Son yazıma gelen iletilerden sonra konuyu biraz uzatmak şart oldu. Meğer okurlarımızın içi ne kadar dolu imiş, meğer insanımız ne kadar dertli, kaygılı, umutsuz imiş! Gel de yazı dizisi yapma, farklı pencerelerden ayrıntılarıyla sütuna yatırma…
Eğitimliyiz! Üniversite mezunu 20 bini aşkın tıp doktoru, mühendis, akademisyen bilim göçüyle giderken, yöneticilerimizin gidene dur demek yerine az gelişmiş ülkelerden sözde bilim insanı ithal etmesine üzülenleriz…
Emekçiyiz! Yaşam koşullarının zorluğu karşısında; bir iki ah vah duyan, bir iki göstermelik içi boş açıklamaya tanıklık eden, boş vaatlere karnı tok olanlarız. Meyveye, sebzeye, ete süte, peynire mahcup bakan, limon gibi sıkılanlardanız…
Dar gelirliyiz! Ay sonunu getiremeyen, gram ve taneyle yaşayan, çoluk çocuğun gözüne görünmemek için ev geç gelen, kahvede ömür tüketenleriz.
Çekirdek aileyiz! Bir ailenin aç kalmaması için günde 500 TL gerektiğini, açlık sınırının 15 bin TL, yoksulluk sınırının 52 bin TL’ye dayandığını, ama her ikisinden de mahrum olduğumuzu bilenleriz.
Esnafız! Alım gücü düşen tüketici karşısında taneyle domates, gramla peynir satan, durmadan fiyat etiketlerini değiştirenleriz…
Yazarız! Geçmişi bilen, hali yaşayan, geleceği gören, toplumun sinir uçlarıyla oynayanları iyi okuyan, “bunu yazmazsam eksik kalır!” diye kaygı duyanlarız…
Okuruz! Keyfimizi kaçıracak haber, yorum, yazılardan yorulan, yanlışlar, haksızlıklar, yalanlar karşısında susanlardan bıkan, kitaplarıyla düşünce duygumuzu, yazdıklarıyla kültürel kimliğimizi zenginleştirenlerden git gide uzaklaşanlarız…
Ülkeyi yönetenleriz! Tek sesli yönetip, çok sesli gösterenler olarak; 1923- 2002 arası toplam 79 yılda 186 maden arama ve işletme ruhsatı verilmiş bir ülkede tüm zamanların rekorunu kırarak sulu tarım arazilerine, yeşil alanlara 22 yılda 385 bin maden ruhsatı verenleriz. Ruhsat verilen yerlerin zehir riski taşımasıyla, canlıların ve bitkilerin yok oluşuyla, yine herkesin karnının doyması, aç ve susuz kalmaması, barınma, okuma, çalışma hakkından yoksun olmasıyla ilgilenmeyenleriz…
Eğitimli kadınlarız! YÖK 2024 istatistiklerine göre kadınların yükseköğretimdeki ve akademideki ağırlığı artıyormuş! YÖK başkanına göre de sayelerinde yükseköğretimde kızların oranı erkekleri geçmişmiş. İyi de; Akademideki kadın oranı yüzde 46.4. Üniversitelerdeki kız öğrenci oranı yüzde 51.7. Ancak 127 devlet üniversitesinde 121 erkek rektöre karşılık 6 kadın rektör var. Bu şu demek midir? Okuyun, kariyer yapın ama yönetmek bizim işimiz! Ülkemizde 12 bin 296 kadın profesör arasında rektörlük veya YÖK koltuğunu dolduracak tek bir kadın akademisyen yok mu? 1981’den bu yana YÖK’te 7 başkan değişmiş, tek kadın başkan yok! Bu şu demek midir? Yönetimde kadının adı yoktur…
Akademide durum bu da siyasette nasıl derseniz?
Siyasette yer almaya çalışan kadınlarız! 1930 yılından bu yana sadece 150 kadın belediye başkanıyla, halen 1393 belediye başkanının sadece 23’ünün kadın olmasıyla, TBMM’de AKP’den 50, CHP’den 30, Yeşil Sol Parti’den 30, MHP’den 4, İyi Parti’den 6, Tip’ten 1 milletvekiliyle ülkenin yarısını temsil edenleriz…
Gazeteciyiz! Önemli bir gerçeğe dikkat çekerken, haber yaparken, röportaj yaparken, yazıp konuşurken yandaş değilsek kılı kırk yaranlarız. Sudan nedenlerle açılan davaları, mapus damlarında ömür çürüten meslektaşlarımızın başına gelenleri ve gelecek olanları görenleriz…
Doktoruz! Laboratuvarsız, kadavrasız, mikroskopsuz, kütüphanesiz, amfisiz tıp eğitiminden geçen, “giderlerle gitsinler!” denilen, zorlu, hassas, pahalı bir eğitimin sonucunda yaptığı hatanın ve ona reva görülenlerin telafisi olmayan bir mesleğin erbabıyız…
Politikacıyız! Hamurunda bazı şeylere yer olmayan, ya da yer vermeyen, kadirşinaslık gibi, vefa gibi duyguları takmayan, günü kurtaran, dün söylediğini bugün unutan, çıkarı için çekingen, suskun tavır sergileyen, özellikle de koltuğu korumaya çalışanlarız. Büyük tezatların, önemli kutuplaşmaların odak noktasında durarak, sorunları çözmeyip, soruları yanıtlamayanlarız…
Halkız! Özellikle de son yıllarda birbirinden kopuk, kendi içine kapanık, göz temasından bile çekinen, dertleriyle uğraşan, iç dünyasıyla baş başa kalan, hayallere veda eden, tarihinden, coğrafyasından, geçmişinden kopanlarız…
Sanatçıyız! Hem ekonomik hem politik bir süreçten geçen, yönetimin kılıcını her daim hisseden, “sanat iyileştirir!” sözünü esas alan, ama kültürel harcamalara bütçe ayıramayanların yoğun olduğu günümüzde madden ve manen sorun yaşayanlarız…
Bu arada çok şanslıyız! 18 yaşındaki oğlunu gençlik ve spor bakanı, 15 yaşındaki oğlunu orduda üst düzey görevli, damadını tarım bakanı, kızını başbakan yardımcısı yapan Çeçenistan liderinin ülkesinde yaşamadığımız için şanslıyız…
Özetle! Keskin, ödünsüz etkili kararlar yerine kayırmalı kollamalı kararlarla alınan bir dönemde ve koşullarda, hele de hiçbir yere çıkılamayan merdivenlerde umudu büyütmek mi sorusuna cevap veremeyenleriz…
NOT: 28 Şubat Çarşamba günü saat 14.00’te Fenerbahçe Mahallesi Gönüllü Evi’nde “Doğru iletişimin ilişkilerdeki yeri ve önemi” başlıklı söyleşim var. Dostları, okurları, yolu düşenleri beklerim…