24 Kasım 1928 tarihli resmi gazetede yayımlanan Millet Mektebi Talimatnamesinin 4. maddesi Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal’i Başmuallim olarak yasalaştırır. Bu tarih aynı zamanda devletimizin kurucusunun “Millet Mektepleri Başöğretmenliğini” kabul ettiği tarihtir. Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı olan 1981 yılından bu yana, yani 43 yıldan beri de 24 Kasım ülkemizde “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır.
Şimdi! Bakanlarının kitap yazdığı yıllara, eğitimin eğitim, bakanın bakan, sistemin sistem, okulların okul, öğretmenlerin cumhuriyetin öğretmeni olduğu dönemlere gitme ve bazı satırbaşları açma zamanıdır.
Bugün! Her bir taşında, her karış toprağında, her adımında cumhuriyetin; alın terinin, emeğinin, çabasının, iddiasının olduğu o coşku dolu yıllara dönme zamanıdır.
Şimdi! Laik, çağdaş, eşitlikçi eğitim politikalarının rafa kaldırıldığı, Cumhuriyet değerlerinin tartışıldığı, kız çocuklarının eğitimin, kadının kamusal alanın dışına itildiği, andımızın yasa konusu yapıldığı günümüze dönme zamanıdır.
Bugün! Cumhuriyetle doğan, cumhuriyetle büyüyen onun erdemini özümseyen, çağdaş okullarda kızlı-erkekli yan yana okuyan kuşağın yaşadığı o coşku dolu günlerden; atama bekleyen ve umutları yerle bir olan 500 bini aşkın öğretmenin, atanamadığı için intihar eden öğretmenlerin, dönemin bakanına göre “dikkat çekmek için intihar ediyorlar” dediği ve öldüklerinde ceplerinden 6 TL çıkan eğitimcilerin iç dünyasını aralama zamanıdır.
Şimdi! 1928 yılında Bursa’da öğretmenlere; “Yalnız siz öğretmenler! Ölen ve öldüren birinci orduya niçin ölüp neden öldürdüğünü anlatan ikinci bir ordunun mensuplarısınız” diye seslenen Büyük Atatürk’ün o sözlerini anlama, anlatma ve paylaşma zamanıdır. Yine Cumhuriyetin ilk yıllarında, Kırşehir valisine telgraf çekerek: “İlinize öğretmen gönderiyorum. Onu karşılayınız” diyen efsane Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati gibi bakanlara ne kadar çok ihtiyacımız olduğu gerçeğini derin ahlar çekerek düşünme zamanıdır.
Bugün! 1930’lu, 40’lı yıllarda; Felsefe kitabı yazan İçişleri Bakanı Emin Erişirgil, sosyoloji kitabı yazan Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, Mantık kitabı yazan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve bakanlarının kitap yazdığı bir ülkede o kitaplarla aydınlanan ve aydınlatan vazife kuşağını özlemle, minnetle, saygıyla anma zamanıdır.
Şimdi! 1929 yılında açılan ve okuma yazmayı halka hızla öğreten Millet Mektepleri! 1932 yılında açılan ve evrensel ve çağdaş kültürü halkın ayağına getiren Halkevleri! 1940 yılında kurulan ve Dünya pedagoji ansiklopedilerine “Türk Buluşu Kurumlar” diye geçen ve UNESCO tarafından; “Çağdaş Kalkınma modeli” kabul edilen Köy Enstitüleri! Gibi ulusal ve evrensel kurumları ülkemizi yönetenlere hatırlatma zamanıdır.
Bugün! 1923 yılında; “Paşam! Vekil maaşlarını düzenleyeceğiz. Ne kadar verelim?” diyenlere; “Öğretmen maaşlarını geçmesin!” diyen Paşanın net, kısa ve ibret verici yanıtını yine ve yeniden hatırlatma zamanıdır. Yine Bir kez daha Büyük Atatürk’ün; “Baylar! Açıklamak istiyorum ki; ilk esin kaynağı ana baba kucağından sonra, okuldaki öğretmenin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır” şeklindeki sözlerini hatırlama zamanıdır.
Şimdi bir kez daha! 22 yıldır yazboz tahtasına çevrilen ve sıklıkla bakan değişen eğitim sistemine bakınca! Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı olan PİSA’nın açıklamasına göre 65 ülke arasında ilk 40’a bile giremeyen, matematik, fen bilgisi ve okuma becerilerinde son sıralarda yer alabilen okullarımıza bakma ve Sn. MEB’in dikkatine sunma zamanıdır.
Sırada Portekiz var…
Şimdi de Portekiz’de okul duvarına asılan afişte yazılanlara bakalım; “Sevgili veliler! Hatırlatmak isteriz ki “merhaba, günaydın, lütfen, rica ederim, teşekkür ederim, özür dilerim!” gibi ifadeler önce evde öğrenilir. “Sorumluluklarını bilmek, ağızda yemek varken konuşmamak, dürüstlük, arkadaşa saygı sevgi, eşyalarına sahip çıkmak vb.” evde öğrenilir. Bizler okulda yabancı dil, tarih, coğrafya, fizik, kimya, biyoloji öğretiriz. Yaşam için eğitim evde başlar unutmayınız!” Biz cumhuriyet kuşağı unutmuyoruz ama MEB keşke o afişi okusa…
Hazır yurtdışına çıkmışken Fransa’ya da uğrayalım!
Fransa’da ülke genelinde ilkokuldan üniversiteye kadar bütün öğrenciler bundan böyle bir öğün yemeği 1 Avro bedel ödeyerek yiyecekler. Eğer okullarında kantin veya kafeterya yoksa çevrede bulunan en yakın hastane veya devlet kuruluşunun kafeteryasına giderek aynı indirimli bedelle yani bugünkü kurla 31 TL 58 kuruş ödeyerek yemeklerini yiyecekler. Örnek alınası bir karar değil mi? Fransa’da sık sık duyulan; “Eğitim dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silahtır!” sözü boşa söylenmemiş!
Her ile üniversite, her ilçeye yüksekokul…
Bugün! “Her ile üniversite, her ilçeye yüksekokul” sloganıyla okul kurmada ve kaliteyi düşürmede sınır tanımayan yönetimin içini, donanımını, kadrosunu, kalitesini düşünmeden açtığı yeni okullarla vakıf ve devlet üniversite sayısının geldiği yeri, mezunların iş bulamayışını bir kez daha gözleri açarak görme zamanıdır. Bizdeki üniversite sayısının 208, Fransa’da 85, İngiltere’de 144, Almanya’da 121 olduğunu hatırlatma zamanıdır.
Korunamayan bebekler, erken yaşta anne olan kız çocukları…
Yine! Koruyamadığımız bebekleri, 15-17 yaş aralığında doğum yapan ve sayıları 20 bini aşan kız çocuklarını, (Bunlar hastaneye ve kayıtlara düşen resmi rakamlar, ya bildirilmeyenler, hastanelere yansımayanlar, resmi bildirim yapılmayanlar, kayda geçmeyenler ne kadar?) sorma zamanıdır.
Bir kez daha! Kızlı- erkekli büyüdüğümüz çocukluk ve gençlik yıllarımıza ait pencerelerin tek tek kapatıldığını görünce; Özel öğretmenlerimizin, özel kursların olmadığı yıllarda, cumhuriyet dokusunu içimize işleyen eli öpülesi Cumhuriyet öğretmenlerimizin o yokluk ve yoksulluk yıllarındaki başarısını ve özverisini! Duruşuyla, bilgisiyle, dış görünüşüyle yüreğe dokunan; bizleri ülkemizin tarihsel, kültürel, toplumsal, sanatsal, siyasal gerçekleriyle buluşturan öğretmenlerimizi bir kez daha saygıyla anmanın! Cebine tebeşirini, sırtına kara tahtayı alıp kahve kahve dolaşarak halka okuma yazma öğreten Atatürk ve cumhuriyet öğretmenlerinin eğitimde destan yazdığı yıllara derin ahlar çekerek bakmanın zamanıdır.
Özetle! Mutsuz, umutsuz, isteksiz, yorgun eğitim ordusunun sorunları, okulların öğretmensiz, öğretmenlerin ve öğrencilerin okulsuz, atanamayan öğretmenlerin işsiz, bazı yerleşim birimlerinin okuldan yoksun olduğu gerçeğiyle yüzleşince! Eğitim sisteminde yanlı ve yanlış uygulamaların sürdüğünü, akıllı ve akılcı politikaların rafa kaldırıldığını, günü kurtaran tabanı gözeten sistemi yerle bir eden yeniliklerin hız kesmeden hayata geçtiğini gördükçe! Alınacak çok yolun, aşılacak ne çok dağın olduğunu hatırlatma zamanıdır.
En çok da! Hayatı savaş meydanlarında geçen, yatağından çok siperlerde yatan, 57 yıllık yaşamına 11 savaş, 24 madalya, 7 nişan, 13 kitap ve koskoca bir VATAN sığdıran Başöğretmen Atatürk’ün; “Reisicumhur olmasaydım MEB olmak isterdim!” sözünü hatırlayarak derin ahlar çekme zamanıdır.
Kutlama notu: Öğrencilerinin hayatına dokunarak, el tutarak, yön vererek, bazen bir kuşağın, bazen bir ülkenin kaderinin değişmesini sağlayan öğretmenleri unutmayarak; İçimden geçenleri hem dilime gelenleri hem de kalemimden dökülenleri ifade etmeye çalıştığım bu yazımla 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü dünden bugüne uzanan duygularla kutlamak istedim…