İnatlaşmayla, dayatmayla, sindirme girişimleriyle, ayrıştırıcı gözle, parmak sallamalarla, ayar çekmekle istikrar sağlandığı sanılsa da sağlanamıyor. Yenilgilerin, hayal kırıklıklarının, tökezlemelerin sonu gelmiyor. Aynı sözler verilmeye, aynı planlar uygulanmaya, uçuk projeler açıklanmaya, yeni hedefler havada uçmaya, farklı stratejiler, yepyeni taktikler, siyasetteki vitrin değişikliği devam ediyor ama toplumsal rahatlama sağlanamıyor. Sonunda ne mi oluyor? İpin ucunu kaçırmamak için daha ihtiyatlı, dikkatli, tedbirli, temkinli olmak gerekiyor. Bu net, bu kesin, bu ortada…
İnsan hakları, yolsuzluklar, yoksullaşma, kadın-erkek eşitsizliği, ekonomik kriz, dövizdeki tırmanış had safhada. Demiryolları, limanlar, hava yolları, fabrikalar, madenler, kupon araziler, yeşil alanlar satılmış. Türkiye tarım ülkesi olmaktan çıkarılmış. OECD ülkeleri içinde gelir dağılımı en bozuk ülkelerden biri olmuşuz. Bu net, bu açık, bu ortada…
Geniş anlamda iflaslar artıyor, ekonomi allak bullak, tarım çökme noktasında, yoksulluk önlenemiyor, eğitimli genç işsizlik artıyor, başta doktorlar olmak üzere her gün artan beyin göçü, yüksek enflasyon, Mayıs’ta 40 kadının daha cinayete kurban gitmesi! 600 milletvekilinden 121’i kadınken, olup bitenler ortada iken sorunların ne kadarı gündeme taşınıyor ya da taşınacak? Bekleyip görelim…
Siyaset için ilke, ideoloji, program, bilinç, kadro, örgüt denir ya!
Geniş tanımlı işsiz sayısı 8.3 milyon. Ne eğitimde, ne istihdamda olan gençlerin oranı yüzde 24.2. Matematik sorularının yüzde 76’sını çözemeyen öğrenciler varken ve artarken! Yukarıda yazılanların hangisi siyasetçilerin umurunda?
Giderek daha da yoksullaşıyoruz. Kadınların sosyal, siyasi, ekonomik hayata katılımında hedeflerin çok gerisindeyiz. TÜİK’e göre ailelerin yüzde 30’u yoksulluk sınırının altında. Deprem bölgesinde ailelerin hala yüzde 89’u deprem endişesiyle yaşıyor. Daha önce de yazmıştım. Geçiyorum!
Esas konu budur ki; Siyasi aktörlerin ekonomik, sosyal, kültürel konulardaki politikaları projeleri nelerdir bilinmeden, daha sert, daha çetin tartışmalara tanık olacağız. Ne olacak bundan sonra derseniz? Görüntüdeki yenilere ve yenilenmeye rağmen eski tas eski hamam deriz.
Ürettiğinden çok üreyip tüketen, ihracattan çok ithalata yönelen ülkemizde; Yasakların, sınırların, baskıların olmadığı özgür ve demokratik bir ortam hayal ötesi deriz…
Vitrin mi, konu mankeni mi, dekor mu oldukları bile belli olmayanların, koltuğa yapışıp kalma sorumluluğundan bi türlü caymayanların(!) büyüklük duygusu mu, ego mu, benden sonra tufan mı, hepsi mi diyenlerin bol olduğu bir ülke deriz…
Sosyal ve kültürel değişim kadar, kırıp dökmeden, tartışmalara girmeden, duygusal davranmadan, yeni başlangıçlar yaparak siyasi söylemleri “ben” olmaktan çıkararak koltuk değişimi şart deriz...
Sabır ve zaman diyenlere karşılık! Hayallerinin peşinde mücadele ederken engellerle karşılaşan, sorularına yanıt alamayan, sorunlarına çare bulunmayan, duygusal göçlerini çoktan başlatanların giderek arttığı gününüzde bu da siyasilerin ayıbı olsun deriz…
Kutlama notu! Sucuğun kilosu 659 TL, etin kilosu 500 TL olmuş, açlık sınırı 12 bin TL’yi aşmış. Hayat Pahalılığı Raporuna göre dünyada fiyatların bir yılda en fazla arttığı kent İstanbul olmuş. Özellikle de kiralardaki artış İstanbul’u 95 sıra yukarıya taşıyarak dünyanın zam şampiyonu ilan etmiş. Yine manşetlerdeyiz! Az şey mi?
Gurur notu: BM tarafından düzenlenen “Uluslararası Yaşanabilir Topluluklar Ödülü” dünyanın yaşanabilir üçüncü kenti seçilen Eskişehir’e verilmiş. Kenti bu düzeye getiren belediye başkanı Yılmaz Büyükerşen; “Bu ödül Eskişehirlilere yaşamaktan gurur duydukları bu kente verilmiş bir ödüldür. Gurur hepimizin!” şeklinde açıklama yapmış. Keşke Yılmaz Başkanın bu başarısı bulaşıcı olsa…