O toplantının ayrıntılarını Tayfun Kahraman anlattı: "Tansiyon yükseldi, Erdoğan odayı terk etti"
Gezi Davası'nda 18 yıl hapis cezası alan Tayfun Kahraman, Gezi Parkı eylemlerinde o dönem başbakan olan Erdoğan ile görüşmelerinde yaşananları anlattı.
T24 yazarı Murat Sabuncu, Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman'ın bir süre önce sosyal medya hesabından paylaştığı ve 'hafızaları tazeleme' çağrısı yaptığı videonun ardından Yargıtay tarafından 18 yıl hapis cezası onanan Tayfun Kahraman'a avukatları aracılığıyla soru gönderdiğini söyledi ve yanıtları paylaştı.
Tayfun Kahraman, Gezi Parkı olayları sırasında dönemin hükümetiyle ve dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'la yapılan toplu görüşmelere katılmıştı.
Sabuncu, "Başbakanlık Resmi Konut'ta 3,5 saat süren görüşmeye; Taksim Dayanışması'dan TMMOB Başkanı Eyüp Muhcu, Derya Karadağ, Semt Dernekleri Sözcüsü Cem Tüzün, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nden Beyza Metin, KESK Kadın Sekreteri Canan Çalağan, DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, İstanbul Tabip Odası Sekreteri Ali Çerkezoğlu ile aydınlar ve sanatçılar arasından da Sunay Akın, Yavuz Bingöl, Ceyda Düvenci, Halit Ergenç, Sertap Erener, Mahsun Kırmızıgül, Nebil Özgentürk ile Ali Sunal katıldı. Ve bir de TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Başkanı Tayfun Kahraman. Aynı toplantıda dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan ile birlikte Başbakanlık Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı İbrahim Kalın ile Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan katılmıştı." hatırlatmasını yaptıktan sonra Kahraman'ın "Toplantı içinde genel anlamda ve özellikle sizin dönemin Başbakanı Erdoğan ile nasıl diyaloğunuz oldu?" sorusuna verdiği yanıtı şöyle aktardı:
"O gün gece geç saatlerde başlayan toplantıdan, aynı gün akşam saatlerine doğru haberim oldu. Sanırım o toplantıya katılan sanatçıların talebi sonucunda Taksim Dayanışması’nın da katıldığı bir toplantı yapılmasının gündeme gelmesi ve hükümetin daveti ile apar topar bir temsil heyeti oluşturarak Ankara’ya gittik. O hızlı gelişen toplantı kararı sonucu olsa gerek, iki ayrı özel uçak ile Ankara’ya gittik. İlk uçak bizden önce vardığından biz toplantı başladıktan sonra Başbakanlık Konutu’na vardık. Bir süre kabul edilmek için bekledik ve sonrasında toplantı salonuna geçerek dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında yapılan toplantıya katıldık. Toplantıda ilgili Bakanlar, hükümet yetkilileri, danışmanlar ile sanatçılar ve Taksim Dayanışması’nın altı temsilcisi vardı. Ben toplantıya katıldığımda katılımcılar sıra ile söz alarak tespitlerini ve önerilerini aktarıyorlardı. En sonda oturduğum için en son söz alan ben oldum ve Taksim Dayanışması sözcüsü olarak, daha önce Bülent Arınç ile gerçekleştirilen toplantıda da dillendirilen talepleri aktardım. Gezi Parkı’nın park olarak kalması, nedensiz ve orantısız polis şiddetine yol açan kamu görevlilerinin görevden alınarak soruşturulması, -ki bu polis amirleri ve kamu yöneticilerinin daha sonra FETÖ üyesi oldukları açığa çıktı- gözaltına alınan protestocuların serbest bırakılması ve tüm meydanların başta Taksim olmak üzere toplantı ve gösterilere açılması olarak belirlenen talepleri anlattım. Polisin bir deprem toplanma alanı da olan Gezi Parkı’na sahip çıkmak isteyen bizlere gösterdiği şiddetin, gösterilerin bu kadar büyüyüp kitleselleşmesine neden olduğunu aktardım. Sonra ekrana polis ve göstericiler arasında yaşananlar yansıtıldı, uzun bir süre bu gösterileri izledik. Erdoğan, görüntüler üzerine “Protestocuların polise saldırdığını” söyleyerek bunları kabul etmeyeceklerini anlattı. Bir sanatçının, -kim olduğunu hatırlamıyorum- “Polis şiddeti ile tansiyon yükseldi” demesi üzerine kızıp, “Nasıl bunu söylersiniz, görüntüler ortada” diyerek devamını getirmesine izin vermedi. Bu görüntülerden sonra da toplantıda tansiyon yükseldi. Artık toplantıya son verelim denildikten sonra, masa arkasında oturanlara son olarak söz verelim denildi. İkinci sözü alan Arzu Çerkezoğlu, “Efendim, siz mahkeme kararının beklenileceğini ve plebisit yapılacağını söylediniz ama protestoların sosyolojik boyutları da var” deyince; sayın Erdoğan ayağa kalkarak, “Bu işin sosyolojisini de psikolojisini de sizden öğrenecek değiliz” diyerek arka odaya geçti ve toplantıyı terk etti.
Evet, buna rağmen toplantıdan çıkan olumlu bir sonuç vardı ve hükümet mahkeme kararının bekleneceğini ve iptal edilmezse plebisit (referandum) yapılacağını bizlere deklare etmişti. Açıkçası toplantı sonrası tüm ülkenin gözleri bizim üzerimizdeydi ve toplantıda geçen gerginlikleri orada açıklamamız tansiyonu daha da yükseltebilirdi. Ben de yaptığım açıklama ile pozitif bir yaklaşımla projenin halkoyuna sunulacağını söyleyerek son kararı hep birlikte vereceğiz dedim. Bu açıklamam protestocular tarafından çok eleştirildi ama o sırada yapılacak negatif bir açıklama tansiyonun daha da yükselmesine ve istemediğimiz olayların yaşanmasına neden olabilirdi. O sırada hükümet sözcüsü olan Hüseyin Çelik açıklama sonrası gelerek, “Neden eylemlerin sona erdiğini söylemediniz?” dedi. Ben de, “Bu kararı biz veremeyiz, bize sözcülük dışında bir temsil yetkisi verilmedi, ancak herkesin katılımı ile böyle bir karar alabiliriz, şimdi İstanbul’a dönüp bunları Park’ta anlatacağız” dedim ve İstanbul’a döndük."