FESTİVALLERDE YİNE SINIFTA KALDIK!
Gastronomi dünyamız 2022 yılını yine dolu dolu geçirdi.
Neredeyse her ilde hatta ilçede bir festival ya da etkinlik düzenlendi.
Gastronomi profesyonelleri ve gönüllüleri festivalden festivale, etkinlikten etkinliğe, fuardan fuara, organizasyondan organizasyona koşturmakla geçirdi koca yılı.
PEKİ BU KADAR KOŞTURULDU DA NE ELDE EDİLDİ?
Bu sorunun cevabı harcanan emeğin yanında inanın incir çekirdeğini doldurmayacak boyutta.
O zaman insanın aklına şu soru geliyor: daha önemli çıktılar elde edecek işlere neden imza atılmıyor ?
Bu sorunun pek çok cevabı var.
Birincisi herkesin bir festivali varsa benim de bir tane olsun yaklaşımı.
İkicisi şehirler hatta ilçeler arası yaşanan rekabet.
Üçüncüsü etkinliklerin yarattığı ekonomi.
Dördüncüsü basında yer alan haberlerden elde edilen popülarite.
Bu cevaplara benzer daha birçok gerekçe sayabilirim.
Dikkat ederseniz hiçbiri sektöre değer katmaya yönelik değil.
Neredeyse tamamı popülist çıktılar elde etmeye yönelik.
Hal böyle olunca da; ne organizasyon kalitesine, ne içeriğe, ne de yaratacağı katma değere bakılıyor maalesef.
Sektöre değer katan organizasyon sayısı maalesef iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az sayıda.
Bu nedenle neredeyse tüm organizasyonlar adeta bir panayır havasında geçiyor.
Konserler düzenleniyor, pazar yeri havasında derme çatma stantlar açılıyor, yarışma adı altında kişilere ödüllerin verildiği etkinlikler düzenleniyor ama bölge ya da şehir gastronomisine katma değer yaratacak, fikir üretecek nitelikte etkinlik neredeyse hiç yapılmıyor.
Bu yaklaşımı gören gastronomi profesyonelleri ve gönüllüleri de kendilerini yavaş yavaş bu organizasyonlardan uzaklaştırıyor.
Onların bu ortamdan çekilmesi sektörün itibarına zarar veren kişilerin bu alanlarda boy göstermesine ve daha da önemlisi zaman zaman başrol oynamalarına neden oluyor.
Sonuçta ülkemiz gastronomisi zarar görüyor.
Yukarıda saydığım nedenlere ve yaklaşımlara bağlı olarak yapılan en önemli hatalardan biri de tarih seçimi. Aynı tarihlerde yapılan o kadar çok organizasyon var ki insan harcanan emeğe de paraya da üzülüyor.
Yıllardır İstanbul’da aynı tarihlerde iki gıda fuarı yapılıyor. Bu fuarların olduğu tarihlerde yine İstanbul’da festivaller ya da organizasyonlar yapılıyor. Pandemi öncesinde aynı hafta içinde iki fuar ile eşzamanlı üç festival yapıldığını gayet net hatırlıyorum.
Bu yıl Eylül ve Ekim aylarında en iddialı ve başarılı festivallerle aynı tarihte iddialı olduklarını söyleyen şehirlerimiz festivaller yaptılar. Doğal olarak sektörel hedef kitle erişiminde sıkıntı yaşadılar. Sürekliliği olan başarılı organizasyonlara sektör profesyonelleri öncelik verdi ya da iki şehre de yetişmeye çalıştılar.
Peki kim kazandı?
Cevap hiç kimse.
Son örneğini geçtiğimiz hafta yaşadık. Türkiye’nin gastronomi alanındaki tek uluslararası markası olan “Gastromasa” İstanbul’da yapılırken aynı tarihte gastronomide iddialı olmaya gayret eden başka bir ilimizde yine bir festival organize edildi. Madem iddialı olmak istiyorsunuz sadece Türkiye’nin değil dünyanın dikkatle takip ettiği böylesine güçlü bir marka ile aynı tarihte neden bir organizasyon yapıyorsunuz? Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum ve bu yaklaşımla yapılan organizasyonlara gerçekten çok üzülüyorum.
Bu işe artık devlet bir dur demeli diye düşünenlerdenim.
Nasıl fuar yapmak için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden belirli yeterlilikleri sağlayan fuar şirketleri izin alıp, yayınlanan takvime göre fuarlarını yapıyorsa; festivaller için de Kültür ve Turizm Bakanlığı bu işe el atıp bir sistem oluşturmalı. Tarihin belirlenmesinden içeriğine, organize edecek kurumdan destekleyenlere kadar bu iş artık bir düzene oturtulmalı.
Kısacası her aklına gelen veya sabah erken kalkan kişi ya da kurum istediği tarihte, istediği yerde ve istediği içerikte festival yapamamalı.
Haftaya görüşmek üzere…