Ülke atmosferini yansıtmak artık çok zor olduğundan söze nasıl başlamalı, hangi konuya değinmeli, neye öncelik vermeli diye kararsız kalıyor insan! Emekçinin ve emeklinin çığlığından mı girelim? Ateşten gömlek gibi saran işsizlikten mi söz edelim? Yoksulluğun zorlayan koşullarını mı sütuna yatıralım?
Ülkemizin bebeklerinin büyümeden, hayata gözlerini açmadan öldürülmesinden mi söz edelim? Koruyamadığımız çocuklarımızın acımasızca öldürülmelerine mi dikkat çekelim? 9 yaşındaki çocukların aile içindeki katillerinin bir türlü bulunamamasının nedenleri üzerinde mi duralım? Gençlerin durmadan değişen sistemde ne yapacakların şaşırmasını mı işleyelim? Ülkemizin doğal kaynaklarının acımasızca, vahşice peşkeş çekilmesinin sonuçlarına mı kitlenelim? Her gün bir yenisi daha sahaya sürülen gözdağlarından mı ürkelim? Ülkemizin kurtarıcısı ve kurucusuna yapılan saldırıların artarak sürmesini, Cumhuriyet için kendini adamış isimlere yapılan saldırıları, yansıtılanlarla yaşatılanlar arasındaki yorum farkını mı dile getirelim? Tavan yapan kadın cinayetlerini mi ele alalım?
Yoksa yine ve yeniden 24 Kasım Öğretmenler Günü! 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü gibi önemli iki konuyu mu işleyelim? Evet, mi dediniz? O halde buyurun, tanık sizin!
Failler tanıdık, nedenler bildik…
Duvarları tırmanarak çıkıyor, duvarları yıkmak için mücadele ediyor, 4 duvar arasında kalarak hayattan koparılıyoruz. Tarihimize “Kara Ekim” diye geçen Ekim ayında 48 kadın öldürüldü, 23 kadın ölümü de şüpheli bulundu. Faillere baktığımızda tanıdıkları görüyor, sebeplere baktığımızda şaşıp kalıyoruz.
Kanayan yaramız olan, kapanmayan, kabuk tutmayan ve hep aynı yerden kanayan kadın cinayetlerinde 146 ülke içinde 124. sıradayız. 10 ayda 343 kadın katledildi. 207’si şüpheli şekilde ölü bulundu.
Boşanmak istediği için, barışmayı reddettiği için, ekonomik sıkıntıya rağmen mutfak parası istediği için, kocasına ya da birlikte olduğu erkeğe saygılı davranmadığı için öldürülüyor hemcinslerimiz. Öldürülenlerin yüzde 40’ı evli, yüzde 69’u ateşli silahlarla yaşamdan koparılmış.
Kim mi öldürüyor? Evli olduğu erkek, birlikte olduğu erkek, eskiden evli olduğu erkek, bazen akraba, bazen baba, bazen oğul, bazen kardeş doğrultuyor silahı.
Bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar unutmasın ki; Bu ülkenin çocuklarının yaşamaya, eğitime, sağlıklı olmaya, seslerinin duyulmasına, adil davranışa hakları var. Daha doğrusu ve önemlisi çocuk olmaya hakları var.
Yine unutulmasın ki! Bu ülkenin kadınlarının hayata tutunmaya, ayakları üzerinde durmaya, kimsenin bir şeyi olmadan ( kızı, karısı, annesi, kardeşi gibi) yolunu kendi çizmeye hakları var. Umut etmeye, hayal kurmaya ve mücadele etmeye hakları var.
Bizim en büyük düşmanlarımız kim derseniz? Yanıtı hazırdır. Nefret, cehalet ve onların doğurduğu ŞİDDET…
Her gün yeni zamlarla tanışan, yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşamayan ülkemizde; okumayan çocukların, çalışmayan gençlerin arttığı, 169 bin çocuğun yatağa aç girdiği, 5 çocuktan birinin aç olduğu, OECD’deki 25 ülke arasında ilk sırada yer aldığımız biliniyor da! Meksika ve Kostarika’nın bile gerisinde olduğumuz biliniyor mu? Bilmiyoruz…
Evet, hepsi ve daha ötesi, listeye giremeyen onlarca konu başlığı ve yazılması gereken pek çok konu varken sorularla bitirelim!
Ekonomik krizden açık veren bütçeye, değerlerden sisteme, umutlardan hayallere, kurumlardan kuruluşlara bu yıkım, bu yağma, bu saldırı artık yetmedi mi? Öfke kontrolünü kaybeden, patlamaya hazır bomba misali her an bağırıp çağıran, en ufak bir sorunda silaha sarılan bir toplum haline nasıl ve niye geldik? Her geçen gün artan ve her saatte yoğun olan trafikte 360 derece dikkatli, yüzde yüz kontrasyon sağlamadan gitmek, kazasız belasız, kavgasız gürültüsüz yolu tamamlamak ne zaman mümkün olacak?
Borç batağında yaşayan öğretmenlerin, “mülakat değil adalet istiyoruz!” diye haykıran öğretmenlerin! Yüzde 70’e yakını “daha iyi bir iş bulursak mesleği bırakırız!” diyen, yüzde 13’ü ek iş yapan, yüzde 80’i değer görmediğini düşünen, çoğunun ay sonunda cebinde kuruş kalmayan, “kadrolu, sözleşmeli, ücretli ayrımının!” meslekte itibar kaybına neden olduğuna inanan öğretmenlerin! Yüksek kiralar, çocuğun okul masrafları, mutfak derken geçim derdiyle boğuşan, kültüre, sanata, kitaba bütçe ayıramayan, tükenmişlik sendromu yaşayan, kredi kartı borcuyla uğraşan, mesleki aidiyetini yitiren, hatta evlenemeyen öğretmenlerin sorunlarına kim eğilecek?
Erken saatlerde okullarına gelerek sobayı yakan, sınıfı ısıtmak için odun kıran, aç gelen öğrencilerini doyurmak için sınıftaki sobanın üstünde kendi elleriyle yemek yapan, tek bir kuruş tasarruf yapamayan, ekonomik kaygıyla derslere giren öğretmenlerin! Okul yönetimlerini liyakatsiz bulan, çocuğunun eğitim masraflarını karşılayamadığı için onun öğretmen olmasını istemeyen, yeterli beslenemeyen, ek iş yapmak zorunda kalan, kredi kartını ödeyemeyen öğretmenlerin sesine kim kulak verecek?
Sözün özü: Eğitimci idealizmiyle hangisini yazsam, hangisini atlasam, hangisini anlatmasam diye ince eleyip sık dokuduğum yazımda liste uzayıp gitmesine rağmen, onlarca konu başlığı yazılmayı beklemesine rağmen tahammüllerin sınırlarını daha fazla zorlamak niye diye düşündüm. Sabırla okuma nezaketinize teşekkür ederek…