31 Mart belediye seçimlerine az kala adaylardan beklentilerimizi sütuna yatıralım mı?
İnsana değer veren, insana yatırım yapan, toplumun derdini dert edinen, kırmızıçizgilerimizi önemseyen, bizim yerimize de düşünen, isabetli göndermeler yapan liderlere ne çok ihtiyacımız var. Hele de egonun ve sınırsız “BEN’lerin” tavan yaptığı günümüzde iktidarını intikam mücadelesine döndürenlerin varlığına ve çokluğuna tanık olunca! Hele de en sıradan şeyleri bile görkemli projelermiş gibi tanıtanları görünce! Hele de akıl tutulması gibi, aklımızla alay edercesine bilinçaltının dışavurumu sayılan açıklamaları duyunca!
Saha deneyimi olan, bagajındakileri allayıp pullamadan sunan, samimi düşüncelerini söyleyebilen, hayatı seven, insanları seven, doğayı seven, hayvanları seven, dostlukları seven, dara düşenin yanında yer alan, “yalnız değilsin!” diyebilen, sabırlı, hoşgörülü, toplumda karşılığı olan, güvenilir, çalışkan adaylara ne çok gereksinimimiz var.
Yine; Sanatsal ve toplumsal sorunlara eğilen, yüreği yurt sevgisiyle dolup taşan, “kent pahalılığını, kent yoksulluğunu, kent işsizliğini!” dert edinen, dünyayı bilen, özgüveni olan, risk almaktan çekinmeyen, yazıp konuştukları ilgimizi çeken, geleneklerine bağlı, Anadolu’yu dışlamayan, evrensel ve çağdaş düşünceyi benimseyen, entelektüel sıfatının hakkını verenlere ne çok ihtiyacımız var.
Tam da burada; Bir hava, bir edayla ortaya çıkan, alçak yüksek tüm dağları ben yarattım demeye getirenlere şunu hatırlatmakta fayda var! Meydan bu kadar boş değil, meydanlarda at koşturmak o kadar kolay ve ucuz değil. Size öyle görünse de…
Çünkü kısır politik atışmalara, klişe sözlere, kalıplaşmış ve bayatlamış sloganlara, sıradan ve kopya çıkışlara doydu bu topraklar. Kültürel iklimle yüzleşmeyen, odağında insan olmayan, hedefinde doğa olmayanlara karnımız tok artık…
Açık ya da örtülü kampanyalarla beni görün diyenler!
Aslında bu konuda bir bellek yolculuğuna çıkıp, saklanmış ve saklı kalmış öykülerle yüzleşirsek daha neler çıkar ortaya, ancak ona ne köşe yeter, ne de okurun sabrı!
Gelelim adayların bildiği ya da bilmesi gereken gerçeklere!
Genel veya yerel yönetenlerin önceliği eşit ve adaletli ücret, işsizliğe çare bulmak, gençlere istihdam yaratmak, kendi kaynaklarını iyi ve yerinde kullanmak, toplumun refah düzeyini artırmak olmalıdır.
Bizim ülkemizden 8.5 milyon kişi yurtdışında yaşıyor. Yani nüfusumuzun onda biri ülke dışında kendine hayat kurmuş. Bunun 4 milyonu Almanya’yı yıllardır mesken tutmuş. Yeri gelsin gelmesin bu konuyu bir kez daha dikkate sunmak ve kayda geçirmek gerekir. Mülteci ve göçmen sorunu ortada! Sınırlarımızın ne hale geldiği biliniyor. Doğa, iklim, çevre sorunları dağ gibi. Hırs, bencillik, beceriksizlik, kifayetsizlik, aç gözlülük, hak hukuk tanımamak, kin, intikam alıp başını gitmiş. Bilmiyor olamazsınız! O halde bunlarla da ilgili akıllı ve akılcı politikalarınız olmalı…
İki çift sözümüz daha var…
Gerçek gündemin konuşulmaması için her şeyi göze alan, her şeyi yapacak olan yerel- genel tüm yönetimlerin tek sahibi gibi davrananlara iki çift sözümüz var! Arayıp bulduğunuz enerji beklediğiniz sinerjiyi yakalayacak mı? Olmazsa ne olacak?
Ülkemiz sefalet liginde en sefil 10 ülke arasına yer almışken! Yanı başımızda Yemen, Sudan, Zimbabve, Suriye varken! Çarpık yapılaşmayı teşvik eden imar affı bu yönetim zamanında 8 kez çıkarılmışken! İnsanların temel ve zorunlu harcama kalemleri; Gıda, barınma, beslenme, giyim, haberleşme, ulaşım, ısınma, sağlık, aydınlanma, temizlik, spor, eğitim, kültür, ev eşyası, çevre, su, tatil olarak sıralanırken! Dar gelirli bunlardan mahrumken! Bu konuda da tarih ve destan yazılacak mı? Yazılırsa onu da yazarız.
Kadın adaylara bakınca!
Ülkemizde 50 bin 498 muhtardan yalnız 1134’ü kadın. İstanbul’da 962 mahallenin sadece 145’inde kadın muhtar var. 5 ilçede hiç kadın muhtar yok. İl ve ilçe bazında 922 belediye var. 41’inde kadın belediye başkanı var.
Cevabı kolay görünen zor sorulara bakınca! Nefes nefese günler yaşıyoruz. Sorular soruyor, cevap alamıyor ama büyük ölçüde yanıtı da biliyoruz. Mutlaka bi yolunu bulup bu çıkmazdan kurtulmalıyız. Ama er, ama geç! Ama kolay, ama zor! Ya da ne dersiniz, ne yapmalıyız, nasıl aşacağız?