Cumhuriyet’in 2’nci yüzyılına Cumhuriyet karşıtlarının yönettiği Türkiye’de giriyoruz! Cumhuriyeti Bayramını kutlamamak için bin bir bahane arayan, aded yerini bulsun diye göstermelik kutlamalara bile tahammül edemeyen, Filistin olaylarını bahane ederek kutlama etkinliklerini adeta yasaklayan iktidara rağmen bayramımızı kutluyoruz. Alanları, salonları dolduruyor, evlerimizi, işyerlerimizi bayraklarla süslüyor, Cumhuriyeti’nin 100’ncü yılından 2’nci yüzyıla girişini kutluyoruz.
İmparatorluğu’muzun bir parçası olan Filistin topraklarında ırkçı, inanç istismarcısı İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu, çoluk, çocuk, genç, yaşlı demeden insanları ve tüm canlıları katlediyor.
Hitler’in Yahudilere yaptıklarının aynısını O da Filistin’lilere yapıyor. İslami referanslarla İsrail’e karşı savaşan bir başka inanç taciri Hamas İsrail’e bu zemini de yine inançtan beslenen, dinden geçinen Hamas sağlıyor.
Hamas veya resmi adıyla İslami Direniş Harekatı nasıl bir örgüttür? Seçimle belirlenen Filistin Ulusal Yönetimi Parlamentosu’nda çoğunluğu elinde tutan sözde İslamcı Filistin’li paramiliter sünni örgüttür. Oysa Filistin halkının tamamı Arap olmadığı gibi Müslüman da değildir!
Filistin Devleti Başkanı Mahmud Abbas Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurucularındandır.
Bati Emperyalistleri, Netanyahu’nun katliamlarına zemin hazırlayan Hamas Terör Örgütü‘nü bahane ederek yaptıkları açıklamalar ile açıktan bu katliamları destekliyorlar.
AKP İktidarı da bu olayları bahane ederek Cumhuriyet kutlamalarını kendi iktidarlarının propagandasına çevirmeye çalışıyor.
2’nci yüz yılına girdiğimiz Cumhuriyeti içine sindiremeyenler; 'Türkiye Yüzyılı' demek suretiyle Cumhuriyet’in 100’cü yılı kutlamalarını değersizleştirmeye kendi başarısı gibi göstermeye çalışıyorlar.
Bu amaçla, Sayın Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla, İsrail'in bombaladığı Gazze'de yaşamını yitirenler için 3 günlük milli yas ilan edildi.
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda AKP tarafından ‘’Büyük Filistin Mitingi’’ yapıldı. Bu mitingin İsrail- Filistin çatışmalarında Filistinlilere ne faydası olacak? Önce taraflara itidal tavsiyesi. Sonra arabuluculuk önerisi. Bunlar olmayınca da sanki İktidardaki bir parti değilmiş gibi adeta bir sivil toplum kuruluşu gibi miting düzenlemek ne kadar gayri ciddi!
Elbette ki Nenyahu’nun bu vahşetini şiddetle kınıyor bu amaçla gösterilen çabaları destekliyoruz. Ama, yıllardır terörden şikayet eden ve bunu milli bir politika haline getiren Türkiye’nin terör örgütü olduğu bir çok demokratik ülke tarafından kabul edilen Hamas’ı desteklemesi ve hatta ‘’terör ögütü değil’’ demesi ülkemiz çıkarlarına uygun değildir.
Devrim, bir toplumun yaşamında önemli işlevi olan kurumların hızlı ve geniş kapsamlı bir biçimde tamamen değiştirilmesi ya da yenileştirilmesi, yeniden biçimlendirilmesi ya da belli bir alanda birdenbire gerçekleşen kökten değişiklikler demektir.
Atatürk devrimleri ise; çağın gereksinimlerine ve ülke gerçeklerine; fikri, bilim, teknik ve gelişen dünya koşullarına her alanda uyum göstermeyen kurum, yaşam biçimine ve uygar dünyaya uyum gösterme düzenlemeleridir. Bu düzenlemelerde milletin iradesinin tecelli ettiği TBMM’de çıkartılan kanunlarla yapılmaktadır.
Kurum ve kuralları çağa uygun olmayan bir toplumun fertleri de gelişmelere ayak uyduramaz. Eğitimsiz, yoksul ve çağın değerleri ile tanıştırılmayan bir halktan ilerleme beklenmez.
Atatürk Devimleri aşağıda kısaca özetlenmiştir:
- Saltanatın Kaldırılması. 20 Nisan 1920 göreve başlayan TBMM 1 Kasım 2022 tarihinde yani daha Cumhuriyet ilan edilmeden önce Saltanatı kaldırmıştı. Sevr Antlaşmasını imzalayan, İstanbul’u İşgalcilerle birlikte yöneten, Kurtuluş Savaşı Kahramanlarına idam fermanları çıkartan Saltanat ve mensuplarının tasfiye edilmesi gerekiyordu ve bu yapıldı.
- Cumhuriyet’in ilanı. 29 Ekim 1923 Tarihinde Cumhuriyet ilan edildi. Kurtuluş Savaşı’nı TBMM adına yürüten hükümetin bakan ve başbakanları ayrı ayrı TBMM tarafından seçiliyordu. Bu durum yönetimde etkin ve hızlı hizmet üretme önünde engeldi. Zaten Mustafa Kemal Samsun’a çıktığı günden beri Cumhuriyet yönetimi görüşünü ifade etmekteydi. 28 Ekim gecesi yakın arkadaşları ile cumhuriyet konusunu tartıştı. İsmet İnönü ile birlikte o gece, Devletin niteliğinin cumhuriyet olduğunu düzenleyen bir Anayasa teklifi hazırlayıp izleyen günde teklif TBMM’ye sunuldu. Teklif oybirliği ile kabul edilerek kanunlaştı. 29 Ekim 1923 günü Hem Cumhuriyet ilan edildi hem de Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı olarak oybirliği ile seçildi.
Halifeliğin Kaldırılması. Sıra gelmişti Halifeliğin Kaldırılmasına Padişah Vahdettin’in İngiliz gemisiyle yurtta ayrılması ile boşta kalan Halifeliğe Abdülmecit getirilmişti. Eski düzen temsilcileri ve bizatihi Abdülmecit bundan güç alarak havalara girmişlerdi. Bu işin de halli gerekiyordu. Bu amaçla 3 Mart 1924 tarihinde Saltanattan sonra Halifeliğin de sürekli bir sorun yaratacağı cumhuriyet yönetim biçimi ve laiklikle çelişeceği nedeniyle kaldırıldı.
- Şapka Ve Kıyafet Kanunu. 25 Kasım 1925 tarihinde çıkartılan Kanunla Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun çıkarıldı. Bununla halkını her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için değişikliklerden birisi de dış görünüşü modern hale getiren kıyafet devrimidir. 25 Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başına şapka giyip, 'Buna şapka derler'; diye halkı şapka giymeye özendirdi.
- Tarikatların Kaldırılması Tekke Ve Zaviyeyerin Kapatılması. 30 Kasım 1925 tarihinde Tarikatlar, Tekke ve Zaviyeler Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde din konularıyla ilgilenen saygın kurumlardı. Şimdilerde olduğu gibi, Osmanlı’nın son zamanlarında siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkar peşine düşmüşlerdi. Saygınlıkları da giderek azalıyordu. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkıştılar. Menemen Olayı ve bazı şerri ayaklanmalar bu konuda bardağı taşıran damla olmuştu. Bunun üzerine Mustafa Kemal; ‘'Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız.' Diyerek çıkartılan yasa ile Tarikatlar ve tekke ve zaviyeler kapatıldı.
- 17 Şubat 1926 Tarihinde Medeni Kanunun Kabulü. Osmanlı Döneminde hukuk işleri din kurallarına göre yönetilmekteydi. Tanzimat’tan sonra hukuk alanında kısmi modernleşmeye gidildi. 1869 – 1876 yılları arasında medeni ve eşya hukuku alanında yeni düzenlemelere gidildi. Bu amaçla, Mecelle-i Ahkam-ı Adliyye hazırlanarak yürürlüğe girmişti. Mecelle ile bazı yenilikler getirilmekle birlikte, kişilerin hak ve borçları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç verme gibi kişi ilişkilerini düzenleme açısından, gerçek bir Medeni Kanun sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medenî Kanunu örnek alınarak yeni bir Medeni Kanun hazırlanarak yürürlüğe konuldu. Diğer bazı yasalar ve ceza hukuku alanındaki boşlukları gideren Ceza Kanunu da kabul edilerek 1 Mart 1926 Tarihinde yürürlüğe konuldu.
- Laikliğin Kabulü. Saltanatın, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruldu. Tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yer alan ‘’Türkiye devletinin dini İslam'dır’’ hükmü tartışma yaratıyordu. TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları ‘’vallahi’’ sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki ahkamı şeriyenin tenfizi yani şeriat hükümlerinin yürütülmesi düzenlemesi de Anayasa'dan çıkarıldı. İbadetlerin kendi dilleriyle yapmaları düzenlemesi yapıldı. 3 Şubat 1928 Tarihinde hutbelerin Türkçe okunmasını, 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasa'nın 2’nci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.
- Kadın Haklarının Tanınması. Osmanlı’da kadının hiçbir toplumsal, siyasal ve medeni haklardan yararlanma hakkı yoktu. Medeni Kanun'la verilen hakların yanında bu kez de 1930 da belediye seçimlerinde, 1933 de Köy Kanununda yapılan değişiklikle muhtar ve ihtiyar heyeti seçimlerinde 5 Aralık 1934 yılında ise Anayasada yapılan değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme hakları verildi.
- Takvim, Saat Ve Ölçülerde Değişiklik Yapılması. Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı takvim, saat, sayı ve ölçüleri kullanılmaktaydı. Hafta tatillerinin cuma günü olması, takvimin başlangıcı hicri takvim esas alınması, sayı olarak eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, endaze, vb. ölçülerin kullanılması, aynı coğrafyada ekonomik ve ticari hayatta en çok ilişkide bulunduğumuz ülkeler arasında uyumsuzluklar yaratıyordu. Halkımız ile Batı toplumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlükler yaratan bu sorunlar 26 Aralık 1925'te miladi takvimin kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alafranga saatin kabul edilmesi, 23 Mart 1931'de çıkarılan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gibi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkeleriyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu.
- Soyadı Yasasının Kabulü. 21 Haziran 1934 Tarihinde Soyadı Kanunu çıkarıldı. Böylece gerek günlük yaşamda gerekse Devlet ile kişiler arasında yarattığı güçlük ve karışıklıkların önüne geçilmiş olundu. Çıkan Yasa ile her Türk vatandaşı kendine uygun bir soyadı almakla yükümlü kılındı. Aynı şekilde 24 Kasım 1934'te yasa ile de TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi.
- Eğitim ve Öğretim Devrimi. Osmanlı toplumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun eğitim ihtiyaçlarını karşılamıyordu. 3 Mart 1924'te çıkartılan Kanunla Öğretimin Birleştirilmesi kabul edildi. Buna göre; mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırılarak, Yurdun çeşitli yerlerinde meslek okulları, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve liseler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darülfünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu.
- Harf Devrimi. Öğrenilmesi son derece güç olan Arap alfabesinin okuryazar sayısının artmasını engellediğini, Türkçe sesleri dile getiremediği, nedenleriyle Latin alfabesi alınıp yeniden Türkçe ses ve fonetiğine uygun hale getirildi. 1 Kasım 1928'de çıkartılan Türk Harfleri Hakkında Kanunu yürürlüğe girdi.
- Dil Devrimi. Osmanlılar döneminde aydınların büyük ölçüde Farsça ve Arapça sözcük ve dilbilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötürü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuştu. Halk Devleti ve dilini anlamıyordu. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk alfabesiyle halkı ile Devletin dili aynılaştırılarak sade ve anlaşılır bir dil oluşturuldu. Bu amaçla 12 Temmuz 1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kuruldu. Böylece Türkçe gerçek bir bilim, edebiyat ve sanat dili haline dönüştürüldü.