Binlerce çocuğun istismara uğradığı, çocuk istismarında dünya genelinde üçüncü sırada yer aldığımız ülkemizde; MEB’in verilerine göre 2 milyon çocuk okullaşamamışsa! Çocuk yaşta evlilikler artmışsa! Çocuk tacizlerinde son 10 yılda yüzde 700 artış görülmüşse! Yapılan taramalarda ülkemizde 6-11 yaş arasındaki çocukların yüzde 89’unda kansızlık, demir eksikliği ve yetersiz gelişme saptanmışsa…
“Öğrenci yok” bahanesiyle 17 bin köy okulunun ışıklarını söndürüp, kapısına kilit vurup kapatılmışsa! Resmi verilere göre 15-17 yaş grubundaki çocukların işgücüne katılım oranı yüzde 22’yi geçmişse! Binlerce öğrenciyi karanlığa mahkûm edenlerin yarattığı hesaplı, kitaplı, yanlı, yavan iklim yayılıyorsa…
İkametleri dışında bir üniversite kazanan 800 bine yakın öğrenci kayıt yaptıramamışsa! Son 5 yılda özellikle ekonomik nedenlerden ötürü 2 milyon üniversite öğrencisi genç okulunu bırakmak zorunda kalmışsa! Hayat pahalılığı, barınma ve beslenme sorunu, temel ihtiyaçları karşılayamama gibi nedenlerden ötürü gençler eğitimden kopuyorsa…
Ülke borçlu, devlet borçlu, kamu borçlu, özel sektör borçlu, küçük büyük işletmeler borçlu, hane halkı borçlu, doğan bebekler bile borçlu olan bir ülkede, korkup, bıkıp, yılıp gitmeyi düşleyenler ve düşünenlerin sayısı her geçen gün artıyorsa…
Keskin virajların, ciddi savrulmaların yaşandığı aile ortamında büyüyen çocuklara! Boğazlarını sıkan düğümle yaşamaya çalışan gençlere! Çocukluklarında aldıkları yarayla yaşam boyu iyileşmenin yollarını arayan yetişkinlere! Huzuru olmayan ailelerin tarifsiz hüznünün egemen olduğu toplumda yaşamaya çalışanlara! İncinen çoğunluğun yaşam savaşı verdiği yerlerde yaşayanlara hakça ve eşit davranılmıyorsa! Tüm bu veriler hayret verici bir şekilde anlamlıdır…
Hatırlamanın ve hatırlatmanın tam da zamanıdır…
Bizler çok güçlü Cumhuriyet öğretmenleri tarafından eğitildik, onların ellerinde şekillendik. Senelerin verdiği deneyimin iddiasıyla diyorum ki; Mahrumiyet bölgesi çocukları olarak, çağdaş eğitimi büyük bir şans, kürsülerinde Atatürkçü öğretmenlerin ders anlattığı okulları seçilmiş bir kader, arkamızda kaya gibi duran ailelerimizi tam isabet bir seçenek olarak gördük. O gün aldığımız çok yönlü ve güçlü eğitim sayesindedir ki; Mustafa Kemal treninden hiç inmeden, el etek öpmeyi bilmeden, kendi öykümüzü dokuya dokuya bugünlere geldik…
Bugün farklı disiplinlerde ders ve eğitim veren gözlüğümle diyorum ki; Çocuklar hayalsiz ve mutsuz, gençler umutsuz ve kaygılı, aileler gergin ve tedirgin, toplum huzursuz ve uykusuz ise aşağıda sıralanan sorular izaha ve yanıta muhtaçtır…
Bilgisiyle, bilinciyle karanlığı görmekle kalmayan, karanlıkta da gören, merak eden ve merak ettiren, soran ve sorgulatan, dertleri dert edinmekten asla usanmayan, mutluluk ve huzurun tüm toplum geneline yayılmasına çalışan kişi ve kurumların yaptıkları görülecek mi?
Yurdunun tek bir çakıl taşına, bir karış toprağına, insanına, geçmişine, değerlerine, sanatına sahip çıkmayı görev edinenlerin beklentileri enerjiye ve umuda çevrilecek mi?
Özellikle de Büyük Atatürk’ün deyimiyle; “Küçük hanımlara ve küçük beylere!” gereken önem verilip, özenli davranılacak, ilgi gösterilecek mi?
Önemli not: Şeref madalyalı göğsündeki cesur yüreği ülkesi için çarpan; 38 yaşında istiklal ateşini yakarak! 41 yaşında zaferle taçlandırarak! 57 yıl yaşamasına rağmen 86 yıldır yaşatılarak! İlim, bilim, akıl, gelecek, gençlik, barış, öngörü derken akla ilk gelen biri olarak! O büyük liderin istediği, öngördüğü, hedeflediği günler için gereken çaba gösterilecek mi?
Daha önemli not: Cephede savaşan, hasta yatağında, çadırında kitap okuyan, dans eden, yüzen, salıncakta çocuklar gibi sallanan, at üstünde şaha kalkan, traktör süren bir öncünün ışık saçan mavi gözleri, aydınlık gülüşü, derin bakışları, ülkesi için yokluğu, yoksulluğu, hastalığı, göğüsleyen ödünsüz kimliğiyle o zorlu koşullarda yaptıkları görülecek mi?
Öğretmensiz okullardaki öğrencilerin umutsuz bakışları, okulsuz öğretmenlerin ruh halleri, bazılarına göre “değerli yalnızlıkları”, mutsuz, isteksiz, yorgun, kırgın eğitim ordusunun beklentileri akıllı ve akılcı politikalarla çözüme ulaştırılacak mı? Yoksa yanlı ve yanlış uygulamalarla, günü kurtaran, tabanı gözeten, sistemi yerle bir eden yeniliklere devam mı edilecek? Yorumsuz…
Dilek ve kutlama notu: “Çocukluğumuz mu güzeldi? Çocukken mi güzeldik?” sorusuna yanıt aradığım bugünlerde önümüze çağlar boyu ufuk açan, bize mutlu ve güven dolu bir geçmiş yaşatan Büyük Atatürk’ü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir kez daha özlemle anıyorum. O’nun ülkemiz için kurduğu çağdaş uygarlık hayallerin gerçekleşeceği günlerin umuduyla “Küçük Hanımların ve Küçük Beylerin” Büyük Bayramını kutluyorum…