Görülen o ki yeme içme sektörünün bir bölümü içinde durum pek farklı değil.
Cumartesi günü erişim yasağının kalktığı saatten itibaren yapılan paylaşımlarda bunu görmek mümkün. 8 gün takipçileriyle bir şeyler paylaşamamak bu kitle üzerinde ciddi bir mutsuzluk ve özlem yaratmış. Yasak kalkar kalkmaz “Oh be kavuştuk!”, “Gözümüz aydın”, “Nerede kalmıştık!” gibi paylaşımlar anında ekranlara düşmeye başladı.
Anladım ki 8 gün gerçek hayatta çok kısa olsa da sanal dünyada çok ama çok uzunmuş. Şimdi yaşadığımız değişimi ve onun bizim hayatımızda neler değiştirdiğini çok daha iyi anladım.
Artık avuç içi kadar bir alanda yaşayan ciddi bir çoğunluk var. O daracık alana sığan sonsuz dünyaya erişemedikleri anda adeta kör olduklarını düşünüyorlar.
Çünkü o alanda sahip oldukları özgürlüklerin avuçlarının içinden kayıp gittiği hissine kapılıyorlar. Ve bu onları çok ama çok mutsuz ediyor. Son iki hafta bunu çok net gösterdi.
Tabii ki istediğin an kendini istediğin gibi ifade ettiğin bir alana, senden kaynaklanmayan bir neden yüzünden erişememek hoş değil. Ama bu alanın hayatın bu kadar vazgeçilmez bir parçası haline gelmesi de çok iyi analiz edilmeli.
Dünyanın, teknolojinin ve iletişimin bu kadar değiştiği ve hızlandığı bir ortamda bunu çok iyi anlamak gerekiyor. Çünkü hala bu alanın esiri olmayan ciddi bir kitle de var.
Mobilitenin ve internetin avcumuzun içine sığdırdığı bu dünya belli bir yaşın üzerindeki grubu gençler kadar mutsuz etmedi. Onların da hakkını teslim etmek lazım. Ama 7’den 77’ye kadar oldukça geniş bir kitleyi etkilediği de kesin.
INSTAGRAMSIZLIK NELERE SEBEP OLDU?
Pek çok kişi sosyal medyaya merhaba dediği ilk mecra olan Facebook’u yeniden keşfetti. Aynı pandemide ev hayatını yeniden keşfettiğimiz gibi. Instagram’a erişemeyenler bol bol kitap okuduklarını söyledi.
Bunu öğrenince dünyanın en az okuyan toplumlarından biri olduğumuzu düşünerek, keşke biraz daha kapalı kalsaydı demekten kendimi alamadım.
8 günlük kısacık sürede Instagram kapandığı için düğününü erteleyenler, tatil planlarını iptal edenler olduğunu duyunca inanmak istemedim.
Bu kadar da olmaz dedim. Ama sektördeki dostlarımdan, müşteri sayısında az da olsa bir gerileme gözlemlediklerini hatta gelen müşterilerin paylaşım yapamadıkları için daha az sipariş verdiklerini duyunca istemesem de inandım.
TEHLİKE ÇANLARI KİMİN ÇALIYOR!
Bu da gösteriyor ki yeme içme dünyasındaki müşterilerin önemli bir bölümü keyif aldıkları, beğendikleri ya da lezzetli olduğu için bir yere gitmiyorlar.
İnsanlar sadece orada olduklarını, ne yediklerini, ne içtiklerini, kiminle birlikte olduklarını, hatta kimin ne yediğini göstermek istiyorlar. Gösteremeyince yediklerinden, içtiklerinden ve gittikleri yerlerden zevk alamıyorlar. Kısacası onlar için hayattın tadı tuzu kaçıyor. Neyse yasak bitti, hayat yeniden renklendi diye çok sevinmeyin.
Çünkü aman müşterinin tadı tuzu kaçmasın. Müşteri velinimettir!
Onların istediklerine uygun menüler yapalım diye düşünenlerin sayısı giderek artıyor. Son yasaklı dönem bu oranı daha da arttıracak diye düşünüyorum. Bu da sektörün tadını tuzunu fazlasıyla kaçıracak.
Çünkü son dönemde işletmelerin bir bölümü sosyal medya kullanıcılarının paylaşımlarına göre menü dizayn etmeye başladı. Bence son dönemde sektörü tehdit eden tehlikelerden biri de bu!
Sahip çıkmamız gereken değerlerden yavaş yavaş uzaklaşıp, popüler kültürün öne çıkardığı değerlere hızla yaklaşacağız. Kısacası lezzetten uzaklaşıp, beğeniye (like) odaklanıyoruz.
Yakın gelecekte bazı işletmelerin menülerinin sadece iyi fotoya uygun seçeneklerden oluştuğunu görürseniz sakın şaşırmayın.
İYİ Kİ!
Evet sektörün bir de iyi ki varlar dediğim işletmeleri var.
Onlar hala bu döngüye girmediler. Uzak durmaya da özen gösteriyorlar. Ve sayıları da azımsanmayacak oranda.
Bardağın dolu tarafından bakınca onları görebiliyorsunuz. Dilerim iyi ki varlar dediğim işletme sayısı hiç azalmaz.