Fast-food zincirlerinden tutun da “pratik atıştırmalık” adı altındaki dev paketlere kadar her şeyin içi bilinmeyen katkı maddeleriyle dolu. Yani kısaca ultra işlenmiş gıdalar bizi sarıp sarmalıyor ve kaçınılmaz bir tüketim bağımlılığı yaratıyor.
Bir yanda doğal gıdalar, diğer yanda ultra işlenmiş, içerikleri kimyasal maddelerle bezenmiş ürünler. Günlük yaşantımızın her anında yanımızda olan bu gıdalar, sağlığımızı bir tehdit gibi çevreliyor.
“Ultra işlenmiş” kavramı, kulağa teknik bir terim gibi gelse de aslında her market ziyaretimizde farkında olmadan alışveriş sepetimize kattığımız şeyleri ifade ediyor. Birçoğumuz ultra işlenmiş gıdaların sadece bir tercih olduğunu düşünebilir.
Ancak işin derinliğine baktığımızda, bu ürünlerin yüksek miktarda şeker, tuz, doymuş yağ ve çeşitli katkı maddeleri içerdiğini ve asıl amacının tüketiciye “lezzet” vermek yerine “bağımlılık” yaratmak olduğunu görebiliriz.
Gıda sektöründe “daha ucuz, daha hızlı” ilkesine bağlı kalınarak üretilen bu ürünler, doğal besinlerle kıyaslandığında besin değerlerini büyük ölçüde kaybediyor.
Yani yediğimiz şeylerin karnımızı doyurduğunu sanıyoruz; oysa vücudumuz ihtiyaç duyduğu besinleri değil, kimyasallarla takviye edilmiş tatları alıyor.
Özellikle çocuklar için ultra işlenmiş gıdaların yarattığı tehlike büyük. Raflardaki rengârenk ambalajlar, cazip lezzet vaatleri ve alışkanlık oluşturan katkı maddeleri, çocukların doğallıktan uzaklaşmasına ve adeta bu ürünlere bağımlı hale gelmesine neden oluyor.
Bu bağımlılık, sadece bireysel sağlığı tehdit etmekle kalmıyor, uzun vadede toplumun genel sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturuyor.
Kalp hastalıkları, diyabet, obezite ve birçok kronik hastalık, ultra işlenmiş gıdaların aşırı tüketiminden kaynaklanabilecek risklerin başında geliyor.
Bu ürünlerin içeriklerine baktığınızda, tanıdık olmayan bir sürü kimyasal isimle karşılaşmanız olası.
Sözde “doğal aroma” adı altında, laboratuvarlarda üretilen tatlandırıcılar; “muhafaza edici” denilen koruyucular ve raf ömrünü artıran katkılar...
İşte tüm bu bileşenler, ürünün raflarda uzun süre taze kalmasını sağlıyor ancak bizim için ne kadar sağlıklı olduğu konusu belirsiz.
Bir gıda ürünü, bu kadar çok işlemden geçerek soframıza geliyorsa, ona “gıda” demek ne kadar doğru?
Toplum sağlığını korumak adına, bu tür ürünleri tüketim alışkanlıklarımızdan çıkarmak büyük bir adım olacaktır.
Öncelikle etiket okuma bilincini geliştirmek ve içerikleri incelemek çok önemli. Şeker, tuz ve yağ oranı yüksek, katkı maddesi bol ürünler yerine, doğal besinlere yönelmek sağlıklı bir toplum inşa etmek adına kritik bir adım.
Ayrıca gıda sanayisinin bu tür ürünleri “sağlıklı” ya da “light” adı altında sunmasına karşı daha sıkı denetimler ve caydırıcı yasalar getirilmeli.
Sofralarımızdaki gıdaların doğallığa en yakın halde tüketilmesi, toplum sağlığı için en büyük kazanımlardan biri olacaktır.
Günümüz şartlarında “gerçek gıda”yı seçebilmek, sağlığımızı ve geleceğimizi güvence altına almak demektir.
Ultra işlenmiş gıdalara "dur" diyelim, doğal tatları yeniden sofralarımıza davet edelim.