10 ayda 2500 doktorun ülkeden gittiği, (bakana göre para için, kendilerine göre can güvenliği) 18-34 yaş arasındaki gençlerin yüzde 60’ının yurtdışına gitmek istediği, olup bitenlere karşı alttan gelen hınçların, keskin köşeli söz ve çıkışların tavan yaptığı ülkemizde! Geçim sıkıntısı, öğrenim baskısı, gelecek kaygısı, barınma sorunu öğrencileri yaşamdan koparıyor. Gençler intihar ediyor, arkadaşları; “Ölmek değil, okumak istiyoruz!” diye eylem yapıyor.
Hal böyle iken bazılarının derdi ne geçmiş, ne gelecek, ne geçim, ne gençlik, sadece günü kurtarmak, ikbal, beka ve tabandır. Yine madende, inşaatta, tarlada, tersanede ekmek ve emek mücadelesi verenler kimin umurunda? Ya da yüzde 51’i halen çalışan emekliler kimi ne kadar ilgilendiriyor?
Ne demek manevi danışmanlık? Ne demek edebiyat dersine girip yol ve yön çizmek? İstanbul’da 58 üniversitede okuyan 1.2 milyon öğrenci içinde manevi danışmanlık düşünülüyorsa farklı disiplinlerde eğitim veren biri olarak bu açık bir çağrıdır, ben talibim. Çünkü hem kendimden eminim, hem de eğitimin çağdaş eğitim, öğretmenin cumhuriyet öğretmeni olduğu yıllarda eğitim aldım…
Bu bölüm için ara notlara gelince!
Not: Hukukun üstünlüğü alanında 173 ülke arasında 148. sıradayız. Avrupa’nın en yoksul 3. ülkesiyiz. Avrupa’da geliri azalan tek ülkeyiz. Dünya demokrasi endeksinde 167 ülke arasında 103. sıradayız. Dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 165.sıradayız. Dünya refah endeksinde 167 ülke arasında 93.sıradayız. Bu göz açan ve moral bozan oranlara bakınca Türkiye yüzyılı bu olsa gerek!
Bi not daha: Halkın bankalara olan borcu 2.5 trilyonu aşarak rekora koşarken, zeytinyağının kilosu 300 TL’ye dayanmış. Ekonomik destan bu olsa gerek!
En son not: Hal böyle iken; Bazen taraf, bazen hakem olanlardan, yüksek yüksek tepelere kurulan evlerden talimat gelir mi? Gelirse ne değişir? Bekleyip görelim…
Daha vurgulayacağım onlarca konu var ama daha fazla iç karartmamak adına burada kesiyorum. Ama İranlı kadınlara ait haberleri kesemiyorum. İran’da idam cezasının kaldırılması için uzun yıllar mücadele eden ve “rejime karşı isyan başlatmaktan” 16 yıl hapis cezasına çarptırılarak ünlü Evin Hapishanesi’nde tutulan 51 yaşındaki Nobel ödüllü Nergis Muhammedi kalbindeki iki damarın tıkanması ve acil anjiyo gerektirmesi nedeniyle başını örtmeden revire gidemez denilerek tedaviye alınmadı. Ne kadar insani ve vicdani bir karar değil mi?
Gelelim bu hay huy içinde neleri kaçırdığımıza?
Bazen kendimizi bir idealin peşinde koşarken yakalar, gaddar koşullarla yüzleşir, ebeveyn oluşumuz, evlat oluşumuz, varsa mesleki başarımızla iç dünyamızda bir hesaplaşmaya girer, yetinmez kendimizi sınava tabi tutarız ya! Böylesi durumlarda notu kıt bir hoca olarak genelde sınıfta kalırım! Şimdi karne zamanı! Hazırsanız başlayabiliriz!
Öncelikle yaşam çizgimize bakalım, bazen dağılan, bazen sıraya giren günlük döngüye bakalım. Uğradığımız market, kasap, manav, geçtiğimiz sokak, cadde, yol, evin karşısındaki bi türlü bitmeyen inşaata bakalım, oralardan geçerken neler düşündüğümüze bakalım...
Kariyer hesaplarımıza, kitap ve gazeteyle ilişkimize, günlük yazılar, eğitim verilen kurumlar, anlatılacak dersler, konuşulacak mekânlar, sık sık yoklayan hastalıklar derken atlanan ayrıntılara bakalım…
Önce ev, sonra iş, “ne pişirmeli, ütü de var, alışveriş yapılacak, dolap da boş!” derken yürüyüşe çıkmayı, bir arkadaşla kahve içmeyi, beğenilen bir kitabı okumayı, çok beğenilen bir filme, çok övülen bir tiyatroya gitmeyi ertelememize bakalım…
Çevreyi mutlu etmek için daha hızlı, daha çabuk, daha yorucu olan şeyleri yaparken kaçırdığımız küçük mutluluklara, kayıp giden zamana, kaçıp giden trene kişisel tarihimizde yeri olacak ama göz ardı ettiğimiz güzelliklere bakalım…
İnişler çıkışlar, daireler üçgenler, noktalar virgüller, görevler, sorumluluklar, zorunluluklar derken elimizden kayıp giden, kaçıp giden, uçup giden hayatımıza bakalım…
Değer vermediğimiz, kayda değer görmediğimiz başarılara, yenilgilere, yanından geçip gittiğimiz ömür çizgimize bakalım…
Sonra da durup! Hedef odaklı yaşarken ve koşarken; hep daha iyi, daha mükemmel, daha başarılı olmak için, görev sorumluluğu, ailevi sorumluluk için, şöhret, para, takdir için neleri kaçırdığımızı düşünelim…
Son olarak! Başka yaşamın olmadığını, bu dünyaya bi daha gelmeyeceğimizi, ritmi ve tempoyu düşürmemiz gerektiğini, el frenini çekmemizin artık şart olduğunu, ya da; “Durdurun dünyayı inecek var!” sözünün zamanın geldiğini hatırlayalım. Ne dersiniz?
Bunca öneriden sonra bu yazı sanatsız bitmesin! Sırada Ukrayna var!
Rusya’nın saldırılarından büyük yaralar alan Ukrayna’nın Harkov kentinde 20 ay sonra halk yeraltında bir sığınakta kurulan sahnede opera seyretti. Yetkililer güvenlik sorunu olmadıkça düzenli olarak devam etmek istediklerini açıkladılar. Sanat aşkı bu olsa gerek…