TMMOB'tan yapılaşma kararnamesine tepki: Devlet eliyle yeni afetler inşa ediliyor
TMMOB'un açıklamasında 'Yaşanan onca acıya ve kayıplara rağmen siyasi iktidar sermaye odaklı yapı üretimi politikasını sürdürmekte ısrarlıdır' denildi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Resmi Gazete’de yer alan deprem bölgesindeki yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin kararnamenin yeni afetlere yol açılmaması adına bir an önce iptal edilmesi gerektiğini belirtti.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz yaptığı açıklamada, "Yaşanan onca acıya ve kayıplara rağmen siyasi iktidar sermaye odaklı yapı üretimi politikasını sürdürmekte ısrarlıdır" dedi.
Depremin ardından "Sıfırdan inşa edeceğiz ama bize 1 yıl müsaade" diyen AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla bugün 'OHAL kapsamında yerleşme ve yapılaşma' kararnamesi yayınlanmıştı.
Kararnamede yeni yerleşim bölgeleri için bakanlığa resen karar alma yetkisi verilerek, "Afet bölgesi kabul edilen yerlerde, afetten etkilenenlerin geçici veya kesin iskan kararları, fay hattına mesafesi, zeminin elverişliliği, yerleşim merkezine yakınlığı gibi kriterler gözetilerek AFAD'ın yeni yerleşim yerlerinin tespitine ilişkin görev ve yetkileri saklı kalmak kaydıyla, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca resen belirlenerek ilgili kurumlara bildirilir." sözlerine yer verildi.
TMMOB, deprem bölgesindeki yapılaşmaya ilişkin kararnameye tepki gösterdi.
TMMOB adına yazılı açıklama yapan Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şu sözlere yer verdi:
"Ülkemiz doğal afetlerin sıklıkla yaşandığı bir ülkedir. Konumlandığı coğrafya nedeniyle, üç tarafı fay hatlarıyla çevrili olduğundan Kuzey Doğu Anadolu’da, Doğu Anadolu’da ve Ege’de depremler; Karadeniz bölgesinde aşırı yağışlar sonucu seller, heyelanlar; Doğu Anadolu’da ağır kış koşullarında çığ düşmeleri gibi meteorolojik afetler sıklıkla yaşanmaktadır.
Bu durum artık salt meslek odaları tarafından dile getirilen değil, devletin tüm kurumları tarafından da, yerel yönetimler tarafından da hatta yurttaşlar tarafından da bilince taşınması gereken bir gerçekliktir. Devletin tüm kurumlarının, stratejilerini, planlamalarını, uygulamalarını bu gerçekliği dikkate alarak yapmaları da bir zorunluluktur.
Afet öncesi önlemlerin de afet sonrası iyileştirme süreçlerinin de yeni yerleşimlerin de bu bağlamda bilimsel ilkeler gözetilerek, bilim insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların ve ilgili uzmanlıkların görüşleri dikkate alınarak toplum yararı doğrultusunda oluşturulması gerekmektedir.
6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli depremlerden Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerimizde yaşayan yaklaşık 14 milyon yurttaşımız etkilenmiştir.
Deprem bölgesindeki illerde toplumsal ve sosyal yaşamın yanı sıra ekonomik ve mesleki faaliyetler de durmuştur.
Geçici barınma alanlarının kurulamaması, kurulan yerleşimlerin sayıca ve altyapı hizmetleri bakımından yetersiz olması nedeniyle yurttaşlarımız bölgeden ayrılmaktadır. Zorunluluktan dolayı kalanların çoğunluğu ise kent çeperlerinde veya köylerde bulunan evlerine yerleşmiş, barınma ve diğer yaşamsal ihtiyaçlarını bu şekilde gidermektedir.
Hiç kuşkusuz vatandaşlarımızın depremin yarattığı travmadan kurtulmaları ve olağan yaşamlarına dönmeleri hepimizin ortak isteğidir. Ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurumun ifadesiyle “Vatandaşlarımızı bir an önce evlerine kavuşturmak” plansızlığa gerekçe olamaz.
'Yeniden inşa faaliyetinin yapılması gerekirken tam aksine yeni bir felaketin ilanı yapılmıştır'
Depremin üzerinden henüz 18 gün geçmişken, 24 Şubat 2023 tarihli 32114 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 126 no’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile deprem nedeniyle olağanüstü hal ilan edilen illerde yerleşme ve yapılaşmaya ilişkin bir takım düzenlemeler yapılmıştır.
Söz konusu kararname incelendiğinde;
Afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde afetten etkilenenlerin geçici veya kesin iskân alanları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca resen belirlenebileceği,Gereklilik durumunda Mera Kanunu ile Orman Kanununun ek 16. Maddesinde belirtilen alanlar da geçici veya kesin iskân alanları olarak kullanılabileceği,
Belirlenen kesin iskân alanlarında ve mevcut kentsel alanlarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak plan ve imar uygulamaları beklenmeksizin jeolojik etüt raporu ve zemin etüt raporu doğrultusunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanacak vaziyet planına ve düzenlenecek yapı ruhsatına göre uygulama yapılacağı,
Bu alanlarda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığınca onaylanan plan ve parselasyon planlarında İmar Kanununun plan ve parselasyon ile ilgili işlemlerindeki askı, ilan, itirazlara ilişkin hükümlerinin uygulanmayacağı,
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, altyapı, üstyapı dahil her türlü inşaat yapmaya veya yaptırmaya, arsa paylarını belirlemeye, cins değişikliği yapmaya, kat irtifakı, kat mülkiyeti kurmaya yetkili kılındığı görülmektedir.
Bu kararnamenin amaç maddesinde “yerleşme ve yapılaşma hususunda bazı tedbirlerin alınması” ifadesine yer verilmiştir. Yeniden yerleşim kararı “ bazı tedbirler” olarak tarif edilemez. Bazı tedbirler, afet sonrasında afete maruz kalanların can ve mal kayıplarını azaltmaya, barınma, beslenme sağlık ve güvenlik gibi temel ihtiyaçların karşılanması için alınır.
Daha geçici barınma ihtiyacı karşılanamazken, daimi yerleşim alanlarının belirlenmesi ya da yeniden inşa edilme yöntemi olarak, geçici barınma alanlarının belirlenmesinde dahi kullanılamayacak yönteme başvurulmuştur.
Bu kararname ile hâlihazırda planlama, mimarlık ve mühendislik süreçleri dışında gerçekleşen yapı stoku nedeniyle yaşanan ve bir daha bu denli yıkımı yaşamamak için bilim ve tekniğe uygun hukukun gereklikleri doğrultusunda yeniden inşa faaliyetinin yapılması gerekirken tam aksine yeni bir felaketin ilanı yapılmıştır.
"SORUMLU KURUMLARIN YETKİLERİ GASP EDİLMİŞTİR"
Bu kararname ile Anayasa’ya aykırı olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Türkiye belediyesi olarak her türlü yetkiye sahip kılınmıştır. Anayasa’da hiçbir istisna koşul belirtmeksizin devlet mekanizması içinde görevlendirilmiş kurum ve kuruluşların yetkisi ellerinden alınmıştır. Mülkiyet hakkı başta olmak üzere Medeni Kanun, Orman Kanunu, Mera Kanunu, Tapu ve Kadastro Kanunu ve bunları yürütmekle sorumlu bakanlıklar ve kurumların yetkileri gasp edilmiştir.
Bir kez daha orman alanları ve mera alanları hiçbir sınırlama olmaksızın ilk feda edilen yerler olmuştur. Orman Kanunun ek 16. Maddesinde zaten çok sınırlı tutulan koşullardan da vaz geçilerek tohum bahçesi, tohum meşceresi ve gen koruma ormanları da kapsam içine alınmıştır. Bununla da yetinilmemiş, mesire yerleri, orman parkları ve turizm kullanımı için tahsis edilen orman alanları da dâhil edilmiştir.
"ASKI, İLAN, İTİRAZ SÜREÇLERİ DE ORTADAN KALKTI"
Planlamanın gerek altyapı ve üstyapı tesislerinin, ekonomik, kültürel, tarihi ilişkileri, risk açısından sakınılması, doğal nitelikleri açısından korunması gereken başta tarım, orman, mera, sulak alanlar, kıyı alanları ile mülkiyet ilişkilerinin bütün olarak ele alındığı bölgesel, kentsel ve kırsal ölçeklerde karşılıklı ilişkilerin düzenlendiği, bilimsel, teknik ve hukuki niteliği yok sayılmıştır. Yerel halkın planlama sürecine katılımının sağlandığı tek aşama olan imar planlarının askı, ilan ve itiraz süreçleri de ortadan kaldırılmış, yerel halk dışlanmıştır.
"İKTİDAR DEVLET ELİYLE YENİ AFETLER İNŞA ETMEKTEDİR"
Sadece jeolojik etüt raporu ve zemin etüt raporu esas alınarak vaziyet planı ile yeni yerleşim alanlarının belirlenmesi kabul edilemez.
İmar affını “imar barışı” olarak lanse etmekten beis duymayan iktidar bu sefer de devlet eliyle yeni afetleri inşa etmektedir.
Anlaşılan odur ki; yaşanan onca acıya ve kayıplara rağmen siyasi iktidar sermaye odaklı yapı üretimi politikasını sürdürmekte ısrarlıdır.
Bir kez daha uyarıyoruz, bilimi, tekniği ve hukuku reddetmek sadece yeni afetlere zemin hazırlamaktır."