Upuzun bir sipariş tezgahı, ardında ızgaralar. Bir mermer emekçisi ızgaraların tam önünde spiralle sipariş tezgahını kesiyor. Yerlerde, havada uçuşan mermer tozu ve arkada pişmeye devam eden köfteler. Ankara’da bir köfteci. Birkaç gün önce dijital medyaya düştü bu video. İnşaat çalışması yapılan bir alanda gıda üretmek gıda güvenliğine aykırı. Tarım ve Orman Bakanlığı da denetimlerini gıda güvenliği ilkelerini temel alarak yapıyor. Haliyle herkes ciddi bir yaptırımın olmasını bekledi. Ortada insan sağlığını tehdit eden ciddi bir durum var.
İşler tam olarak bu noktada değişiyor. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nda gıda güvenliği tanımlı değil. Ceza Kanunu’nda gıda güvenliğine karşı işlenen suçlar bölümü yok. Kamunun sağlığına karşı işlenen suçlar bölümü ve bölümde iki madde var. Biri gıdalara zehirli madde katma, diğeri bozulmuş veya değiştirilmiş gıda ticareti. Suç duyurusunda bulunamazsın. Gıdaya aleni olarak doğrudan zehir katılmıyor, kamunun sağlığını etkileyecek şekilde gıda değiştirilmiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı en fazla para cezası kesebilir, işletme de cezayı birkaç saatte çıkartır. Muhtemelen personelimiz kusurlu der ve emekçiyi kovar.
İçi süt dolu bir süt tankı. Tankın içinde yıkanan bir şahıs. Videonun dijital medyaya düşmesiyle ciddi bir kamuoyu tepkisi oluştu Tarım ve Orman Bakanlığı’na karşı. Bakanlık gıda işletmesini tespit etti, savcılığa suç duyurusunda bulundu ve işletmenin faaliyetini askıya aldı. Savcılık da kamuoyu tepkisini azaltmak için tankın içinde yıkanan şahsın tutuklanmasını istedi. Mahkeme de tutukladı.
Her şey olması gerektiği gibi görünüyor ama kargaşa çıkıyor. Şahıs 6 gün cezaevinde kaldıktan sonra tahliye ediliyor. Dava görülüyor, şahıs “Bu sulandırılmış atık süt, tekne de üretimde kullanılmıyor.” diyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın tespiti de bu yönde. Ceza Kanunu’nda gıda güvenliğine karşı işlenen suçlar bölümü olsa şahıs ceza alacak. Süt atık da olsa, tekne kullanılmasa da gıda güvenliğine aykırı. Bu sefer de Tarım ve Orman Bakanlığı asli kusurlu duruma düşecek. Bakanlık gıda güvenliği ilkelerini temel alarak denetim yapıyor. Haliyle gıda işletmesi de gıda güvenliği ilkelerini sağlamış olmalı. Ama 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’na göre işletme gıda mühendisi çalıştırmak zorunda değil. İşletmede gıda güvenliği sistemi yok. Personele eğitim veren kimse yok. Şahıs beraat ediyor, sonrasında devlete tazminat davası açıp kazanıyor.
Karkas et inşaat vincinden sarkıtılarak yere indiriliyor. Çakarlı bir aracın arka koltuğuna alınıyor ve restorana götürülüyor. Restoranda elinde ekipmanla et ustası karkas eti karşılıyor. Birkaç gün önce yine dijital medyada yayınlandı bu reklam. Kamuoyunda tepki çekince kolluk kuvveti aracı tespit ediyor ve ceza kesiyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın umurunda bile olmuyor.
Avrupa’da gıda güvenliği, gıda hukuku üzerine temellendirilmiş bir sistem var. Gıda güvenliği de tanımlı, gıda güvenliğine karşı işlenen suçlar da. Türkiye’deki sorunun kaynağı gıda politikaları.
Yeni yıl geldi, Tarım ve Orman Bakanlığı da resmi denetim sayılarıyla PR yapmaya başladı. Her Haziran’da daha şimdiden bu kadar denetledik diye başlıyor, Ocak’ta da rekor kırdık diye bitiriyor. Kurum 2019’da 1.215.996, 2020’de 1.356.643 ve 2021’de 1.356.643 gıda denetimi gerçekleştirmiş. Gıda işletmelerinin sayısı üç yılda 675.371’den 704.588’e çıkmış. Yüzde 4,4 artmış. 2022 yılına ait faaliyet raporuysa hala kamuoyuyla paylaşılmadı.
Sayılar artarken denetimlerin niteliği de aynı oranda azalıyor. Kurumdaki personel sayısı üç yılda 19.917 mühendis ve 7.200 veteriner hekimden 19.231 mühendis ve 7.001 veteriner hekime düşmüş. Personellerin bir kısmı gıda denetimlerinde görevli. Gıda denetimlerinde görev yapan personel sayısı üç yılda 7.004’ten 7.245’e yükselmiş. Kurumdaki gıda mühendisi sayısının 2 bin civarında olduğunu biliyoruz. Gıda denetimlerinde görev yapan gıda mühendisi sayısı bundan çok daha az. Gıda denetimleri birkaç günlük kurs gören ziraat, kimya, su ürünleri mühendisleriyle veteriner hekimler tarafından gerçekleştiriliyor. Üstelik 2022’de gıda mühendisleri için 14 kişilik kontenjan açıldı.
İl Tarım ve Orman Müdürlükleri de bu PR faaliyetine katılıyor. 11.862 gıda işletmesi bulunan Samsun’da 19.955 gıda denetimi, 1.378 gıda işletmesi bulunan Gümüşhane’de 2.023 gıda denetimi, 5.589 gıda işletmesi bulunan Tokat’ta 9.204 gıda denetimi gerçekleştirilmiş. Ve son olarak Ordu’da 14.029 gıda denetimi gerçekleştirilmiş fakat kentteki gıda işletmesi sayısından bahsedilmiyor.
ALO 174 Hattı’na gelen şikayetlerin incelenmesi için gerçekleştirilen ziyaretler de bu denetim sayılarına ekleniyor. Açıklanan veriler gösteriyor ki Bakanlık bir gıda işletmesini yılda bir kere ancak denetleyebiliyor. Bazı gıda işletmelerine 2’den fazla gidildiği de düşünülürse bir kısım gıda işletmelerine hiç gidilmemiş olabileceği ihtimali de ortaya çıkıyor.
2021’e kadar gıda zehirlenmelerine dair herhangi bir veri kamuoyuyla paylaşılmamıştı. TÜİK’ten talep edilen veriler bazen sır denilerek bazen de çok yüksek maliyet gerekçe gösterilerek karşılanmıyordu. 2021’de TBMM’ye Sn. Burhanettin Bulut tarafından gıda zehirlenmeleri hakkında bir soru önergesi veriliyor. Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca bu önergeye 9 ay sonra yanıt veriyor. 2015-2020 yılları arasında gıda zehirlenmesi nedeniyle 11.384.479 yurttaş hastanelere 18.314.239 başvuru yapmış. 1.714 yurttaş da gıda zehirlenmesi sebebiyle hayatını kaybetmiş. Kamuoyuna açıklanan tek ciddi veri bu. Ayrıca gıda zehirlenmesi nedeniyle gerçekleştirilen tedavilerin maliyetini tutmadıklarını da belirtiyor.
Amerika’da 2009-2020 yılları arasında 168.656 gıda zehirlenmesi vakası bildirilmiş. 10.983 yurttaş hastanede tedavi görmüş ve 268 yurttaş da hayatını kaybetmiş. Avrupa Birliği’nin genelinde 2020 yılında 3.143 gıda zehirlenmesi vakası bildirilmiş. 48 yurttaş da hayatını kaybetmiş.
Bir de köyden gelen, evde üretilen veya dijital medyada satışı yapılan merdiven altı üretilen gıdaların uzun vadede neden olduğu ciddi hastalıklar var. Köylerimizde gıda güvenliğini sağlayabilmek için teknik personel yok. Yerel üreticimize ekipman ve mekan desteği yok. Kooperatif yok. Atadan kalma usullerle gıda üretiliyor. Süt kaynatılıyor, bütün besin değeri yok oluyor. Üzüm kaynatılıyor, şekerin yüksek ısıl işlemle parçalanmasıyla HMF oluşuyor. HMF’nin kanserle doğrudan bir bağı var. Üretilen gıdaların mikrobiyolojik yükü de cabası. Evde yoğurt, reçel, pekmez üretirken de aynı şeyler yaşanıyor. Merdiven altı gıda üretiminin de ne olduğu belli. Gıda politikalarındaki sorunlar tamamen ortada.
Gıda güvenliğini sağlayamamak, kamu iletişimini kuramamak yurttaşların fiziksel ve ruhsal sağlıkları üzerinde tahribat yaratıyor. İnsanlar hayatını kaybediyor. Bunun yanı sıra ekonomik maliyetini de vergilerimizle yine hepimiz ödüyoruz. Zarar gören hep yurttaş oluyor.
Mevcut sisteme on binlerce gıda mühendisi istihdam da edilse sorunlar çözülmeyecek. Tarım ve Orman Bakanlığı yapısı üçe bölünmeli. Gıda Bakanlığı, Toprak ve Tarım Bakanlığı ile Kooperatif ve Kalkınma Bakanlığı olarak yapıları basit, sorumluluk alanı tek hale getirilmeli. Bağımsız kamu kurumu olarak Gıda Güvenliği Kurumu kurulmalı. Bakanlık laboratuvarları bu kuruma devredilmeli. Gıda denetimleri, GDO izinleri, katkı maddelerinin belirlenmesi ve gıda mevzuatı bu kuruma bırakılarak siyasi baskıdan kurtarılmalı. Bakanlıklar arasındaki koordinasyon ve kamu iletişimi de bu kurum tarafından sağlanmalı. Yerel üreticilerimizi, kooperatiflerimizi, gıda topluluklarımızı kalkındırmadan hiçbir şeyi düzeltemeyiz.