Okur iletileri diyor ki; “Biz okurken kederleniyoruz, kim bilir siz yazarken ne durumdasınız?” Haklısınız! Ancak gündem dışına çıkınca eleştiri okları, yazınca kınama mesajları yağınca ne yapacağımızı, ne yazacağımızı şaşırdık doğrusu. Keşke güzel şeyler olsa onları yazsak, hem sinirlenmeden, hem de ortamı germeden…
Yazılanlara şu açıdan da bakarsak! Toplumsal sorunlar alıp başını gitmişken, kadın hakları ayaklar altında ezilmeyi sürdürürken, festivallere, konserlere sudan nedenlerle yasak getirilirken, ekonomik çöküntü bunca derinken, yaşamak ve nefes almak bunca zorlaşmışken, dağ, taş, orman, ağaç, yeşil talan edilirken gel de iyi şeyleri bul ve yaz. Ya da insana kendini iyi hissettiren şarkıları, şiirleri, sözleri hatırla…
Hal böyle iken; Yer yer içimizi acıtsa da, bazen gülümsetip hep düşündüren, gerçeklere, çocukluğumuza, hayallerimize uzanan seslere, duymak istediğimiz sözlere, hayal kurduran görsellere, iç burkarken örnek alınası inat ve umut hikâyelerine ne çok ihtiyacımız var bugünlerde…
Gıdadan barınmaya, ulaşımdan eğitime, sağlıktan giyime, etten süte, sudan sabuna, benzinden MTV’ye zamların yağmur olup yağdığı ülkemizde; Çarşı- pazarda fiyatlar yüzde yüz artmasına rağmen enflasyonu yüzde 38 gösteren ve gözlerimizin fal taşı gibi açılmasına neden olan TÜİK’i görünce! Gerçek enflasyonun yüzde 108 olduğunu açıklayan ENAG’a bakınca! Kepenklerin hızla kapanıp, esnafın yok, işsizin çok olduğu bir ülke gerçeğiyle yüzleşince! Her şey bu kadar mı kötü gider? Bu koşullarda umudu diri tutmak nasıl olur diye sorulmaz mı?
Ahlak ve vicdan terazisinin rafa kaldırıldığı düzenden, kucaklaşma yerine kutuplaştırmayı yeğleyen, hesaplaşmayı ve intikam almayı önceleyen yöneticilerden, müthiş siyasi manevralardan, dozunu artıran ve dalga dalga yayılan hukuksuzluktan, sık sık değişen stratejilerden risk haritalarının şekillendirdiği değişen rollerden ve sözüm ona dostlardan başımız dönünce oturup kalkıp yazılmaz mı?
Hele de Akbelen Ormanında, özel şirketlerin işlettiği termik santrallerin sahasını genişletmek için hepimizin nefesi sayılan alanda katledilen ağaçları korumak adına mücadele eden köylülere ve çevrecilere yapılan baskılara ülkenin Tarım ve Orman, Şehircilik ve Alt yapı bakanlarının müdahale etmesi gerekmez mi? (biraz abartılı bir beklenti ama!)
Tablo bu, sonuç buyken, iyisi mi okur sözü dinleyip, ayrıntılı bilgi temin edince yine başa dönülecek deyip, bunca konuyu bir yazıya sığdırmak zor, borcum olsun sözünü vererek diğer başlığa geçelim.
Bu arada sözümüz; Hayatı dar eden, hayatımızda yer eden, hayatı zindana çevirenleredir…
İnsanın yaşamı boyunca keşke dediği, pişmanlık duyduğu, iyi ki dediği pek çok şey vardır. Bazen hislerimiz öfkemizin çok üstüne çıkar, bazen kâbus mu gerçek mi çelişkisine düştüğümüz olaylar yaşarız. Bazen akla ziyan, beyin yakan ülke gündeminde, yanıt bulamadığımız soruların çengelinde kala kalırız! Bazen ve daha çok olarak da kadınların bireysel kimliklerini kaybetmelerine, seslerini kesmeye zemin ve zaman hazırlayan koşullarda kavrulup dururuz! Özetle irili ufaklı nedenlerle hiç bitmeyen acılar dünyasında bilmemiz ve not etmemiz gereken ne çok konu var diye kendi kendimize söyleniriz...
Deriz ki! Her koşulda ve her konuda öyküsünü kutuplaşma üzerine kurgulayanların; bazı öyküler üzerinde düşünmesi şart…
Deriz ki! Yoksulluğu ve işsizliği kader olarak görenlerin; gülerek konuşulanları pek de gülemeyerek dinleyenlere, “derdim var ki yazıp, konuşuyorum!” diyenlere kulak vermesi şart…
Deriz ki! Ülke gündemi her ne kadar göz açtırmasa da, heba edilen hayatlar hakkında moral gücümüzün baş aktörleri pek bir şey düşünmese de! Geleceğini ülke dışında arayanların oranının hızla arttığını, 10 gençten 8’inin yurtdışına çıkmayı planladığını, doktor ihraç edip, çoban ithal ettiğimizi onlar dikkate almasa da bizlerin dikkate alması şart…
Deriz ki! Bizlerin yaşama tutunabilmek için her geçen gün biraz daha mutluluk anlarına, umut içeren sözcüklere ihtiyacımız varken nokta Sezen Aksu’dan…
Der ki! “Sen beni üzemezsin/ Zaten çok üzgünüm/ Nereye baksam acı/ Ben avım, sen avcı vur bakalım/ Beni öldüremezsin/ Sesim, sazım, sözüm var benim/ Ben derken ben herkesim.” Yorumsuz…