Olası İstanbul Depreminde Büyük Açlık Tehlikesi: Gıdaya Erişim İçin Hangi Önlemler Alınmalı?

"İstanbul’da herhangi bir afet durumunda yemek servisi sağlayabilmek, kurumları bu konuda hazır tutabilmek çok önemli."

Mete Yolaş Yazar yolasmete@gmail.com

Bir süredir İstanbul’da kamu kurumları ve özel sermaye arasında yaşanabilecek bir afete karşı hareketlilik var. İstanbul’da çalışan herkesin acil durumda ulaşılabilecek yakınları listeleniyor. Kamu kurumları arasında bir afet durumda yemek servisi sağlayabilecek bir ağ kurulmaya çalışılıyor.

Ama gıda politikalarına baktığımızda bu yapılması gereken şeyleri ufak bir kısmı sadece.

MESULİYET SADECE YEREL YÖNETİMLERE YIKILAMAZ

Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Tarım ve Orman il Müdürü görevden alındı, yerine başka birisi atandı. Bu çerçeveden bakıldığında bunun büyük bir anlamı var. Görevden alınan Tarım ve Orman İl Müdürü yaşadığımız Maraş Depremi’nde İstanbul’dan gıda lojistiğini başlatamamış, gıda işletmelerine acil durum geçilmesini sağlayamamıştı.

Başka bir pencereden bakıldığında İstanbul bir rant alanına dönmüş durumda. Kent yenilenemiyor. Kentte yeni yeni rant alanları açılmaya çalışılıyor. Kenti yönetenlerin önüne hem kenti yenileme hem de kent için önlemler alma konularında engeller çıkartılıyor. İstanbul İtfaiyesi’ne kadro ve araç alımı bunlardan biri. Metroların engellenmesi, Atatürk Havalimanı’nın yıkılması, yeni havalimanının etrafının ranta açılması, bankaların İstanbul’a taşınması falan liste yol olup gidiyor.

Herhangi bir durum olduğunda bütün mesuliyet de kent yöneticilerine bırakılıyor. En basiti son olarak İzmir’de kent merkezine ulaşmak üzere olan yangında gördük bunu. Her afette tekrar tekrar yaşanan bir şey bu. Yerel yönetimleri araç, personel hatta uçak almamakla eleştirebilmek. Trollerle durmadan algı operasyonu gerçekleştirmek. Bunların alımlarına izin verecek kişiler, hava sahasını ve havalimanlarını kullanım yetkisine sahip olan kurumlar belirli. Kimse zekasız algı operasyonlarına girmesin.

AFETLERE TALİMAT VERİLEREK HAZIR OLUNMAZ

Herhangi bir acil durumda mesuliyetin kent yöneticilerine yıkılacağı, birkaç bürokratın da bu durumda pay sahibi olarak ilan edileceği çok açık. Tek toz tutmayacak kurum AKP iktidarı olacak yine. Biz üstümüze düşeni yaptık diyecekler. Tek yapılan talimat yağdırmak. Yağdırılan talimatlar takip edilmiş, edilmemiş önemli değil. Yazılı belgesi olsun yeterli. Twitter’da o dolaştırılacak çünkü.

İstanbul’da herhangi bir afet durumunda yemek servisi sağlayabilmek, kurumları bu konuda hazır tutabilmek çok önemli. Ama bu yapılacak şeylerin arasında ufak bir detay. İstanbul’da yıkıcı bir deprem olması Türkiye’nin gıdaya erişimini çok büyük ölçüde engelleyebilir. Gıda işletmelerinin yönetim merkezlerinin neredeyse tamamı, fabrikalarının önemli bir kısmı İstanbul’da. İstanbul’da olmayanda İstanbul’un çevresinde. İstanbul’da olan fabrikaların neredeyse tamamı ya Çorlu-Çatalca-Silivri-Büyükçekmece-Beylikdüzü-Esenyurt-Avcılar ya da Tuzla-Çayırova-Gebze-Dilovası hatlarında.

Öncelikle yapılacak iş İstanbul’da bulunan gıda işletmelerini yönetim ofisleriyle beraber Bilecik-Kütahya-Afyon-Isparta’yla Sinop-Çorum-Yozgat-Sivas hattına eşit olarak dağıtmak olmalı. Sonrasında kenti dirençli bir hale getirebilmek için yapılan kentsel planlama çalışmalarına gıda mühendisleri de dahil edilmeli. Türkiye’nin hiçbir kenti gıda lojistiğine, hiçbir konutu gıda üretimi ve satışına uygun değil.

İstanbul’un ve çevresindeki illerin gıda tüketimi, gıda tedarik zinciri ağının da ortaya çıkartılması, haritalandırılması gerekiyor. Nereye, nereden, ne ulaştırılacağını bilmeden herhangi bir afete hazır olmak mümkün değil. Kaldı ki ilk 36 saat içerisinde su ve gıdaya erişim normal bir hale getirilmiş olmalı. Hatay’da bunun aylarca gerçekleştirilemediğini gördük hepimiz.

Öte yandan devlet, devletin afetler üzerine çalışan kurumu İstanbul’da her sokağa, sokakta ikamet eden yurttaşların sayısına ve hastalıklarına göre planlanan kadar turuncu konteyner yerleştirmeyi yıllardır ihmal ediyor. Bu konteynerlerde afetler ve acil durumlar için özel olarak üretilmiş gıdalar ve içme sularının bulundurulması hayati bir konu. Bir afetin ardından hangi yolun kullanılabilir ya da kullanılamaz olacağı tahminlerden öteye gitmez şu aşamada.

Bu kadar ihmal, eksik, öngörüsüzlük İstanbul ve Türkiye için çok fazla. Bilgi talebiyle, hazır ol talimatıyla çözülebilecek bir durum için hazırlanmıyoruz.

Tüm yazılarını göster