Sorunların hiç olmadığı kadar çoğaldığı ve ağırlaştığı günümüzde yazımın başlığından genel olarak ne düşündüğümüz, nelere kaygılandığımız, neyi önemsediğimiz anlaşılıyor sanırım.
Keşke bizi yönetenler ihtiyatlı, temkinli, dengeli, tedbirli adımlar atsaydı da bizlerde daha iç açan konuları yazsaydık! Çünkü ülkemizin gündemi öylesine yoğun ve o kadar karışık ki edebi ve sanatsal konuları yazmaya fırsat kalmıyor. Yazmaya kalksan içine sinmiyor. O nedenle durup oturup sorunlara odaklanıyorsun. Yazı bitince de bu yazıyı yazmak bana iyi gelmese de okura iyi gelsin diye kendince boş avunma yolları arıyorsun.
Şimdi gel de; Yaşam kalitesinde Hindistan’ı geçerek sondan ikinci olmamızı! Basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 158. sırada yer almamızı! Laik sistemi hiç sayarak kadınların giyim tarzından evlenme yaşına kadar ayar çeken DİB’in bitip tükenmeyen incilerini! Politik çekişmelerin üstünde ve dışında olması gereken konuların sık sık malzeme yapılmasını! Hazine'yi yutan kara deliklerin dur durak bilmeden büyümesini! Kasvetli günlere direnmenin yolunun zor da olsa kapıları, kuralları zorlamaktan geçtiği gerçeğini! Bazen irade gücünün, isyanın, direnişin ve umudun bile yetmediğini sütuna yatırma ya da yok say…
Yine gel de; Ülkemizde tam 50 yıldır yapılan üniversite sınavlarının giderek düşen puanlarını! Son 10 yılda yapılan sınavlara giren 30 milyon adaydan yüzde 37.4’ünün üniversiteli olduğunu! Bu durumda 20 milyondan fazla gencimizi sınav çarkı denilen aygıtın gelecek hayallerinden uzaklaştırdığını! Kısaca bunca gencin gelecek hayallerini biçip geçen bir sistemin kurbanı olduklarını yazma ya da görmezden gel...
Ayrıca gel de; Bu yıl 1 milyon gencin daha üniversiteli olacağını! Üniversiteli genç sayısının 8 milyona çıkacağını! Bu gençlerin yüzde 27’si işsiz kalırken, yüzde 78’i bir daha dönmemek üzere yurtdışına gitmek isteyeceğini yazma ya da yok say…
Ve yine gel de; Yükseköğretim kurumları sınavı YKS’de başarısız olan, Lise giriş sistemi LGS’de başarısız olan bu arada düşleri ve hayalleri çalınan gençlerin sorunlarını yok say…
Hal böyle iken hayatla baş etmenin yollarından olan iradeyi, direnişi, umudu, isyanı nereye koyalım? Ya da gençler bunca sorunun altından nasıl kalksın?
Kulak vermek yetmez, hak vermek gerekir.
Önce yurttaşa parmak sallama, hizaya sokma, dize getirme sonra doğayı yerle bir etme, talana açma, ranta kurban etme derken barut bitmeye yakınken sıra hayvanlara mı geldi desek!
Hayvanlara kötülük yapmayı doğal sayanların kararı karşısında yeri geldi anlatalım. Nasreddin Hoca’ya sormuşlar; “Balıklar neden konuşmaz?” Hoca cevaplamış; “Siz duymadığınız için!” acaba yasaya evet diyenler hayvanların sesini duyuyorlar mı? Ya da bakışlarına sinen korkuyu görüyorlar mı? Keşke deneseler...
Daldan dala atlayarak ilerlersek! Balıkesir merkez hava limanına 5.5 yıldır tarifeli tek bir uçak inmedi. Hesapsız kitapsız atıl yatırımlara milyarları gömdüğümüze göre ne kadar zengin bir ülkeyiz değil mi? Almanlar kıskanmasın ne yapsın!
“Çalışanlarımız ve emeklilerimiz başta olmak üzere, milletimizin her kesiminin üzerindeki yükü azaltmak ve kalıcı refah artışını sağlamak için gereken adımları atıyoruz!” diye açıklama yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı soyadından ilham alarak ışık saçmayı sürdürüyor.
Ama unuttuğu bir şey var Sn. Işıkhan’ın! Yoksulluk sağlığı da vurdu, dar gelirli yurttaş yeterli beslenemiyor, hijyen malzemelerine ulaşamıyor, sağlıklı suya erişemiyor, zamanında tedavi görmediği için hastalıklar kronikleşiyor.
Yerli tarım politikası çökünce 4 ayda 4 milyar doların daha ithalata gittiğini, mısırdan tütüne, zeytinden mercimeğe, pamuktan mısıra pek çok temel gıda ürününü dışardan aldığımızı! Olup bitenin önemsenmediğini, bazen olmadı, bazen dar geldi, bazen bol geldi diye geçiştirildiğini unutmuyoruz…
Önemli not: Eskiden çok kullanılan bir deyim vardı mutlu olunca “gözün aydın!” derdik, artık mutluluk tarihe karıştığından ve ne zaman neyle karşılaşacağımızı bilmediğimizden “gözün hep açık olsun!” diyoruz.
Daha önemli not: Ergen çocuklar gibi, katı ebeveynler gibi, kuralcı veliler gibi hakkımızda her türlü kararı baskıcı ve “ben yaptım oldu mantığıyla!” veren; Aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya, sağdan sola, soldan sağa, tavandan tabana, dipten köşeye tüm ilgili, yetkili ve sorumlulara hatırlatmakta yarar var! Siz öyle görseniz de biz artık ergen değil, yetişkiniz bir! Ayrıca koruduğunuz, kayırdığınız, savunduğunuz konular, genelle örtüşmüyor iki!