Başlığın ne anlama geldiğini açmaya çalışalım! Yaramıza tuz, bağrımıza taş bastığımız bugünlerde, “dönüver de meydan senindir aman!” diyenlerin arttığı günümüzde seçimler bitti ama kampanya, söylenti, üstenci dil, göndermeler, dokundurmalar berdevam. Şimdiden yerel seçim startı verildi, biri bitmeden diğeri başladı, ülke seçimden seçime koşuyor, seçimleri konuşuyor. Bizler trafoya giren kedilere, Üsküdar’ı geçen atlara alıştık artık, uzun süredir hayatımıza yön veren, moda olanlar var. Nedir onlar? Demografik mühendislik, algı yönetimi, pembe tablolar, emeği, yeteneği, zekâyı göz ardı etmeler, okuduğumuz gazeteye, izlediğimiz filme, kullanacağımız sözcüklere karışmalar, her alana yayılan ve yaşatılan erozyonlar, karalama kampanyaları vb.
Bir yanda yutkunup susanlar, bir yanda aslanlar gibi kükreyenler! Bir yanda bin bir yetenek sahibi yürekli insanlar! Bir yanda ben neredeyim ya da ben ne yapıyorum diye sormayanlar! Hal böyle iken; Bu gelip gitmemeler, oturup kalkmamalar, koltuğa yapışıp kalmalar, üzülerek, yorularak, yıpranarak yaşamalar yordu bizi. Korka sıkıla, üzüle yorula nereye kadar ve neden? Nedenini bildiğimiz sorunlarla boğuşuyor, cevabını bilemediğimiz dalgalarda boğuluyoruz. Oysa iyi yaşayarak yaşlanmak vardı hesapta…
Olup bitenlerden sonra hiçbir şey olmamış gibi davrananların sergilediği duruş başarısızlığın kanıtı mıydı? Geleceği garanti altına alma egosu muydu? Bilemedik. Bildiğimiz o ki bilinç göç edeli çok oldu bu topraklardan…
Yerinde ve yararlı uyarılar…
Kırıklarla dolu karne ortadayken! Büyük Atatürk’ün sözleri rotamızken! Devletin kurucu felsefesinden günbegün uzaklaşılırken! Yönetime göre; Güçlü kadrolar, güçlü ekonomi, güçlü yol haritası, güçlü program, güven ve istikrar Türkiye yüzyılının çerçevesini belirlerken! Le Monde; AKP için “seçim kazanma makinesi!” yorumunu yaparken! Aklıselim hayalleriniz yoksa nereye koşacaksınız diye yol gösterirken! Baş döndürücü ülke gündeminin hızına yetişilmezken! Bugünlük nokta atışlarla dikkati çekmekle yetinelim, diğer başlıklar başka yazıya kalsın…
Vekiller yemin etti, yeni bakanlar kurulu açıklandı. Bütçe açık veriyor, dış ticaret açık veriyor, dolar zirveyi görüyor, ekonomide tablo ağırlaşıyor, ekonomik kriz yükseliyor, gıda fiyatlarındaki artış dur durak bilmiyor. 54.2 milyar dolar cari açık var. Mevcut ekonomik tablo umut vermiyor. Kazanan Türkiye olmuş!
Kindarlık pompalanarak, insan sevgisi, hayvan sevgisi, doğa sevgisi, yaşama sevgisi, yaşama sevinci yok sayılırken, umursamazlık, aldırmazlık, boş vermişlik, üşengeçlik, bana necilik alkışlanırken! Kazanan milletimiz olmuş!
Siyaset galerisinin seçkin kişileri tarihteki yerini alırken! Gizli korkularımız, farkına varmadığımız özlemlerimiz, içimize gömdüğümüz öfkelerimiz, ötelediğimiz isteklerimiz varken! Seçimler, tercihler, kararlar, iç acıtan, göz korkutan gerçekler ortada dururken! Kazanan ülkemiz oluyor!
Oysa başta halkın yoksulluğu olmak üzere bazı konuları ve sözleri yabana atmamak gerek! Bazı şeylerin yaşanmasının doğal, dile getirilmesinin ayıp olduğu ülkelerde bir şeyleri ummak, beklemek, olup bitene üzülmek, başarılara, ödüllere sevinmek ya da sevinememek niye ayıp olsun?
Resmi yoksul sayısının 12 milyonu bulduğundan, 18-24 yaş arası gençlerin sadece yüzde 28’inin istihdamda yer aldığından, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 33 bin TL’ye dayandığından, enflasyondan, gerçek işsiz sayısının 8.3 milyonu geçtiğinden, dünya sefalet liginde ülkemizin ilk 10’a yerleştiğinden, işsizliğin ürkütücü boyutlarından, kiraların hızına yetişilmediğinden, mülteci akınından ve doğurduğu sonuçlardan sorumlu olmamak niye?
Yanıtları olmayan sorular var ve çok…
Tabii ki eleştiriler var, yanıt alınamayan sorular çok, düşünülmesi ve gözetilmesi gereken dinamikler atıl, hayalleri ve hedefleri gerçekleşmeyenlerin duygusal göçü çoktan başlamış. Tehditle, dayakla, darpla, bağırıp çağırmayla, gözdağıyla, inceleme ve cezalarla icraat yapılır da! Ya sonra?
Sonrası şu! Elini, evini, yüreğini açanlardan geriye ne mi kalır? Tarihe karışan surlar gibi sığınılan limanlardan elde avuçta ne mi kalır? Hüzün, öfke, kırgınlık, akılda biriken ve yüreği oyan yanıtsız sorular ve oyup geçen, delip geçen cam kırıkları…
Özetle! Sonucun iyi okunması gerekir. Nokta. Sorumluluk duymak şarttır. Yine nokta…
Not: Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü! Çevreyi, doğayı, denizleri, havayı, suyu, geleceği, ülkeyi, giderek insanlığı, kısaca her şeyi, hem de acımasızca tükettiğimiz bu koşullarda Çevre Günü derken!
Önemli not: Bu yıl Âşık Veysel’in ölümünün 50.yılı! UNESCO 2023’ü “Âşık Veysel Yılı” ilan etti. Ne ilginç değil mi? “Benim sadık yârim kara topraktır!” diyen ozana çevre gününde bin selam olsun…