İyi bildiğimi sandığım konularda zaman zaman hafif atışmalara, ayaküstü de olsa mini münazaralara girerim. Hele de konu kadınsa, eğitimse, gençlikse! Veya beceriksizliğimiz vurgulanarak yok sayılıyorsak! Ya da gösterilen adres mutfak, istikamet evse! Kim tutar beni…
Bu durumlarda ve ortamlarda hemen sazı elime alır, başlarım döktürmeye! Nereden nereye geldik, daha ne kadar yolumuz var, daha ne gibi sınırları aşacağız gibi konu ve sorunlardan girip, her alandaki başarı ve maharetimizden çıkıp, örnekler vererek, kapanmayan yaralara ve erkek egemen bakışın yarattığı uçurumlara değinip dur durak bilmeden konuşurum. Çünkü hem haksızlık, hem ikna, imha ve algı yönetimi, hem de kadınlara yapılanlar ilgi alanım olduğu kadar, özellikle kadınların başarı öyküleri ve mücadeleleri beni hep büyülemiştir…
Kadınların gerçekleri ve öncelikleri…
2024’ün ilk 5 ayında 164, sadece Mayıs ayında 36 kadının öldürüldüğünü duyunca! Gazetelerin 3.sayfa haberlerine konu olabilen kadın cinayetlerindeki artışı görünce! Kadınlarımızı koruyamadığımız, şikâyetlerini ciddiye almadığımız, öldürülmelerine adeta göz yumduğumuz, şüpheli kadın ölümlerini önemsemediğimiz gerçeğiyle yüzleşince! Bu konunun çok daha sık yazılması gerektiğini düşünenlerdenim…
Kadınlar nedense hep yükseklerden, camdan, balkondan, otel odalarından, evlerinin pencerelerinden düşerek ölüyor! Sonra ne mi oluyor? Ya ailelerin ifadeleri ciddiye alınmıyor, ya dosyalar kapatılıyor, ya da “pişmanım” diyen, takım elbise giyerek mahkemeye çıkan bir süre sonra salıveriliyor.
Olan da! Bakışlarıyla konuşan, vefasını da, cefasını da gözleriyle yansıtan, her haliyle sahici, samimi olduğunu kanıtlayan kadınlara oluyor…
Olan da! Gözlerinde soru işareti içeren bakışlarla yere bakarak; “Yalvarmak, yakarmak, hesap sormak, söylenmek benim hayatımda yoktu, ama onda şiddet dâhil her şey vardı.” diyen kadınların hayallerine oluyor…
Olan da! Bitip tükenmeyen sorulara cevap vermek zorunda kalan, hep duyarlığının sınırlarında dolaşan, kâh gülümseten, bazen hüzünlendiren, ama vefa dolu, yalın bir duruş sergileyen kadınların yaşayamadıkları hayatlarına oluyor…
Bugünlük bu kadar kadın yeter deyip gelelim sıcak hava ve gergin siyasi ortamda içimize su serpecek, umudumuzu artıracak haberlere…
“İkinci Yüzyılın Eşiğinde Toplumsal Değerler ve Gençlik Araştırması” sonuçlarına göre çoğunluğu öğrenci olan; 15-24 yaş arasındaki gençler önceliklerini sıralarken; yüzde 71’i kendilerini Atatürkçü olarak tanımlamış. Gençler en önemli değerleri bağımsızlık, laiklik ve özgürlük olarak sıralamış. Öncelikli konu başlıkları ekonomi,
adalet ve liyakat olarak görülmüş, özellikle son yıllarda bilim ve eğitim başta olmak üzere yönetimin pek çok değerden uzaklaştığı söylenmiş.
Gençlere göre diğer başlıklar şöyle; Gelir düzeyi düştükçe, eğitimden memnuniyet seviyesinin de düşmesi. Kadın- erkek eşitliğinin bir türlü sağlanamaması, ifade özgürlüğünün olmaması, özellikle yöneticilerin daha hoşgörülü ve toleranslı davranması, güçlü bir ekonomik yapının olması, dünya çapında eğitime yer verilmesi, sağlık imkânlarına kolay erişilebilmesi ve adaletin bir an önce sağlanması…
Gençlerin saptamalarını, beklentilerini, eleştirilerini okuyunca bu karamsar ortamda hüzünlerim gitti, gençlere güvenim bir kez daha arttı desem! Bu da cumhuriyeti gençlere emanet eden Büyük Atatürk’ü bir kez daha haklı çıkarıyor diye ilave etsem olur mu? Bence olur! Çünkü!
Gel de hak verme gel de özleme…
Pişmanım dediği için, kravat taktığı için, yere bakarak konuştuğu için affa uğrayan kadın katillerini duyunca! Geleceğini göremediği için, iş bulamadığı için ülkesini ve ailesini terk edip giden gençleri görünce! Yandaş ve yanlı kurumlara gösterilen hoşgörü ve yaratılan imkânları okuyunca! Hukuksuzluk, baskı, dayatma, ben ne dersem o sarmalında ülkemizde olup bitenlere bakınca! Soruşturma, baskı, sansür, esip gürleme, gözdağı gibi aparatların giderek arttığına tanıklık edince! Gel de gençlere hak verme…
Gel de cumhuriyetin temel taşları olan eğitim ordusunu, eğitimde fırsat eşitliğini, yoksul çocukların okuyabildiği, kaymakam, genel müdür, heykeltıraş, orkestra şefi olmasını sağlayan eğitim sistemini ve eğitim düzeyini, karma eğitime akıtılan alın terini, Köy enstitülerinde uygulanan müfredatı, oradan yetişenlerin direncini, inancını, insan onuruna verilen değeri, bağımsızlık ruhunu besleyen damarları özleme…
Demem o ki; Yazım bitti, ama yazacaklarım bi türlü bitmek bilmedi…