Yazıya seçimin belirleyicisi neler oldu sorusuyla başlarsak; Bunun cevabı o kadar uzun ki! İyisi mi özetlemeye çalışalım. Bitmeyen ekonomik kriz, düşmeyen enflasyon, düşen alım gücü, gün be gün eriyen ücret ve maaşlar, hızı kesilmeyen zamlar, yaygınlaşan yoksulluk, borçlu kaynayan ülke, vergi dairelerinden taşan icra dosyaları, kapanan işletmeler, akaryakıta yıllık yüzde 300’ü bulan zamlar, sanayideki alarm zilleri…
Bitmedi. Biter mi? Çiğnenen kurallar, aşınan değerler, aşındırılan devrimler, kutlanmayan ulusal günler, atanamayan öğretmenler, ayrıştırıcı üsluba duyulan öfke, emeklilerin ve emekçilerin zorlu yaşam koşullarında duyulmayan sesleri…
Kadınlara yönelik fiziksel şiddet, sözel ve ekonomik baskı, gençlere yönelik ilgisizlik, hekimlere; “Giderlerse gitsinler!” şeklindeki gözdağı, halkın taleplerini can kulağıyla değil, göz ucuyla dahi dinlememe…
Yok, sayılan depremzede, tekmelenen madenci, görmezden gelinen sefalet, eriyen maaşlar, baş edilemeyen ve ödenemeyen borçlar, iflasları artıran, intihara sürükleyen yaşam koşulları, ağız uçuklatan ev kiraları, harçlık verilemeyen torunların yarattığı üzüntü, boş mutfağına dolu gözlerle bakan kadınların iç dünyası, manava, kasaba koyulan mesafe…
Günde 6 TL’ye geçim savaşı veren üniversiteli gençler, 5 öğrenciden 3’ünün ekonomik nedenlerle eğitimini yarım bırakması, hayalleri gerçekleşmeyen eğitimli işsizler ordusu, beyin göçünün artması, KADES’e ihbarda bulunan ve can güvenliği olmayan binlerce kadın, kadın cinayetlerindeki artış, rüşvet ve yolsuzluğun sıradanlaşmasının doğurduğu tepki…
Zirve yapan yoksulluk, sefilleri oynayan paramız, derinleşen kriz, 11 bin 500’ünün yabancı mahkûmların oluşturduğu dolup taşan cezaevleri, kırgınlık, yorgunluk, umutsuzluk, sosyal yardıma muhtaç aile sayısındaki artış, yardımla yaşam savaşı veren milyonların giderek artması…
Hani daha ne olsun dedirtecek kadar uzun, kapsamlı olan bu nedenleri yazarken bile insan zorlanıyor. İşin içinde olanların ve birebir yaşayanların penceresinden bakınca!
Seçimin belirleyicisi ne oldu? Halkımız nelere dur dedi?
17 bakan, 350 milletvekili, 81 vali, devletin tüm imkânları, komutanlar, mülki idareciler, bürokratların çok yorulduğu seçim sürecine, TRT ve yandaş basının yanlı haberciliğine dur dedi.
Açlık ve yoksulluk sınırının her geçen gün değişmesi sinirleri gerince; Dar gelirli hesap sordu, asgari ücretli yeter dedi, halkımızın feraseti öğrenilmiş çaresizliğe noktayı koydu, boş mutfak, boş cüzdan, boş mide halkın gözündeki perdeyi indirdi, sahne değişti, yeni bir sayfa açıldı, kısaca geçim krizi seçimin kaderini belirledi. Böylece silindir gibi ezip geçen kişi ve koşullara karşı seçmen bir rüzgâr estirerek, mesajını verdi, frene bastı.
Seçimlere vurulan kadın damgasını yazmamak olmaz…
81 ilde 5 büyükşehir, 6 il, 64 ilçe kadınların zaferiyle noktalandı. “Çarşafınızın rengine karışmayız!” gibi sözler karşılık buldu. Aydın, Eskişehir, Diyarbakır, Gaziantep, Tekirdağ, Afyonkarahisar, Ağrı, Batman, Bilecik, Edirne, Siirt’e artık kadın eli, kadın emeği, kadın duyarlılığı öne çıkacak. Üsküdar’dan Maltepe’ye, Çeşme’den Karşıyaka’ya, Bakırköy’den Çanakkale Kalkım’a (22 yaşındaki en genç belediye başkanı Zeynep Çelik’e özel alkışlar) kadın sesi duyulacak. Az şey mi?
Sırada unutulmaz sözler var…
Emile Zola diyor ki; “Gerçek yürüyor, onu kimse durduramaz!”
Filozoflar der ki; “Her seçim hem başlangıç, hem sondur. Hayatımız yaptığımız veya yapamadığımız tercihlerin toplamıdır. Yaşamak zaten tercih yapmak, ayıklamak ve seçmektir.”
CB diyor ki; “Milletle gönül köprülerini güçlendireceğiz!”
Süleyman Demirel diyor ki; “ Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur!”
Halkımız dedi ki; Bağıran, azarlayan, korkutan, gözdağı veren, parmak sallayan ve tüm bunlara rağmen sabredin diyen bir yönetime hayır...
Kazanan kim mi? Umut, adalet, hak, hukuk beklentisi, birlik ve beraberlik duygusu, yenilenme ve değişim beklentisi…
Kaybeden kimler mi? Yeşile düşmanlık, kentlere ihanet, çatışmacı ve ayrıştırıcı üslup, kutuplaştırma siyaseti…
Önemli not: Seçmenin dikkatli, kapsayıcı, kararlı, birleştirici, güven verici kararına saygı duyulmalı, sağduyusuyla verdiği ders, estirdiği rüzgâr dikkate alınarak, sandığın verdiği mesaj iyi korunup okunmalı, sorumluluktan kaçınılmamalı. Dağılan hüzün bulutları ve gelmekte olan ilkbaharın ayak seslerine iyi odaklanmalı…
Bitirme notu; Yazıyı ve söylenenlerin takdirini okura bırakarak aradan çekilirken, düşünüp durmak yerine, durup düşünmeyi seçen halkımıza hem tebrikler, hem teşekkürler…