Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği resmi gıda denetimlerinde bir süredir Gıda Kontrol Görevlileri’ne yönelik şiddet eylemlerinde bir artış var. Bu şiddet zaman zaman yasal olmadığı halde gıda denetimi yapan Zabıta personellerine de yöneliyor. Şiddetin kaynağı gıda işletmesi sahipleri. Ama asıl kaynağı hem Tarım ve Orman Bakanlığı hem de AKP’nin gıda politikaları.
Hikâye tam olarak şöyle gerçekleşiyor;
Gıdayı Bilmeyen Gıda İşletmesi Sahipleri
Bir gıda işletmesi kurabilmen için tek bir şeye ihtiyacın var, gerektiği kadar sermayeye. Bu sermayeyle kuracağın işletme için bir dükkân, tesis, fabrika artık nasıl ölçeklendiriyorsan onu kiralıyorsun ya da satın alıyorsun. Sonra doğru belediyeye. Gidip işyeri ruhsatı almak gerek. En son da hemen Tarım ve Orman Bakanlığı’na. Gidip işletmeyi kaydettirmeye. Hepsi bu kadar.
Kimse senin gıda hijyenini bilip bilmediğini, gıda alanında yeterli teknik bilgiye sahip olup olmadığını, gıdayla halk sağlığının arasındaki bağları anlayıp anlamadığını sorgulamadı değil mi? Durduk yere niye sorgulasınlar ki zaten. Belki işyeri açma belgesi isterler, onu da eş, dost akrabadan bulursun. Bulamazsanız kiralarsın.
On kişiden fazla personelin ya da belirli miktarı geçen makinen olmayacağı için gıda mühendisi de çalıştırmak zorunda değilsin. Yüzde 80 zaten böyle, yine yırttın. Şimdi tek yapman gereken şey koyduğun sermayeyi katlamak. Yıllardır gıda üretiliyor, daha kimseye bir şey olmadı. Halk sağlığını sen mi düşüneceksin?
Kârın Gidişini ve Teknik Yetersizliği Savurma Sanatı: Şiddet
Sen sermayeyi katlarken birden Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gelesi tuttu. Evet, bence de sırası değil. Epeydir de gelmiyorlardı. Bir dünya sorun buldular durduk yere. Yıllardır böyle satıyorum daha kimseye bir şey olmadı dedin, ikna edemedin. Dozu artırdın. Zaten kazanamıyorum, bak bu kadar insan aç kalacak senin yüzünden dedin. Baktın bir yumuşama var, dozu düşürdün. Yazma ben hallederim, bir daha geldiğinde görürsen yazarsın dedin.
Sana nasıl gerçekleştireceğini soruyorlar. Cık olmuyor. Anlattıkların tırt şeyler, teknik bilginin yanından bile geçmiyor. Ne kadar süreye ihtiyacın olduğunu soruyorlar. Söylediğin süreyle o işin yapılabileceği gerçek süre birbirini karşılamıyor. Hele bir de halka bir şey olduysa sen o zaman gör. Okkalı bir ceza gelecek. Bıçak, satır, oklava dükkânda ne varsa üstlerine giderek karşı koyuyorsun. Yanlarında polis varmış, yetkili varmış falan umurunda değil.
Arkanı Bir Döndün Bakanlık Yok
Şimdi de hikâyenin diğer kahramanısın. Gittin gıda işletmesine. Devletin sana verdiği görevi yapacaksın. Bu işin eğitimini aldın yıllarca. Bakanlık da sana eğitimler verdi. Etrafı denetledin, sorunları gördün, hepsini tek tek fotoğrafladın, tutanağa geçirdin. Tarım ve Orman Bakanlığı’nı temsil ediyorsun değil mi? Ceza yazdığın bir gıda işletmesinin sahibi dava açtı. Heh, kaldın ortada şimdi. Bakanlık diyor ki bu personel yazmış, olay şahsında. Bir de üstüne bu kadar ceza yazma diyorlar.
Gittin yine gıda işletmesine. Yine denetledin, yine sorunları gördün, yine tek tek fotoğrafladın, tutanağa geçirdin. Pardon geçiremedin, bu sefer şiddet gördün geçirirken. O dava gıda işletmecisiyle senin aranda artık. Olay çok duyulursa Tarım ve Orman Bakanlığı belki geçmiş olsun der. Hukuken takipçisi olacağız der. Bu davanın tarafı biziz, bize saldırdılar demez. İşini yaparsın Bakanlık personelisin, arkanı bir dönersin Bakanlık yok. Oturursun emekliliğini beklersin, ideallerin rafa kalkar artık. Ben bu düzeni değiştirebilirim diyordun, şimdi ben mi değiştireceğim bu düzeni diyorsun değil mi?
Bir taraf hem izin verir hem de niye yaptın diye sorgulatır. İkinizi birbirine düşürür. Öyle kenardan izler. Hiç canım ne yetkisi, ne sorumluluğu?