Yargıtay, 'hukuk devletine' direniyor: AYM'nin Can Atalay kararına ikinci ret
Anayasa Mahkemesi'nin TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'la ilgili verdiği ikinci ihlal kararı Yargıtay'a gönderilmişti. Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararında "AYM'nin hak ihlali kararının hukuki değeri yok" dedi.
Anayasa Mahkemesi, (AYM) Gezi Davası'ndan tutuklu bulunan TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'la ilgili ikinci kez hak ihlali kararı vermişti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk ihlal kararında olduğu gibi, dosyayı Yargıtay'a gönderdi.
SABAH GAZETESİ DUYURDU: YARGITAY "HUKUKİ DEĞERİ YOK" DEDİ
İktidara yakın Sabah'ın haberine göre, Yargıtay 3. Ceza Dairesi dosyayla ilgili kararını bugün verdi. Daire, "Anayasa Mahkemesi'nce verilen ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığını, bu bağlamda Anayasa'nın 153/6. Maddesi kapsamında uygulanabilecek bir kararın var olmadığını" belirterek Anayasa Mahkemesi'nin kararına uyulmamasına karar verdi.
Daire, söz konusu kararın "juristokratik bir davranış" olduğunu bildirdi.
Daire, "yasama dokunulmazlığı bulunmayan ve kesin hüküm nedeniyle hükümlü sıfatını kazanan Şerafettin Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın bir örneğinin, Anayasal zorunluluk nedeniyle gereğinin takdir ve ifası amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na tekrar gönderilmesine" karar verdi.
ANAYASA'DAKİ DÜZENLEMELER
Anayasa’nın 138. maddesi genel olarak yargı kararlarının, 153. maddesi ise özel olarak Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını açık ve kesin bir dille düzenlemektedir.
Anayasanın 138. maddesine göre, “yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır.” 153. maddesine göre ise Anayasa Mahkemesinin kararları “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin kararlarına uymayarak Anayasa'nın kesin hükümlerini reddetti. Muhalefet Yargıtay'ın tavrını "yargı darbesi" olarak değerlendiriyor.
NE OLMUŞTU?
Gezi davasında tutuklu bulunan Can Atalay, 14 Mayıs'ta yapılan seçimlerde Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay Milletvekili seçildi. Atalay, seçilmiş olmasına rağmen tahliye edilmedi ve Anayasa Mahkemesi'ne hak ihlali başvurusunda bulundu. Anayasa Mahkemesi, Can Atalay'ın başvurusunda 25 Ekim'de 5'e karşı 9 oyla hak ihlâli kararı verdi ve dosyayı, Atalay'ın tahliye edilmesi ve yargılamanın durması için yerel mahkeme olan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ise Atalay için hüküm verildiği gerekçesiyle dosyanın Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderilmesini kararlaştırdı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da hem karara uymadı hem de Türkiye'de ilk kez görülen bir karara imza atarak ihlâl yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında ise suç duyurusunda bulundu.
Yargıtay söz konusu kararında TBMM'ye de Can Atalay'ın milletvekilliğini düşürmesine dair çağrıda bulundu. Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin bu kararına AKP ve MHP'li milletvekilleri sahip çıktı, Anayasa Mahkemesi'ni sert ifadelerle eleştirdiler.
Can Atalay'ın avukatları ikinci kere AYM'ye hak ihlali başvurusunda bulundular. AYM Genel Kurulu 21 Aralık'ta, Can Atalay'la ilgili olarak ikinci kez hak ihlali kararı vermişti. Genel Kurul, oy çokluğuyla, Atalay'ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine hükmetmişti. Kararda, Atalay'ın tahliye edilmesi net bir şekilde belirtilmişti.
AYM'nin kararının gerekçesinde AYM’nin ilk ihlal kararı doğrultusunda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararının gereğini yerine getirmeyip dosyayı Yargıtay 3. Dairesi’ne göndererek, Can Atalay’ın “keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı” belirtildi.
AYM’nin hak ihlali kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları açısından bağlayıcılığına vurgu yapılan gerekçede, Yargıtay 3. Dairesi’nin AYM kararına uymayarak, "Türk hukukunda bulunmayan bir karar verdiği” ifade edildi.
AYM’nin gerekçesinde şunlar yer aldı:
"Anayasa Mahkemesi'nin bir ihlal kararı kendisine ulaşan mahkemenin, anayasal ve yasal yükümlülüğü, Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararlarının uygunluğunu veya yerindeliğini sorgulamak değil, ihlalin sonuçlarını gidermek üzere ilgili usul hukukunun imkân ve gereklilikleri çerçevesinde yargısal işlemlere başlamaktır.
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığına ilişkin anayasal hüküm, bireysel başvuru kapsamında ihlal edildiğine karar verilen temel hak ve özgürlükler için de geçerli olan ek bir güvencedir. Başvuruya konu somut olayda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi anayasal ve yasal zorunlulukları göz ardı ederek başvurucu hakkında yeniden yargılama işlemlerine başlamamış, hükmün infazına devam olunmuş ve başvurucunun hükümlü statüsü sürdürülmüştür.
Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi'nin ihlal kararının gereği yerine getirilmemiştir. Anayasa Mahkemesi kararlarının yerine getirilmemesi, Anayasa'nın 153. maddesinin altıncı fıkrasında Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hükmü ile çatışan bir durum ortaya çıkmıştır.”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin tavrının eleştirildiği AYM kararında, şunlara da yer verildi:
"Anayasa Mahkemesi, başvurucunun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlalini sonlandırması ve sonuçlarını ortadan kaldırması için İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nden başvurucunun yeniden yargılamasına başlanmasını, mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasını, ceza infaz kurumundan tahliyesinin sağlanmasını ve başvurucunun seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını kullanabilmesi için Anayasa'nın 83. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca yargılamanın durmasına karar verilmesini istemiştir. Buna rağmen mahkeme, usul hukukunda kendisine verilmemiş bir yetkiyi kullanarak ihlal kararının gereğini yerine getirmekten kaçınmış ve dosyayı Yargıtay 3.Ceza Dairesine göndermiştir. Daire de ‘Anayasa Mahkemesi kararına uyulmamasına’ şeklinde Türk hukukunda bulunmayan bir karar vermiştir.
İhlal kararının gönderildiği ilk derece mahkemesi Anayasa Mahkemesi'nin kararı uyarınca önüne gelen dosyada yeniden yargılamayla ilgili görevini yerine getirmemiş, başvurucunun Anayasa'nın 67. ve 83. maddelerinde korunan haklarını da gözeten bir yargılama yapmamıştır.
Sonuç olarak, somut olayda mahkemelerin izlemiş olduğu yöntem, başvurucuyu yargılama güvencelerinden tümüyle yoksun bırakmıştır."
"Anayasal hükümlere uymamanın cezai, idari hukuki sorumluluk doğuracağı açıktır" denilen kararda ayrıca şu ifadelere yer verildi:
"Türlü bahaneler ve hukuk tanınmaz tutum ve davranışlarla Anayasa'yı koruma ve anayasal kurallara sadakat gösterme yükümlüğü bulunan mahkemelerin ve kamu gücünü kullanan diğer organların, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesine ve mevcut ihlallerin sürdürülmesine neden olacak şekilde, Anayasa'nın öngördüğü hukuk düzenine karşı koyma anlamına gelen keyfi kararlara hiçbir hukuk sisteminde müsaade edilemez.
Anayasa ve kanunlar Anayasa Mahkemesi kararını yerine getirme yükümlülüğü altında olan kamu makamlarına ve somut olayda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne dosyayı farklı bir yargı merciine gönderme yetkisi vermediği gibi herhangi bir yargısal makama Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını tartışma yetkisi de vermemektedir."
AYM, kararının uygulanmasının reddedilmesi ve hukukun emrettiği yöntemler izlenerek ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmamasının Anayasa'nın 153. maddesiyle açıkça çeliştiğini belirtti, yaşananlar için "Anayasa koyucunun iradesine aykırı bir yorum ve uygulama olmuştur" değerlendirmesinde bulundu.
JÜRİSTOKRASİ NEDİR?
Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Jüristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.
Tarihsel olarak, juristokrasinin izlerine antik Roma İmparatorluğu'nda rastlanmaktadır. Roma'da, hukukçu sınıfı olan "jurisprudents" (hukuk bilginleri) önemli siyasi ve yasal kararları alırken etkili bir rol oynamıştır. Roma İmparatorluğu'nun hukuki geleneği, birçok modern hukuk sistemine ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca, Orta Çağ'da İslam dünyasında hukukun öne çıktığı dönemlerde de benzer bir sisteme rastlanmıştır. Abbâsî Halifeliği döneminde hukuk bilginleri, devletin yönetiminde önemli rol oynamış ve hukuki düzenlemeleri belirlemede etkili olmuşlardır.