Yazıma başlarken; Kimlik ve kişilik savaşımımın en büyük mimarı olan! Yazarlık sürecimin temellerini atan! Eğitimimin en büyük okulu olan! Bana hayal kurmayı, düşünmeyi, araştırmayı, sorgulamayı öğreten Büyük Atatürk’ün yol göstericiliğine, aydınlık felsefesine duyduğum saygının, hasretin, minnetin altını bir kez daha çiziyorum…
Bağımsızlık, eşitlik, özgürlük, yaratıcılık, liyakat, iş- hak- hukuk, akıl bilim barış demek olan destansı cumhuriyetimizin 100.yılı gönencini çok derinden hissediyorum…
Bu yazıma ister bellek tazelemek deyin, ister görsel tarihi yinelemek deyin, ister başka bir isim bulun hepsi kabulümdür. Çünkü buna ihtiyacımız olduğunu biliyorum…
57 yıllık dev eser! Koskoca Atatürk! Yazıp çizmekle, konuşup paylaşmakla, araştırıp okumakla biter mi?
Kendi çabasıyla Fransızca öğrenen bir askeri okul öğrencisi, başarılı bir asker, yalnızlıkları olan, hastalıklarla boğuşan, en yakın çevresinin ayak oyunlarına, kıskançlıklarına tanık olan, çok zorlu, çok acılı, çok kayıplı kurtuluş sürecini yaşayan, tehditlere karşı yılmayan, eksilmeyen, gerilemeyen, yenilmeyen bir lider. Uykusuz gecelerini okuyarak, not alarak, düşünerek geçiren bir aydın yazmakla biter mi?
Kadına verdiği değer, gösterdiği saygı, incelik ve zarafetle somutlaştırdığı kadın hakları ve kadınlar için söyledikleri yazıp konuşmakla biter mi?
Bağdaş kurup otururken, çatal bıçak kullanırken, sigarasını yakarken bile zarafet timsali olduğunu kanıtlayan, kadına değer veren, ona gelişmiş batıdan çok önce haklar tanıyan, Müzeyyen Senar’ı, Safiye Ayla’yı takdir ederek dinleyen bir öncü lider yazmakla biter mi?
Tenis maçı izleyen, sahilde kumda oturup denizi seyreden, yüzen, kürek çeken, ata binen, konser izleyen, tiyatroya- operaya giden, dans eden, tango yapan, heykel inceleyen, salıncakta çocuk gibi sallanan bir lider paylaşmakla biter mi?
O koşullarda son derece şık ve uyumlu giyinen, şıklığı dillere destan olan, özel bir giyim zevki bulunan, pelerinden eldivene, smokinden golf pantolona çok iyi taşıyan bir duruşa sahip olan bir lider yazmakla biter mi?
Köpeği olan, çocuklarla, gençlerle, kadınlarla fırsat buldukça sohbet eden! Cephede, askerle, komutanla, sokakta köylülerle, sofrasında şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla bir araya gelen bir gönül ve duygu insanı konuşmakla biter mi?
Cephelerden, savaş meydanlarından geldiği halde; “Ulusun hayatı tehlikede olmadıkça savaş bir cinayettir!” diyerek barışın önemine vurgu yapan! “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyerek bilim ve teknolojiyi işaret eden büyük önder yazmakla biter mi?
Âşık olan, şarkı söyleyen, ağacı kesmemek için koca köşkün yerini değiştirten, “Evde yiyecek kalmadı” diye mektup yazan annesine, “Bu para milli mücadelenin parasıdır, evdeki halıları satın” diye yanıt veren bir devrimci lider anlatmakla biter mi?
“Bana yeniden üniformamı giydirtmeyin” diyen, tarihin gördüğü en zorlu savaşlarda birinde; “Geldikleri gibi giderler!” diyebilen, kalbine kurşun yiyen, böbrek sancılarıyla kıvranırken, sancılarını pelerinine sarılarak gidermeye çalışan, cepheden ayrılmayan, tam 22 yılını cephelerde geçiren, yatağından çok siperlerde yatan, bir önder yazıp çizmekle biter mi?
Köyde, kırsalda, kentte, cephede savaş verirken ulusun gençlerini iyi yetiştireceğinden emin olarak cumhuriyeti çok güvendiği gençlere emanet eden, NUTUK yazarak hesap veren, akıl veren, yol gösteren, hedef belirleyen bir öncü yazmakla biter mi?
Devrim yasalarıyla mucizeler yaratan, bir toprağı vatan yaparak yalnız yoktan var ettiği ülkemize değil, geri kalmış mazlum milletlere de kurtuluş yolunu açan, ışık olan, yol gösteren, aldatan değil, aydınlatan büyük devlet adamı yazmakla biter mi?
Özetle! Sanat, kültür, spor, çocuk, çevre, ağaç, orman, hayvan, müzik, dans gibi her konuda söyleyecek sözü, sergileyecek tavrı olan, kan ve gözyaşı dökülerek kazanılan Kurtuluş Savaşı’nın büyük komutanı! Savaşların arkasındaki kanı, canı, özveriyi, gayreti hep dikkate alan, vicdan, insanlık, merhamet duygularını kimliğinde barındıran bir öncü ve önder yazmakla biter mi?
Sadece toplumu değil, bireyi de bağımsızlaştıran ve özgürleştiren sistemin adı olan, toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik dönüşümün adresi olan Cumhuriyetimizin kurucusu! Kadın özgürlüğü, sevgi, dostluk, insanlık, barış, akıl, bilim, çağdaşlık, sosyal devlet, hukuk devleti, laiklik derken ilk akla gelen ve tüm bunlarına altına imzasını atan Büyük Atatürk yazmakla biter mi?
Dünya tarihinin gördüğü en büyük lider, en büyük devrimci olan, 57 yıllık ömrüne sığdırdığı başarıların tarihte bir başka örneği olmayan, o zorlu koşullarda; “Savaşmaktan başka çare, kazanmaktan başka seçenek yoktu!” diyen bir komutan yazıp konuşmakla biter mi?
Bu ülkenin sesi, gözü, nefesi olan, toplumbilimci gibi, siyaset uzmanı gibi, uluslararası eğitim almış akademisyen gibi açıklayan, anlatan, yol gösteren, ufuk çizen, az zamanda çok ve büyük işler başaran ölümsüz bir lider yazmakla biter mi?
Bugünleri gören Büyük Atatürk Nutuk adlı başyapıtında diyor ki;
“Yemen çöllerinde kavrulup mahvolan Anadolu evlatlarının miktarını biliyor musunuz? Suriye’yi, Irak’ı muhafaza etmek için! Mısır’da barınabilmek için ne kadar insan kaybedildi biliyor musunuz? Ve netice ne oldu görüyor musunuz?”
Dört bir yanımız savaşla çevrili iken, Ortadoğu kan revan içinde iken! Bu anlamlı ve örnek alınması gereken sözlerin altındaki imza yazıp, anlatıp, konuşup paylaşmakla biter mi?
Her konuda yol gösteren, ufuk açan, derde deva- şifa-derman olan, mayaladığı sağlam Cumhuriyet hamuruyla bizi bugünlere getirip, yarınlara taşıyacak olan Aydınlanma Devrimi’nin kilit adı! 57 ciltlik dev eser! Yazdıkça, okudukça, anlayıp, anladıkça biter mi?