MEB bi türlü hızını alamıyor ve durmadan el yükseltiyor. Bir yandan STK dediği tarikatlar ve cemaatlere eğitim kurumlarının kapısını ardına kadar açıyor, diğer yandan “ÇEDES” adı altında (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum!) çerçevesinde derslere imamları, vaizleri, kuran kursu öğrencilerini ve din görevlilerini sokuyor. Bir yandan “Tarih Yazan Çocuklar” projesi kapsamında pilot il seçilen kentlerde programlar yapıyor, Çevre Değerleri adı altında çocuklara mezarlık temizliği yaptırılıyor…
Tüm bunların altında yatan amacın ne olduğu ortada! Bakanın sözleri, açıklama ve yorumları ortada. Bunun adı anaokulundan üniversiteye manevi değerler adı altında dayatma, kuşatma, ben ne dersem o değil midir? Hayatımızdaki hakikatleri saptırmak yoluyla istenilen kıvamda bir gençlik yaratma çabası değil midir? Karma eğitime karşı çıkmasıyla da bilinen, mescitleri zorunlu kılarak ününe ün katan MEB’in planlı, projeli adımları değil midir? Cumhuriyetin ikinci yüzyılına çağın gerektirdiklerini araştırarak yapmak yerine, ayrıştırarak girme planları değil midir?
Anımsanması ve unutulmaması gereken ne çok şey var…
Ülkemizde ilkokuldan üniversiteye 27.5 milyon öğrenci var. MEB’in kadrolu öğretmen sayısı 1.2 milyon. Bu sayının 49 bini Din kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni. PİSA 2023’te ülkemizdeki 15 yaşındaki çocukların yüzde 98’inin okuduğunu anlamadığını açıklıyor. Durum bu iken MEB’in STK’ları ne güne duruyor diye sormalı mı?
YÖK verilerine göre ülkemizde 81 hukuk fakültesi var. 77 bine yakın öğrenci var, 4200 civarında akademisyen görev yapıyor. Ancak inanması zor ama gerçek olan ilginç bir uygulama var. Hukuk fakültelerinin çoğunda; ziraatçı, iktisatçı, işletmeci, maliyeci, kütüphaneci, ilahiyatçı hatta tıp mezunu yöneticiler ve idari kadrolar var! Şaşırtıcı ama gerçek!
Ülkemiz bir alanda daha tarih yazmış. Yabancı öğrenciye sınavsız üniversite şansı tanıyarak, 1000 dolarla 35 bin dolar arasında fiyat biçerek, yabancı uyruklu öğrencilere diploma vermeye başlamışız! Bugüne kadar ülkemizden eğitim alan öğrenci sayısı ise yıldan yıla artarak 971 bini bulmuş.
Bu arada yüksekokullara kayıt yaptıran 730 bin öğrenci ekonomik nedenlerden ötürü okuldan ayrılarak eğitimin dışına çıkıp iş aramaya başlamış. MEB kadın yönetici oranını yüzde 10 olarak açıklamış. (daha ne olsun gibi!)
Tıpta durum; 15 yılda 48 tıp fakültesi açıldı, öğrenci sayısı 2 yılda yüzde 100 arttı, yurtdışına hekim göçü hızlandı. Bunun başlıca nedenlerinden biri ya da ilki sağlıkçılara yönelik şiddet olarak kayıtlara geçti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi nöroloji uzmanı profesör kalkıp “MS hastalığının Allah’ın cezası olduğuna güçlü bir şekilde inanıyoruz!” dedi?
Konu önemli ve ivedidir!
Türk üniversiteleri dünya sıralamasında alt sıralarda bile değil. İlk 100’ü geçtik, ilk 500’de bile yokuz artık. Küresel ve bilimsel gerçekler ülkemiz adına pek çok alanda alarm veriyor. Dolaylı ya da dolaysız koruma kalkanlarıyla, kurgulayarak, tasarlayarak atılan adımlarla, ben yaptım oldu mantığıyla, ahlaki, vicdani, insani duruş yerine, siyasi bakış ve politik amaçlarla gelinen nokta şaşırtıcı mı? Sizce?
Akıl, bilim, özgürlük derken! Ülkemiz yine “Ekonomik Özgürlük İndeksinde” 180 ülke arasında 104.olarak Senagal, Namibya ve Gambiya’nın gerisine düşmüş.
Diğer üniversitelerimizde durum nedir, buna yakın olduğu muhakkak! Bu durumda ve tam da burada durmak ve iki kez düşünmek şart! Örneğin İzmir Bornova Anadolu Lisesi (BAL) kampüsüne Suriyeliler için anaokulu yapmaya kalkan zihniyet üniversitelere uzmanlık dışı yönetici atamış, kişiye özel konum ayarlanmış, adrese dayalı kadro açmış, Fen lisesini sosyal bilim öğretmenleriyle doldurmuş şaşırtıcı mı? Yorumsuz…