Öncelikle pek çok kişi elinden geleni hatta elinden gelenin fazlasını yaptı ve yapmaya da devam ediyor.
Hepsine şükranlarımı sunuyorum.
Peki yapılanlar yeterli mi?
Tam olarak değil.
Kısmen çözüm ürettik ama yetmedi.
Yapılacak daha çok şey var.
Yine aynı soruyu soruyorum kendime
Neler mümkün?
Aklıma gelen ilk cevap
Bölge halkının yıllardır sahip çıkarak bugünlere taşıdığı tarihsel ve kültürel değerleri yaşatarak geleceğe taşımak için yapabileceğimiz pek çok şey var.
Kültürel mirasların yok olmamasını, unutulmamasını sağlamak ve gerekli tedbirleri almak.
Bu kadim Anadolu mutfak kültürüne karşı olan borcumuz.
Yapmamız gereken ise bu mutfak kültüründe önemli bir yere sahip olan aralarında Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Diyarbakır, Malatya ve Antakya’nın bulunduğu şehirler yeniden inşa edilirken köklü geçmişlerinden gelen mirasın sürdürülebilirliğini sağlamak.
Aksi takdirde sahip olduğumuz zenginliği geleceğe taşıma şansımızı olmayacak.
Peki bunu yapmaya çalışırken önceliğimiz ne olmalı?
Her şeyden önce bu şehirlerde hala hizmet veren yerel üretici ve işletmelerin ayakta kalmasını sağlamalıyız ki onlar şehirlerine umut olsun.
Onlara sağlanacak destekle yaratılacak kaynak, gastronomik zenginliğimizin en önemli parçalarını oluşturan bu şehirlerin eko sistemini harekete geçirsin.
Böylece yapılan yardımların katma değerinin de artırılmasına ve sürdürülebilirliğine katkı sağlanabilsin.
Sonrasında ise
Hiç vakit kaybetmeden yıllardır bu şehirlerde hizmet veren
Ancak bu büyük felakette hasar görüp yok olma noktasına gelen işletmelerin sahiplerinin başka şehirlere göç etmesine engel olarak
Sahip oldukları kültürel mirası yaşatmaları için kaynak sağlamak olmalı.
Tabii ki bu söylemesi kolay
Ama uygulaması pek de o kadar kolay olmayan seçenek.
Çünkü bu işletmeler sahipleri ve çalışanlarıyla çok büyük bir travma yaşadılar ve yaşamaya da devam ediyorlar.
Yaşadıkları yıkım ve aldıkları hasar ile karşılaştıkları enkazın dışında
Bazıları kurucularını ve sahiplerini,
Bazıları çalışanlarını,
Bir çoğu her ikisini ve neredeyse tamamı yakınları ile dostlarını kaybettiler.
Maddi kayıpların yanında yaşadıkları bu tarifi imkansız manevi kayıplar onları her şeyden vazgeçme noktasına getirdi
Bu psikolojiden çıkmaları hiç de kolay değil, ama sağlanacak desteklerle imkansız da değil.
İşte bizlerin sorumluluğu da tam bu noktada başlıyor.
Bölgeye ve şehirlere sağlanan yardımları sürdürülebilir kılarak uzun dönemli planlamalıyız.
Ve onları yeniden gastronomi eko sitemine dahil etmeliyiz.
Çünkü bunları yapamazsak Anadolu mutfağının en önemli zenginliğini oluşturan ve farklı yemek kültürlerinin temsilcisi olan işletmeler sahip oldukları kültürel hafızayı da yanlarına alarak başka şehirlere götürecekler ya da kepenklerini bir daha açmamak üzere kapatacaklar.
Biz de sahip olduğumuz gastronomik mirası, değerleri ve hafızayı kaybedeceğiz.