Öncelikli başlığım eğitim, nitelikli beyin göçü ve kadın hakları olacak kuşkusuz.
Çünkü bazen kapıları zorlamak, sınırları aşındırmak, yine ve yeniden aynı konulara değinmek insana kendini iyi hissettirmese de yinelemek şart dedirtiyor! Örneğin kadın muhtar sayısı 1680 oldu haberiyle sevinip, kadına şiddetin konuşulmadığı daha doğrusu önemsenmediğini acıyla izlerken! DİB’in Cuma fetvalarına, yönetimin her kademede derin suskunluğuna, kamuoyunun çaresizliğine; “neden, niye, niçin, ne zamana kadar?” sorularıyla cevap arıyorsunuz.
Yetinmiyor, DİB’in buyurduğu; “Kadın el, yüz ve ayakları hariç bedeninin tamamını örtmelidir!” sözü karşısında; “Lütuf buyurdunuz, el, ayak ve yüzün günahı ne, onları da örtün gitsin” demek zorunda kalıyorsunuz.
Her türlü imha ve ikna silahına sahip ABD’de eski başkan Trump’un kulağını sıyırıp geçen kurşunu atan usta mıydı, acemi miydi diye düşünürken; başarısız suikast denemesinin eski başkana garantilediği koltuk karşısında şaşırmıyorsunuz.
Kamu ihale kanununun 200 kez, vergi affı yasasının 14 kez değiştirildiği ülkemizde bu nasıl olur sorusuna yanıt ararken; ülkemize göç edenlerin oranının yüzde 35, ülkemizden göç edenlerin oranının yüzde 53 olmasına şaşırmıyor ama çok üzülüyorsunuz.
Son 12 yılda 15 bin doktorun ülkemizi terk etmesinin nedenleri üzerinde durulmazken; son 8 yılda 18 bin 685 bin yabancı sağlıkçının çalışma izni almasına, Türkçe bilmeyen doktorların anlı şanlı devlet hastanelerinde göreve başlamasına hekimlik mesleği ve verilen emek adına derin ahlar çekiyorsunuz.
Eğitimli, liyakatli olanların ülkemizden gitmek için sıraya girdiğini üzülerek gözlerken; üniversite mezunlarının yüzde 25’inin işsiz olduğunu, 20’li yaşlarda gitmek zorunda bırakıldıklarını, torpili olmayanın iş bulamadığını, yaralı bereli genç kuşakların, sefalet ve işsizliğin pençesine düşen gençlerin bakışlarına sinen hayal kırıklığını görünce yarınlarımız adına umudunuzu yitiriyorsunuz.
Cumhuriyetin tüm eğitim birikiminin yok sayılmasını, laik, bilimsel, kamusal ve çağdaş eğitimden hızla uzaklaşılmasını, okullaşma oranının düşmesini, çocuk işçiliğin önünün açılmasını, ÇEDES ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli gibi bilimsel eğitime meydan okuyan projeleri görünce geçmiş ve gelecek adına derin düşüncelere dalıyorsunuz.
Etiketlerdeki rakamların katlanarak arttığını, mutfaktaki yangının süreceğini, yetersiz beslenmenin çocuk ve yaşlılardaki olumsuz sonuçlarını, sebze ve meyvenin cep yaktığını, fiyat artışlarının yaşam kalitesini yerle bir ettiğini görerek, hissederek, yaşayarak alışkanlıklarınızdan vazgeçmek zorunda kalıyorsunuz.
Açlık sınırının 19 bin TL, yoksulluk sınırının 66 bin TL’yi bularak asgari ücreti dörde katlaması, gıdaya günlük 635 TL harcanıyor olması karşısında donup kalıyorsunuz.
Asgari ücretlinin ev sahibi olması için 16 yıl yemeden içmeden para biriktirmesi gerçeğini duyunca, hal böyle iken TÜİK’in temelsiz açıklamalarını işitince; “bunun adı haftanın incisi mi, haftanın ninnisi mi, haftanın mizahı mı!” deyip kararsız kalıyorsunuz.
Üniversite sınav sonuçları açıklandı.
Matematik, Fizik, Biyoloji ve Kimya’da net ortalamalar son derece düşük. Bu arada fen ortalaması 3.47’yi bulmuş, 301 bin 508 aday sınava girmemiş, 63 bin kişi sıfır çekmiş. Ee din dayatması bu boyutlarda olunca sonuca şaşılır mı? Hayır! MEB’in doğru yolda olmasına sevinilir mi? Sevinenler vardır.
Sonuç böyle olunca; Kolay ve doğal olmasa da MEB kutlanmayı hak etti, "Eleştirilere aldırmıyorum!” diyen bakan da uzun süre koltuğunu korumayı garanti etti. Gençler ve veliler kaygılıymış, umutsuzmuş, kederli imiş, sevinçleri donup kalmış, yaşama tutkuları kalmamış kime ne? Tüm çabalarına rağmen 1 milyona yakın lise son sınıf öğrencisi 6 adet din kültürü ve ahlak bilgisi dersi sorusundan sadece birini doğru yanıtlayabilmiş. Şimdi gelin de sormayın! Bu sonuç kimin ya da kimlerin başarısıdır diye.
Özetin özeti nedir derseniz? Kaybedilen yıllar, yitip giden umutlar, hayal olan düşler. Bitmedi. Biter mi? Kültürel, toplumsal, bilimsel dönüşümün görünen ve olası sonuçlarını yaşayan kuşaklar ve ağır bedeller ödeyecek bir toplum…
Sonuç mu? Gençlerin ağzından çıkan ve akıldan çıkmayan şu sözler; “Sınav, çevre, okul, hayat, çaba, hayaller, düşler, gelecek planları derken şimdi işsizim. Oysa hayallerim ve beklentim bu değildi!”
Bu sözler karşısında gelin de beyin göçüne şaşırın…