Temmuz ayının bize garezi neyse kültür ve sanat dünyamızı öksüz bırakmaya ant içmiş gibiydi. Ferid Edgü’den Erhan Karaesmen’e, Kenan Işık’tan Afşar Timuçin’e edebiyat ve sanat dünyamızın mimarlarını, temel taşlarını aramızdan koparmaya doymamış gibi son olarak Genco Erkal’ı, ülkemizin bugününü ve geleceğini aydınlatan bir ustayı çekip aldı elimizden…
Tiyatro tarihi hocası olarak, derslerinde ustaya büyük yer veren bir sanatsever olarak, oyunlarının tümünü olmasa da çoğunu izlemiş biri olarak Genco Erkal derken söze nereden başlayacağımı, hangi özelliklerinin altını çizeceğimi bilmiyorum. Bildiğim o ki bu yazı uzun ve kapsamlı bir yazı olacak ama ben yine de içimden geçenleri tam anlamıyla yansıtmayı başaramayacağım.
Genco Erkal derken aklıma neler mi geliyor?
Genco Erkal derken! Öncelikle ve özellikle sanatçı olmanın özelliklerinden ve ölçütlerinden biri olan tavır ve duruşuyla, ışığıyla sadece sahneyi dolduran değil, seyirciye, öğrenciye, meslektaşlarına eğilmemeyi, bükülmemeyi, ödünsüz olmayı, ağaçlar gibi ayakta ölmeyi ve sadece halkı selamlarken eğilmeyi öğreten bir usta geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! İnsanların hukuk dışı uygulamalarla içeri atıldığı, toplumun yapılan zamlarla çileden çıktığı, doktorlara şiddet uygulandığı anlarda en yüksek sesi çıkaran, hiç düşünmeden sahaya inen, başı hep dik, sözü hep güçlü, halkı hep bilinçlendiren aydın yüreği geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Estetikten, kaliteden, etik değerlerden ödün vermeden, 65 yıl fiilen tiyatro yapan, Dostlar Tiyatrosunun sahibi, müdürü, yöneticisi, yönetmeni, çevirmeni olan çok yönlü bir kültür ve sanat insanı olarak içinde biriktirdikleriyle, sahneye taşıdıklarıyla kendini tiyatroya adayan, şiirleriyle ve yorumlarıyla akıllara, arşivlere kazınan Simyacı geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Açılan davalara, uygulanan yasaklara, siyasal baskılara, kapatılmalara rağmen tiyatroyu bırakmayan, politik tiyatronun yetkin temsilcisi, Bertolt Bercht oyunlarının eşsiz yorumcusu, Bir Delinin Hatıra Defteri adlı oyunu 50 yıldan fazla sergilerken yıllara ve yollara meydan okuyan bir sanatçı geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Nazım Hikmet’ten Aziz Nesin’e, Gogol’den Can Yücel’e, Sartre’dan Ionesco’ya, Stenbeick’ten Haldun Taner’e, Refik Erduran’dan Vasıf Öngören’e her alanda ve her anlamda değişik konuları sahneye uyarlayan, oyunlar çeviren, senfonik konserleri sahneye taşıyan, müzikli oyunları yöneten Keşanlı Ali Destanı’nı yönetip oynarken yıldızı parlayan bir büyük usta geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! At, Faize Hücum, Ticaret Masalı, Prensesin Uykusu, Hakkâri’de Dört Mevsim gibi filmleriyle Altın Portakal ve Berlin’de Gümüş Ayı ödülleri başta olmak üzere yerli ve yabancı pek çok ödülü hak eden! Türk ve dünya edebiyatının önemli başyapıtlarını sahneye taşıyan gerçek bir tiyatro tutkunu, sinema sanatçısı ve Aslan Asker Şvayk geliyor aklıma…
Gence Erkal derken! Daha 22 yaşında iken Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Çöl Faresi” adlı oyunda Yıldız ve Müşfik Kenter, Sadri Alışık, Lale Oraloğlu, Cahit Irgat gibi deneyimli sanatçılarla sahneye çıkan, sahneyle nefes alan, sahnede nefes veren! Muammer Karaca, Engin Cezzar, Gülriz Sururi gibi pek çok ustayla da yolları kesişen “tek hecesiz elveda!” diyerek bizlere veda eden bir sanatçı geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Madımak Oteli’nde 33 aydının yakılması üzerine Sivas 93 adlı oyunu yazan ve sahneleyen! Havana Duruşması, Rosenbergler Ölmemeli, Galileo Galilei, Kerem Gibi, Sevdalı Bulut, Fazıl Say’la birlikte Fransızca ve İngilizce seslendirdiği Nazım Orotoryosu, Tülay Günal’la sahne aldığı ve büyük bir ustalıkla seslendirdiği Güneşin Sofrasında adlı unutulmaz gösteriler geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Canlandırdığı ve hayat verdiği onlarca karakter, ülkemizi ve toplumu resmeden yürekli oyunlar, dile kolay dopdolu geçen 86 yılın ardından dostlarını canının içinde, kavgasını kafasında götüren bir aydının yanı sıra! Tiyatro sevdası Robert Kolej’de okurken başlayan, Kent Oyuncularıyla, Arena Tiyatrosuyla, AST’la başlattığı oyunculuğunu 1969 yılında kurduğu Dostlar Tiyatrosuyla zirveye taşıyıp taçlandıran bir sanat tutkunu geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Özgürlükleri, demokrasiyi, baskı ve sansüre karşı olmayı, toplumsal eleştirileri, isyanı, tutkuyu, özlemi, aşkı, vatan sevdasını; akılla-estetikle, bilgiyle, kültürle, , kültürel zenginliklerle buluşturan, karizması, aurası, ışığı bol olan bir sahne büyücüsü Sevdalı Bulut geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Yorumlarıyla ve sahne tekniğiyle salonla sahneyi buluşturan, seyircisini oyun boyunca avucunun içine alan, sesiyle devleşen, savaşla, adaletsizlikle, kötülüklerle, hüzünle yoğrulmuş yaşamlarla derdi olan! Üreten, uyarlayan, yöneten, yazan dramaturgluk yapan, destekleyen, gerek kalabalık kadrolu oyunlarda, gerek tek kişilik oyunlarda aynı başarıyı sergileyen! Gerek ciddi oyunlarda, gerek güldürülerde incelikli yorumları ve metaforlarıyla dikkatleri çeken, 4 yabancı dil bilen, batı tiyatrosuyla geleneksel tiyatroyu ustalıkla harmanlayan, koşullar ne olursa olsun duruşunu bozmayan sanat dünyamızın sağlam direği, Yalın Ayak Sokrates geliyor aklıma…
Gence Erkal derken! Dik durmayı, oyuncu nasıl olmalıyı, yanıtsız kalan soruları sık sık sormayı, genel geçer sözcüklere anlam yüklemeyi, derdini, isteğini, maksadını yan yollara sapmadan dile getirmeyi ilke edinen! Mücadeleden yılmayan, bazen üşüten, bazen ürperten, bazen gülümseten, bazen iç karartan, ama hep düşündüren konuları sahneye taşımayı ilke edinen ülkemizin büyük politik ve epik ustası “Ağrı Dağı Efsanesi” gibi yeri sonsuzluk olan usta geliyor aklıma…
Genco Erkal derken! Pek çok oyunu öksüz bırakıp giden, “Birileri dik durmalı, ben yanmazsam sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!” dizelerini yaşam felsefesi sayan, “gece uzun da olsa güneş mutlaka doğar” cümlesini belleklere kazıyan, yasaklara kafa tutan, baskı ve sansüre karşı olan, isyanını, tutkusunu saklamayan Galileo Galilei geliyor aklıma…
Şimdi gelin de! Sanatsal, edebi, duygusal yolculuğumuzda silinmez izleri olan ve değerli bir ödül ağırlığı taşıyan! Sorumlu aydın kimliğini ders niteliğinde koruyan, ışığı hiç sönmeyen duruşunu günlük popülist söylemlere dayatmayan, yaşamına 173 oyun sığdıran, hep zoru başaran, her oyununun diğerini geçmesi için çaba gösteren, tek kişilik oyunlardaki mesajını sahneden gökyüzüne fişek gibi fırlatan, sanat dünyamızın 100 metre koşucusuna bin selam çakmayın…
Şimdi gelin de! Doğadan yaşama, haksızlıktan adaletsizliğe, içi boşaltılan ticaretten siyasete, niteliksiz eğitimden emeksiz zenginliğe, uzaklaşılan bilimden sanatçıya yaşatılanlara kadar her konuda söyleyecek sözü, atacak tiradı olan ve sorunlara geniş açıdan bakarken yaşamı da acılı ve hüzünlü geçen Kafkas Tebeşir Dairesi’nin usta sanatçısını alkışlamayın…
Şimdi gelin de! Yokluğuna ve boşluğuna alışmanın ne aklımızın ne de yüreğimizin kolay kabulleneceği bir şey olmadığını, o sevgi dolu ve dimdik muhteşem yüreğiyle, eşsiz sanat gücü ve pratik zekâsıyla, kararlılığı disiplini ve yoktan var eden sahne gücüyle sahneden salona uzanan İmparator’un koca bir aile yarattığını söylemeyin…
Şimdi gelin de! Karakterleri kendiyle özdeşleştiren, mesleğine olan tutkusu hiç bitmeyen, sanatı adeta yaşam biçimi olan, en mutlu olduğu yeri sahne olarak tanımlayan, izleyiciyle buluşmasını hayata tutunma nedeni sayan, sürekli sanatsal akülerini, jeneratörlerini, şarjda tutan Kerem Gibi yanan ve yansıtmayan, sözleri kulaklara küpe olacak ustayı unutun…
Şimdi gelin de! Kadıköy Göztepe’de bulunan Özgürlük Parkı’nda sergilediği oyunlar için; “Orada Antik Çağ’daki Anfitiyatrolarda oynuyor gibiyim, yıldızların altında katıksız ve saf bir tiyatro keyfi!” diye tanımlayan! Politik tiyatronun büyük devi, ince mizahın büyük ustası sahnede içimizde fırtınalar yaratırken, sesinin yükselişiyle içimizdeki volkanları harekete geçiren, fısıltıları feryada dönüştüren usta için yazı yazarken zorlanmayın…
Özetle demem o ki; Tiyatromuzun can damarı, canı, kanı, benliği, kimliği, kişiliği, yaşama sevinci olan! Üzüntüsünü, acısını, umudunu, sorununu, derdini, tasasını toplumsallaştıran! Yazar olarak, yönetmen olarak, oyuncu olarak sahnede olan, toplumu aydınlatmaya ilke edinen, sorumluluğunu, seçimlerini sahneye ve sanata göre çizen, daha güzel bir dünya için yanıp tutuşan, sorgulayan, tartışan, yorumlayan insanı insan yapan değerlerden uzaklaşmayan! Yorumuyla, şiirleriyle boğazları tıkayan, genizleri yakan, gözyaşlarımızı yağmur olup akıtan bir sanatçıyı güneşin sofrasına uğurlamayın…
Işıklar içinde yat büyük usta…