Su ve Toprak Kalitesini Yükseltmek için Yeni Çözümler Geliştiriliyor
İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevcan Aydın, iklim değişikliğiyle birlikte verimi azalan topraktaki biyoçeşitliliği artırmak için solüsyon, atık suyu biyolojik yöntemlerle daha kolay arıtabilmek için ise mikroorganizmalardan oluşan küreler üzerinde çalıştıklarını bildirdi.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneğinin (TÜSİAD) 2020 Tarım ve Gıda Raporu'na göre; 2030 ile 2039 yılları arasında ortalama verim kayıpları yüzde 6-7 civarında iken 2040-2049'da bu oranın yüzde 8-9 seviyesine ulaşacağı tahmin ediliyor. Küresel ortalama sıcaklıktaki her 1 santigrat derece artışın, küresel ortalama arazi verimlerini buğdayda yüzde 6, mısırda yüzde 7,4, pirinçte yüzde 3,2 ve soya fasulyesinde yüzde 3,1 azaltması bekleniyor.
Dünya genelinde yayımlanan akademik çalışmalardaki 1000 civarında model sonucunu değerlendiren Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel ortalama sıcaklıklardaki 3 derecelik artışın yüzde 25-50 seviyesinde verim kaybına neden olacağını öngörüyor. Bu nedenle iklim değişikliğinin gelecekte su ve toprak üzerindeki olumsuz etkilerini öngörerek yapılan araştırmaların önemi giderek artıyor.
Tarım sektöründe küresel iklim değişikliğine uyum sağlayacak yenilikçi ve sürdürülebilir teknolojilerin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve uygulanması amacıyla hayata geçirilen Türkiye Tarımsal Üretiminde Küresel İklim Değişikliğine Uyumlu Sürdürülebilir Tarım Teknolojileri Platformu (S-ATP) bünyesindeki "Su ve Toprak Sağlığı Özelinde İklim Değişikliğiyle Mücadele için Biyoteknolojik Çözüm Önerilerinin Geliştirilmesi" araştırmasında biyolojik ajanlarla toprak biyoçeşitliliği ve bitki besleme ve sağlığının korunmasına yönelik teknolojiler üzerinde çalışılıyor.
Araştırmanın yürütücüsü Aydın, AA muhabirine, iklim değişikliğine bağlı olarak su ve toprak sağlığının bozulmasının ekolojik dengeyi, özellikle biyoçeşitliliği etkilediğini ve bunun bir domino taşı etkisiyle insana kadar yayıldığını söyledi.
Sağlıklı bir toprağın bitkiyi besleyebildiğini, bu nedenle herhangi bir ek gübreleme yapılmasına gerek olmadığını belirten Aydın, "Toprak biyoçeşitliliği azalınca ve kötü organizmalar artınca bitki de sağlıksız hale geliyor. Herhangi bir gübreleme yapmadan bu ürünleri üretmemiz imkansızlaşıyor. Dışarıdan mutlaka kimyasal ya da biyolojik gübrelemeye ihtiyaç oluyor. O yüzden de toprak sağlığının, toprak organizmalarının tekrar eski haline gelmesi gerekiyor ki iklim değişikliğinin etkisini azaltabilelim." dedi.
"FAYDALI ORGANİZMALARI ARTIRACAK SOLÜSYONLAR ÜRETMEYE ÇALIŞIYORUZ"
Aydın, toprağın biyoçeşitlilik potansiyelinin belirlenmesi, verimsizleşmesinin önlenmesi ve biyolojik çeşitliliğe zarar verilmeden erken müdahale imkanı sağlamak için solüsyon, atık suyu biyolojik yöntemlerle daha kolay ve verimli bir şekilde arıtabilmek için ise mikroorganizmalardan oluşan küreler üzerinde çalıştıklarını aktardı.
Biyoteknolojide canlı sistemler ya da organizmaları kullanarak yeni ürün ve sistemler geliştirdiklerini anlatan Aydın, yaptıkları çalışmalar hakkında şu bilgileri paylaştı:
"Toprak sağlığını artırmak için mikroalgler ve funguslarla (mantarlarla) biyoremediasyon solüsyonları hazırlıyoruz ve topraktaki biyoçeşitliliği eski haline getirmek için faydalı organizmaları artıracak solüsyonlar üretmeye çalışıyoruz. İkinci projemize gelince. Tarımsal alanların sulanmasında arıtılmış atık su ve çamur çok kullanılıyor. Burada kullandığımız ilaçlar da bu sulara karışıyor, dolayısıyla bu suların tarımsal alanda kullanılabilmesi için etkili bir şekilde arıtılması lazım. Bu projemizde de atık su arıtma tesislerinin aerobik ve anaerobik biyolojik arıtma tesislerini temel alıyoruz. Burada yine mikroalgler, funguslar, bakteriler gibi farklı organizmaları birleştirerek atık su arıtma tesislerinin sistemlerine entegre ediyoruz. Böylelikle arıtılmış atık su ve çamurun da tarımsal ortamlarda daha rahat ve güvenli bir şekilde kullanılabilmesini sağlamayı amaçlıyoruz."
"SÜRDÜREBİLİR OLMASINI HEDEFLİYORUZ"
Kimyasal gübrelerden farklı olarak biyolojik süreçlerin bir kez uygulandıktan sonra kendi kendine devam ettirmesini ve sürdürebilir olmasını hedeflediklerini dile getiren Aydın, "Çiftçilerin sürekli bunu kullanmasına gerek olmayacak ve toprak biyoçeşitliliğini, eski düzeni sağladığı için bu süreç kendiliğinden devam edecek. Aslında süreç zaten düzgün bir şekilde işliyordu. Biz iklim değişikliğiyle bu süreci etkiledik ve bozduk. O yüzden bizim yaptığımız süreçlerle de bunu sürdürülebilir bir şekilde devam ettirmeyi hedefliyoruz." diye konuştu.
Biyolojik iyileştirme çalışmalarının genelde bakteriler üzerinde yoğunlaştığını fakat kendilerinin mikroalgler, mantarlar, bakteriler ve farklı organizmalar üretip kullandıklarını vurgulayan Aydın, geliştirdikleri mikroorganizmalarla ürettikleri solüsyonu önce laboratuvarda test ettiklerini, şimdiyse gerçek koşullarda solüsyonun toprak biyoçeşitliliğini ne kadar süre artırabileceğini tespit etmek için sera ortamında denemelere başladıklarından bahsetti.
"ÇIKTILARIMIZ BİTKİNİN SAĞLIĞINI ARTIRACAK"
Üzerinde çalıştıkları ürünlerin toprak ve su kalitesini artırarak ekonomik, kullanımı pratik ve sürdürülebilir olmasına büyük önem verdiklerini ifade eden Aydın, araştırma sonunda ortaya koyacakları ürünün herkes tarafından kolaylıkla kullanılabilmesini planladıklarını ve bu sayede hem çiftçilerin hem de genel kullanıcıların erişimine uygun bir çözüm sunmayı hedeflediklerini bildirdi.
4 yıl sürecek araştırmanın bir yılını geride bıraktıklarını, çalışmaların sonucunda geliştirilecek ürünün, tarım sektöründe karşılaşılan hastalıklarla verim sorunlarına çözüm olacağını ve sürdürülebilir tarım uygulamalarına katkı sağlayacağını belirten Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:
"Hem yeşil mutabakatta hem sürdürülebilir kalkınma hedeflerinde mevcut ekosistemi bozmamak için biyoçeşitliliğin artırılması çok önemli. Biz de projemizde hem biyoçeşitliliği artırmak hem de yeni pandemilerin oluşmasını önlemek için insan sağlığını etkileyen süreçlerle doğrudan bağlantılı olarak bu konuyla uyum sağlıyoruz."