Hatimoğulları'ndan Bahçeli'ye Marx alıntılı yanıt: İnsanca yaşamanın tek yolu insanlığa düşman olan her şeyle savaşmaktır
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Bahçeli'nin "Tıpkı ağa babaları Marx gibi tek bir fabrikaya girmemiş bu güruhun aklı ipotekli, vicdanı tutsaktır. 1 Mayıs'ta polise saldıranlar Haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir" sözlerine Karl Marx'tan alıntı yaparak, "İnsanca yaşamanın tek yolu insanlığa düşman olan her şeyle savaşmaktır" yanıtını verdi.
Halkların Demokrasi ve Eşitlik Partisi(DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu.
1 Mayıs'taki 49 tutuklamaya ve polisin müdahalesine de değinen Hatimoğulları, "'ABD’de akademisyenlere ters kelepçe uygulanmış öyle şey olur mu? Biz bunu kabul etmeyiz’ diyor. Sen aynısını 1 Mayıs’ta yaptın işçiye emekçiye yaptın. Biz ABD’de yapılana da karşıyız buradaki polis şiddetine de karşıyız. Dün Cumhurbaşkanı bugün de küçük ortağı grup toplantısında 1 Mayıs’ı gündemlerinden düşürmüyorlar. 1 Mayıs’ın altında plan ve projeler aramaktalar" dedi.
Bahçeli'nin Karl Marx hakkında söylediği sözlere cevap veren Hatimoğulları "Küçük ortak Marx’a da dil uzatmış bugün. Marx’ın sözüyle onlara yanıt vermek isterim. ‘İnsanca yaşamanın tek yolu insanlığa düşman olan her şeyle savaşmaktır.’" ifadelerini kullandı.
Bahçeli Karl Marx için "Tıpkı ağa babaları Marx gibi tek bir fabrikaya girmemiş bu güruhun aklı ipotekli, vicdanı tutsaktır. 1 Mayıs'ta polise saldıranlar Haçlı kalıntısı ve düşman bakiyesidir" demişti.
Hatimoğulları'nın konuşmasının tamamı şöyle:
“Bir an şu son 10 günü düşünerek gözlerimizi kapatıp şu hayali kurabiliriz. Ezanın, çanın, hazanın ve buhur tütsüsünün birbirine karıştığı bir coğrafyada bizler huzur içinde her birimiz kendi rengiyle ötekinin ötekine karışmadığı, insanların birbirlerini inançlarından ve dillerinden dolayı yargılamadığı ve bunun sorun olmadığını bilerek bu hayali yaşamak güzel değil midir? İşte bu hayali gerçekleştirmek zor değil diyoruz DEM Parti olarak.
'TÜRKİYE İTHALATA BAĞIMLI BİR ÜLKE HALİNE GELDİ'
Bizler bu güzellikleri hayal etmekten vazgeçmeyelim ama Türkiye’nin gerçek tablosunu da görmezden gelemeyiz. Şimdi tabi ağır ve sorunlu tablolara bakacağız. Türkiye ekonomik, siyasal ve toplumsal olarak çok ciddi bir çöküş yaşıyor. Ekonomik çöküşün diğer adı dışa bağımlılıktır. Bir zamanlar etin, sütün, samanın merkezi olarak bilinen Türkiye AKP’nin politikaları nedeniyle ithalata bağımlı bir ülke haline gelmiştir. Amaç yerli üreticiyi tasfiye etmektir. Bunlar her seferinde kendine yerli ve milli diyor ya, bakın Türkiye geçmiş dönemde tarım ürünlerinde, sebze, meyve ihracatında dünyada ilk 9’da yer alırken şimdi ise domatesi, buğdayı ithal eden bir ülke pozisyonuna düştük.
'ENFLASYON ALDI BAŞINI GİDİYOR'
Şimdi enflasyon aldı başını gidiyor. Ekonomik çöküşten en çok yoksullar ve asgari ücretle çalışanlar olumsuz olarak etkileniyor. Enflasyon dizginlememektedir. Sadece son 4 ayda 17 bin lira olan asgari ücretin alımı 2 bin 700 lira düşerek 14 bin 300 liraya inmiş durumdadır. Bakın 2 ay sonra biz burada bu kürsüden konuşurken bu rakamların bin lira, iki bin lira daha düşeceğini tahmin ediyoruz. Çünkü enflasyon almış başını gidiyor.
'ASGARİ ÜCRETE ZAM YAPMAYACAĞIZ DİYORLAR'
‘Asgari ücrete bu dönem zam yapmayacağız’ diyorlar Temmuz ayı için ve asgari ücrete zaten zam yapsalar da hayat o kadar hızlı pahalanıyor, tükettiğimiz her şey gıdalar o kadar hızlı pahalanıyor ki asgari ücret bunun karşısında pula dönüşmüş oluyor. Ortada gerçek bir asgari ücret falan yok. Apaçık bir kölelik ücreti, bir sefalet ücreti söz konusu. Hep birlikte yokluğa karşı direnecek mücadele edeceğiz ülke kaynaklarının soyulmasına hep birlikte dur diyeceğiz. Ekmek kavgası bizim kavgamızdır, değerli emekçilerle birlikte ekmek kavgasını vereceğiz.
'HARUN DİYE YOLA ÇIKTILAR AMA KARUN OLDULAR'
Saray bahçe malzemelerine 85 milyon 329 bin öderken, bu parayla asgari ücret ödemeye kalksa 4 bin 266 kişinin asgari ücretini ödeyebilir. Onlar işçiye emekçiye değil, saraya lükse şatafata yatırım yapmaya devam ediyorlar. Bakın kamuda tasarruftan bahsediyor. ‘Müsrifi Allah sevmez’ fetvası veren Diyanet İşleri Başkanlığı, iktidarın elitleri başta olmak üzere lüks ve şatafat içinde yaşamaya devam ediyor. Bunun maliyetini de kimin cebinden karşılıyorlar. İşçinin emekçinin yoksulun ödediği vergilerle karşılıyorlar. Bunlar Harun diye yola çıktılar ama Karun oldular. İşçinin emekçinin emeklinin yoksulun boğazından çalarak sermayedarın yandaşın cebine koydukları her kuruş para onlara haram olsun zehir zıkkım olsun.
'BİN MİSLİNİ 1 MAYIS’TA UYGULADILAR'
1 Mayıs’ı da geride bıraktık. 1 Mayıs AYM kararına göre Taksim miting alanı olarak kullanılabilecekti. Fakat Taksim işçilere emekçilere emek örgütlerine yasaklandı. Yasaklamakla yetinmediler. Orantısız bir şiddet uyguladılar ki bu orantı meselesi zaten işin hikayesi. ‘ABD’de akademisyenlere ters kelepçe uygulanmış öyle şey olur mu? Biz bunu kabul etmeyiz’ diyor. Sen aynısını 1 Mayıs’ta yaptın işçiye emekçiye yaptın. Biz ABD’de yapılana da karşıyız buradaki polis şiddetine de karşıyız. Dün Cumhurbaşkanı bugün de küçük ortağı grup toplantısında 1 Mayıs’ı gündemlerinden düşürmüyorlar. 1 Mayıs’ın altında plan ve projeler aramaktalar. Marx’a da dil uzatmış bugün. Marx’ın sözüyle onlara yanıt vermek isterim. ‘İnsanca yaşamanın tek yolu insana düşman olan her şeyle savaşmaktır.’
'TEK ÇARE BİRLİKTE MÜCADELE ETMEK'
Bu zamma, zulme, insanlık dışı yaşama bizler mecbur değiliz. Üreten siz, yaratan siz, aç kalan siz. Böyle bir adaletsiz denklem olmaz, olamaz. Halkın adaleti sizlerden bunun hesabını soracaktır. Değerli arkadaşlar, değerli canlar, ekranları başında bizleri izleyen değerli halkımız, inanın tek çare birlikte mücadele etmek, daha çok örgütlenmek, daha çok kolları sıvamak, daha çok elimizi taşın altına sokmak.
'CAN ATALAY CEZAEVİNDE DEĞİL BURADA OLMALI'
Can Atalay cezaevinde değil burada olmalı. Bakın yargı iktidarın arka bahçesine dönüşmüş. Türkiye’de hak hukuk adalet de çökertilmiştir. Yargı yargıya darbe yapıyor.
'GEZİ VE KOBANÊ DAVASI YARGININ TURNUSOL KÂĞIDI OLACAKTIR'
AİHM kararlarına göre Gezi Davası tutukluları Osman Kavala ve arkadaşları serbest bırakılmalıdır. Önceki dava içinde şimdi söyleyeceğim şey geçerlidir. Türkiye’nin kendi anayasası gerçek anlamda uygulanıyor olsaydı şu anda Kobanê kumpas davasından tutuklu bulunan bütün arkadaşlarımız serbest bırakılmalıydı. 16 Mayıs’a bırakıldı. Kobanê kumpas davasının karar duruşması. Kobanê kumpas davası adı üstünde bir kumpas davasıdır. HDP’nin attığı bir twit üzerinden onlarca arkadaşımız başta Eş Başkanlarımız yöneticilerimiz seçilmişlerimiz olmak üzere onlarca arkadaşımız haksız ve hukuksuz bir şekilde halen tutukludur. Sevgili Gültan Kışanak en çarpıcı ve bariz örnek. Tutuk süresi bittiği halde üzerinden neredeyse bir yıl geçmiş olmasına rağmen hala tutuklu. Bu da yargının keyfiyetini ve taraf tuttuğunu bir kez daha bizlere göstermektedir. Bizler buradan 16 Mayıs’ta Sincan’da görülecek olan karar duruşmasına tüm kesimleri davet ediyoruz. Bu bir tarihi karar olacaktır. Bu tarihi karara hep birlikte tanıklık etmek istiyoruz. Gezi ve Kobanê davası yargının turnusol kâğıdı olacaktır.
'KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ'
Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partilere ziyaretler gerçekleştirdi. Elbette biz DEM Parti olarak şunun gayet net farkındayız. Türkiye'nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. 12 Eylül’den kalma askeri cunta anayasasının bu topraklara cevap olamayacağını, böyle bir otoriter ve baskıcı rejimin ürünü olan anayasanın ülkeyi demokratikleştirmeyeceğini hepimiz gayet net biliyoruz. Fakat şunun altını çizmek isteriz; Türkiye’nin çok acil gündemleri var. Özellikle açlık yoksulluk işsizlik, özgürlük… Bu kadar özgürlük düşmanı bir atmosfer var. Böyle bir atmosferde anayasa tartışmanın bütün bu sorunların üzerini örtmemesi gerekiyor. Bizler DEM Parti olarak bugüne kadar müzakere ve diyalog partisi olarak çağrılarımızın sorunların çözülmesi gerekiyor. Biraz önce sorunlarımızı saydım biraz daha ekleyeyim. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi dahil bahsini ettiğimiz bütün bu sorunların elbette bir demokratik anayasa yapım sürecinde çözüme kavuşturulabileceğini gayet iyi biliyoruz.
'DEM PARTİ OLARAK KOMİSYON KURDUK'
Biz demokratik anayasa yapım süreciyle ilgi DEM Parti olarak kendi komisyonlarımızı kurduk ve kendi çalışmalarımızı başlattık. Bu çalışmaları yaparken özellikle anayasanın en geniş toplumsal mutabakat metni olduğu için Türkiye’de bulunan bütün demokrasi güçleriyle emek ve meslek örgütleriyle kadın hareketleri gençlik hareketiyle doğa ve ekoloji hareketleriyle Kürt özgürlük hareketiyle ve Alevi hareketiyle aynı bu ülkede yaşayan bütün farklı inançlardan ve kimliklerden kesimlerle böyle bir geniş yelpazede tabana yayılmış bir demokratik anayasa tartışmasına ihtiyaç vardır. Biz DEM Parti olarak çalışmalarımızı bu çerçevede devam ettireceğiz.
'KAYYIM TARTIŞMASI'
Anayasa tartışmasının olduğu yerde kayyım tartışması yapılır mı? Yapıyorlar ama yapılmaz. İnanın şimdi DEM Partinin kazandığı belediyelerde belediye eşbaşkanlarımızın yönetimle birlikte ortaya çıkardığı bilançolar korkunç. Kayyımlar belediyeleri çalıp çırpmış, belediyeleri borç batağında bırakmış. Zaten hizmet de sağlamamışlar. Ne yol yapmışlar ne kaldırım, ne su sorununu çözmüşler. Üstüne üstelik belediyelerimizi borç batağına sürüklemişler. Kalemini iktidarın mürekkebiyle doldurmuş bir görevli aynı zamanda bir algı operasyonu şöyle bir yazı yazmış. 27 Belediyemize kayyım atanacağından bahsetmiş. Yani diyor ki yurttaşın seçme ve seçilme hakkını elinden alacağız. Bir tek o mu yazdı; tabii ki bir tek o yazmadı. Ama günlerdir iktidar yandaş medya saray medyası bir algı yaratmaya çalışıyor. DEM Parti’nin sanki bayrakla sorunu varmış gibi bir algı yaratıyorlar. Emin olun yaptıkları bütün haberler yalan DEM Parti belediyelerinin hiçbirinde bayrak sorunu olmamıştır. Bazı provokatif girişimlerin dışındaki biri zihinsel engelli olduğu ortaya çıktı onun dışında böylesi bir haberi yapacak bir durum söz konusu değildir. Biz iki eş başkan olarak her fırsatta şunu dile getirdik. Bizim bayrakla sembollerle hiçbir sorunumuz yoktur.
'İRADEMİZİ GASP ETMELERİNE İZİN VERMEYECEĞİZ'
Bu haberlerin boşu boşuna yapılmadığını düşünüyoruz. Hem Anayasa yapacağım diyeceksin hem de halkın en önemli hakkı ve kazanımı olan ve Türkiye’nin erken dönemde elde etmiş olduğu seçme ve seçilme hakkını elinden alamazsın. DEM Parti yerel yönetimlerde ortaya bir seçim başarısı koymuştur. Kayyım olan bütün yerlerden kayyımdan geri almıştır belediyeleri, üzerine yeni belediye eklemiştir. Ben buradan bu çalışmaları yürüten değerli halklarımıza, parti emektarlarımıza bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Şunu bilsinler ki Van’da nasıl irademizi gasp etmelerine izin vermediysek bundan sonra da irademizi hiçbir yerde gasp etmelerine izin vermeyeceğiz.
'BAYRAK ÜZERİNDE SİYASET YAPIYORLAR'
Bugün AKP 31 Mart seçimlerinden sonra belediye sayılarında önemli bir düşüş oldu. Aynı zamanda bizim belediyelerimizin üzerinde DEM Parti belediyelerinin üzerinde tırnak içinde söylüyorum ‘bayrak politikası’ güderek belediyelerimizin esasen varlıklarına ve kaynaklarına konmak istediklerini ifade etmek istiyorum. Onlar belediyelerde belediyeleri kaybettikçe yerellerde kendi yandaşlarına belediyelerin kaynaklarını eskisi gibi peşkeş çekemeyeceklerinin farkındalar. O nedenle kendilerine yerelde aynı zamanda böylesi bir maddi kaynak yaratmak üzere de bayrağı bahane ederek ve bayrak üzerinden siyaset yaparak Türkiye kamuoyunu bayrak üzerinden bizlere karşı kışkırtarak, adım atacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. DEM Parti buradadır, alnımız açıktır, belediyelerimizi sonuna kadar koruyacağız sonuna kadar.
'ÇÖKÜŞTEN ÇIKIŞ ÜÇÜNCÜ YOLL İLE MÜMKÜN'
Ülkeyi bu çöküşten kurtarmanın mümkün olduğunu hepimiz biliyoruz. Biz DEM Parti olarak bu çöküşten kurtulmak için aday olduğumuzu, bu konuda hazır olduğumuzun altını çiziyorum. Demokratik bir cumhuriyeti hep birlikte inşa edebiliriz. Bizler bu ülkede yaşayan farklı halklar ve inançlardan insanlarla, işçilerle, emekçilerle, köylülerle, kadınlarla, gençlerle, engellilerle, ezilenlerle ve sömürülenlerle siyasi ve toplumsal bütün güçlerle elbette bu çöküşten çıkabiliriz. Bu çöküşten çıkış ortak mücadeleyle mümkündür. 3’üncü yol siyaseti ile mümkündür. 3’üncü yol siyasetini en geniş yelpazede bahsini ettiğim bütün siyasal ve toplumsal dinamiklerle birlikte örmek mümkündür. Toplumu bir radikal demokrasi paradigmasıyla inşa edebiliriz. Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa edebiliriz. Ve şundan emin olalım ki bu çöküşten çıkışın yolu budur.”