bir saniye düşünmeden feda edebilmektedir.

Zat-ı Devletlerinin devri iktidarlarında milletimizi rahmetli Kemal Sunal’ın “Orta Direk Şaban” filmindeki gibi zam ile yaşamaya mahkum etmektedir. Peynir çoktan bitmiştir, zeytinse artık müzeliktir! Köftelik olacak bayat ekmek kıymayı unuttuğundan, mutfağın Mona Lisa’sı gibidir.

Maaş zammından bahseden yoktur ama zamlı etiketlerin değişmediği, vergi artış oranının konuşulmadığı bir gün dahi yoktur…

Orhan Veli’nin "Bedava Yaşıyoruz" şiirine nazire yaparcasına vergisiz yaşamadığımız bir gün yoktur. Hava vergiyle, su vergiyle, hürriyet hala kelle fiyatınadır.

Size bir hatırlatma yapayım Saray beyleri! İbni Haldun şöyle der:

“Olgunluk döneminde artan bolluk ve zenginlik, devletin lüks, gereksiz ve gösterişe dönük harcamalar yapmasına yol açmakta, bu da vergi gelirlerinin, kamu harcamalarını karşılayamaz hale gelmesine sebep olmaktadır.

Devlet yöneticilerinin, gereksiz ve lüks harcamalarını terk etmeyerek, bunun yerine üreticileri ağır vergi yüküne maruz bırakması, vergi mükelleflerini çalışmaktan ve üretmekten vazgeçirecek ve hatta mükellefler ellerindeki servetleri satarak vergi borçlarını ödemeye çalışacaktır. Fakat ağır ve yüksek oranlı vergiler yöneticilerin beklediklerinden daha az vergi tahsilatına yol açacaktır. Unutmayalım, bir devlet çökerken, vergiler çok yüksek gelirler düşük olur."

Bu devleti çökertemeyeceksiniz Saray Beyleri! Bu millet saltanatınıza diz çökmeyecektir! Çünkü karşınızda biz varız. 50 asırlık tarihi ve 3000 yıllık devlet geleneğiyle Türk Milleti var!

Her ay insanımızın buzdolabından en az 1 kalıp peynir, en az 5 şişe süt, yarım kilo kıyma eksilmektedir! Eskiden “vatandaşın vergileriyle” kamu hizmetleri finanse edilirdi, şimdi hepsine vatandaş para ödüyor.

Yol yapıyoruz diyorlar, paralı! Hastane paralı! Okul zaten paralı! Peki bu vergilerle ne yapılıyor?

Kentsel dönüşüm? Paralı! Depreme hazırlık? Yeni sigortalar icat ediliyor? Sınır güvenliği? Yolgeçen hanı!

Vergi borçları silinenler? Peki Gelir vergilerini ödemeyenler? Bu ülkenin taşından, toprağından insanından zenginleşip, üzerine yatanlar? Hepsinin kim olduğu bellidir! Peki serveti ve sermayesi silinenler? Dolaylı vergiler üzerine yüklenenler? Hem bu ülkenin şerefli vatandaşı, hem bu ülkenin şerefli sanayicisi, üreticisi, tüccarıdır. Ve bu ortamda, vergilerin, harçların, haraçtan beter olduğu milletimizin bayram tatiline memleketine bile gidemediği ülkemizde, yurtdışı çıkış harcına 20 kat zam düşünülürken Temmuzda maaşlara zam yapılsın mı diye utanmadan soru sorulmaktadır!

Size çok temel bir şey söyleyeyim: “Mış” gibi yaptıkları şeyler de, lütuf diye sunup, sonradan parasını kestikleri şeyler de, hepsi sizin hakkınızdır! Milletimizin ak sütü gibi helal hakkıdır!

"EMEKLİLERİMİZLE ALAY EDİLMİŞTİR"

Anayasanın 10. Maddesi:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.“ der.

Hükümet ve Cumhurbaşkanı, Temmuz 2023’de çalışanlara, refah payı adı altında 8.077,00 TL ek ödeme yapmaya başlayıp emeklilere bu parayı vermemekle çok açık bir şekilde Anayasayı çiğnemiştir.

Gerçi Tayyip Erdoğan için Anayasayı tanımamak gelenek haline gelmişse de bizler tüm emeklilerimiz adına yaptığı hatayı düzelttirmeyi de biliriz.

Bugün bırakın düz memur ve işçi emeklisini, en yüksek emekli bürokratın maaşı bile TÜİK rakamları ile yoksulluk sınırının altındadır. Tam bir yıldır, ha bugün, ha yarın denilerek emeklilerimizin yasal alacakları ertelenmiş ve kendileriyle düpedüz alay edilmiştir!

Buradan Sayın Erdoğan’ı uyarıyorum. Hükümet, her bir emeklimize geçen bir yıl için 96.824 TL borçludur. Ayrıca Temmuz ayından itibaren de 8.077 TL refah payı vermek zorundadır! Herkes iyi bilsin ki, emeklilerimiz sahipsiz değildir. İYİ parti onların haklarını sonuna kadar savunacaktır.

"HÜKÜMET, TÜRKİYE'DEKİ YABANCILARIN SAYISI HAKKINDA APAÇIK YALAN SÖYLÜYOR"

Sayıları çok seven Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’de milletimiz, ne TÜİK verilerine, ne de göç idaresinin açıkladığı sığınmacı ve kaçak sayılarına inanmıyor. Örneğin, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu sadece İstanbul’da 2,5 milyon sığınmacı ve kaçak olduğunu söylerken; İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın İstanbul Valisi olduğu dönemde bu sayı 1 milyon 179 bin, bakanlığı döneminde, göç idaresince 1 milyon 87 bin olarak açıklanmıştır.

Yani eğer göç idaresi verilerine bakarsanız Türkiye’de neredeyse her ay sığınmacı sayısının yüz bin azaldığını görürsünüz. Ancak sokaktaki vatandaşa, esnafa, pazarcıya, gence, yaşlıya sorarsanız ya da bizzat siz o malum mahallelerde, sokaklarda, artık sığınmacı gettosuna dönmüş ilçelerde 10 dakika tur atarsanız birinin kesinlikle yalan söylediğini anlarsınız. Şüphesiz ki yalan söyleyen vatandaşımız değil, biz de değiliz.

Bakınız! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın varoluşsal tehdit diye açıkladığı, Türk vatandaşlarının nüfus artış hızı yüzde 1,5 iken, nüfus artış hızı yüzde 5,3 olan Suriyeli sığınmacıların sayısı her ay nasıl yüzer bin azalmaktadır? Bu şaibeli veriler, hükümetin Türkiye’deki yabancıların sayısı hakkında apaçık yalan söylediğini göstermektedir.

Biz hükümete sığınmacı sayısı kaç diyoruz? AKP ve medyası, “Onlar olmazsa çoban bulunmaz” diyor. Bunlar için bütçeden harcadığınız rakam nedir, diyoruz? Onlar, “Ucuz iş gücü piyasasında sayelerinde ayaktayız” diyor. Arkadaşlar, kendinize gelin! Türkiye'yi göz göre göre bir uçuruma sürüklediniz Şimdi o uçurumdan düşmesini sıcak koltuklarınızda aymazca izliyorsunuz!

Bakınız, Birleşmiş Milletler verilerine göre konuşuyorum. Dünyada bulunan toplam mülteci sayısının yüzde yirmisi, yani beşte biri yalnızca tek bir ülkede Türkiye'dedir.

Vatanımız, tam 97 ülkenin nüfusundan daha büyük olan bir yabancı nüfusu, beslemeye ve barındırmaya Batı kapılarında dilencilik yaparak Saray ekonomisini sürdürmeye çalışan bu meczup iktidar tarafından cebren ve hile ile mecbur bırakılmıştır.

10 milyondan fazla sığınmacı ve kaçak 5,3’lük doğum oranıyla şayet Türkiye’de kalıcı hale gelirlerse, önümüzdeki 10 yıl içinde sayıları 20 milyona yaklaşacaktır. Eğer kaçaklar acilen ülkelerine geri gönderilmeye başlanmazsa, bunun için de Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Suriye hükümetiyle bir iş birliğine gidilmezse 2053 yılına geldiğimiz zaman Türkiye’nin illeri ilçeleri, mahalleleri, kentleri, köyleri ve Sahil şeritleri demografik bir dönüşüme ilelebet teslim kalacaktır. Artık bu sessiz ve saklı bir işgal de değildir. Gürültülü, patırtılı, açık, aleni, topyekûn bir yıkımdır. Çünkü artık sorun sadece dışarıdan gelenler değil, gelip burada üreyenler ve türeyenlerdir.

Bu noktada bize düşen görev, Atatürk’ün mirasına sahip çıkmak, Cumhuriyeti’ni ve istiklali muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temeli olan en kıymetli hazinemizden, yani vatanımızdan bizi mahrum etmek isteyenlerin topyekûn yıkım planını ortadan kaldırmak mecburiyetindeyiz! Egemenlik hakkımızı Saray’dan, topraklarımızı yağmacılardan, nüfusumuzu ise sığınmacılardan kurtarmak ve arındırmak mecburiyetindeyiz.

Şehirlerimizin her tarafında, yabancı gettolar oluşuyor, gettoların içinde selefiliğin, radikalleşmenin ve potansiyel bir terörün tohumları büyüyor.

2030’lu yıllarda sığınmacı ve kaçakların sayısı 20 milyonu bulduğunda siyasi hak ve taleplerle Türkiye’nin vilayetleri bu gettolar tarafından ele geçirildiğinde vakit çok geç olacak.

Dolayısıyla hemen şimdi ortak bir çözüm ve ortak bir siyasi irade ile harekete geçmeliyiz.

Milli benliğine ve milliyetine hissen, fikren ve fiilen saygı ve aidiyet beslemeyen bir iktidarın sonu hüsrandır. Tek adam ve onun rejiminin türettiği Tek adamcıklar, milli benliklerini unuttular…

Ama bizim değil, onların sonu hüsrandır! Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, milli benliğini unutmuş bir iktidar, başka milletlerin iktidarlarına ancak yem olur.

Bir zamanlar, demokrasi trenine indi-bindi yaparak ava gideceğini sanan Erdoğan ve Saray rejimi, 22 yıllık iktidarın sonunda dünya milletlerinin kendi stratejik çıkarlarını önemsedikleri satranç tahtasında zavallı bir av haline gelmiştir. Ey muktedirler, gaflet uykunuzdan uyanın artık! Av oldunuz, av!

Siz Saray beyleri! Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesinden değil, Türk’e eklemeyi hayal ettiğiniz “iye”likten endişe duyun. Türkiyelilik hezeyanlarınıza Türk’ün göstereceği tepkiden korkun. Çünkü hiçbiriniz o zaman, Türk’ün kasırgasını durduramazsınız!

Mansur Yavaş’ın sesi taklit edilmiş Güncel Meclis 1 Temmuz'da tatile girmeyecek Siyaset CHP'den "miting" kararı Siyaset "Bu işi bir an önce neticelendirin" Siyaset