Gıda lojistiği raylı sistemle sağlanmalı

Kuru soğan markette, pazarda 30 lira. Yerel üretici kendini zarara sokacak fiyatla ürününü satabiliyor. Yurttaşın sofrasına gelene kadar bir ateş topuna dönüyor gıda. Müteahhitin yolları, köprüleri, akaryakıt. Araya giren onlarca aracı. Yanlış gıda politikaları hem gıdamızın besleyiciliğini azaltıyor hem de fiyatını yükseltiyor.

Mete Yolaş Yazar yolasmete@gmail.com

Kuru soğan markette, pazarda 30 lira. Yerel üretici kendini zarara sokacak fiyatla ürününü satabiliyor. Yurttaşın sofrasına gelene kadar bir ateş topuna dönüyor gıda. Müteahhitin yolları, köprüleri, akaryakıt. Araya giren onlarca aracı. Yanlış gıda politikaları hem gıdamızın besleyiciliğini azaltıyor hem de fiyatını yükseltiyor.

Yerel Üreticiden Yurttaşa Kadar Gıda Fiyatı Katlanıyor

Yerel üretici mahsulünün başında bir başına. İyi mahsul almak istese Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ziraat mühendisine erişemiyor. İyi tohum istese o da muamma. Kendini tarım ilacı ve tohum satıcılarının elinde buluyor. Binbir emekle yetiştiriyor yaş sebze-meyvesini. Binbir emekle topluyor. Günün sonunda yurttaşa doğrudan satabileceği pazara ulaşamıyor. Binbir emekle ürettiği yaş sebze-meyvesini yok pahasına satmak zorunda kalıyor.

Yaş sebze-meyve el değiştire değiştire yurttaşın sofrasına geliyor. Yerel üreticiden ilk hale gidiyor. Oradan çıkıyor yola. Müteahhitlerin yollarından, köprülerinden geçiyor. Öyle ya devlet kendi yurttaşı geçtiği için aradaki farkı ödüyor bu yollara. Taşıyan da ödüyor. Neredeyse elli liralık akaryakıt yakıyor. Bir hale daha geliyor. Birkaç yere daha uğrayıp yurttaşın sofrasına geliyor.

Gıdanın Yüzde 40’ı Daha Yolda İsraf Ediliyor

Bu yolculukta o yıl Türkiye’de üretilen yaş sebze-meyvenin yüzde 40’ı yenemeyecek hale geliyor. Ne kadar ediyor bu yüzde kırk derseniz 850 milyon dolar civarında. 28 milyar lira kadarcık. Taşıyan kaybetti bunu o ödeyecek değil mi? Yok, onu da biz ödeyeceğiz. Aldığımız yaş sebze-meyvenin üzerine bir de o yükleniyor. Ama sorsan sıfır atık, dünyaya örneğiz.

Gelene kadar bir de içerdiği vitamin ve mineral kayba uğruyor. Hatta bazısı tamamen bitiyor. Avrupa ve Amerika’da bu kayıp yüzde 3 civarında. Avrupa’da bunun için bir düzenleme hazırlanmış. Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Taşımalarında Özel Araçların Kullanımı adı da, kısaca ATP Konvansiyonu. Gıda maddelerini taşıyacak araçların standartlarını ve materyallerini belirliyor.

Her gıdayı kaç derecede taşıyabileceğiniz bile belli. 1970’de yazmışlar bunu, 41 ülke de imzalamış. Kullanılması zorunlu. Türkiye’de imzalamış ama ülke içinde kullanım için değil. Yurtdışına gidecekse yaş sebze-meyve o zaman buna uyuluyor. Yurttaşın sağlığından, yediğinden, içtiğinden değil yani. Tamamen duygusal.

TCDD Ne İşe Yarıyor?

Yerel üreticinin emeği, yurttaşın temel gıdası öyle açık kamyon kasalarında, metale temas ederek, güneşin altında ülkeyi geziyor. AKP’nin gıda politikaları da bu araya katabildiği kadar aracı katıyor, katabildiği kadar müteahhit yolu, köprüsü katıyor. Peki TCDD ne yapıyor?

İstanbul’dan Antalya’da, İzmir’den Trabzon’a, Mardin’den Ankara’ya yurdun dört bir yanına yüksek hız kaldırabilecek demiryolu ağıyla örmek, ATP Konvansiyonu’na uygun vagonlar üretmek imkânsız mı? TCDD yerel üreticinin mahsulünü alıp yurttaşın sofrasına eriştiremeyecek durumda mı? Yılların TÜLOMSAŞ’ı TÜVASAŞ’ı bu vagonları, trenleri üretemeyecek durumda mıydı da kapatıldı?

Bu ülke baştan başa yüksek hızlı demiryolu ağıyla donatılmalı. Belirli istasyonlar demiryoluyla gıda halleri arasındaki bağlantıyı sağlamalı ve tekerlekli ağır taşıt girişine uygun inşa edilmeli. TCDD gıda alanında uzmanlaşmış bir lojistik ekip kurmalı. Bunun bugün AKP iktidarında olmayacağı gün gibi ortada ama yarın Türkiye böyle bir medeniyete erişmek zorunda.

Tüm yazılarını göster