Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) verilerine göre, 19 Temmuz haftasında döviz kredilerindeki artış hız kesmeden devam etti ve toplamda 154,5 milyar dolara ulaştı. Bu durum, döviz cinsi ticari kredilerde süregelen yükselişin bir devamı olarak dikkat çekiyor. Ancak bu artışın arka planında yatan riskler ve potansiyel tehlikeler göz ardı edilmemelidir.
19 Nisan haftasından itibaren döviz cinsi ticari kredilerde bir hızlanma gözlemlenmişti. Bu trend, 3 Mayıs ve 17 Mayıs haftalarında da devam etmiş ve 31 Mayıs haftasında doruk noktasına ulaşmıştı. O tarihten itibaren döviz kredileri yaklaşık 150 milyar dolar seviyesinde sabit bir seyir izlemiş, ancak son haftalarda yeniden bir yükseliş trendine girmişti. Son olarak 19 Temmuz haftasında döviz cinsi kredilerdeki büyüme hızlanarak 154,5 milyar dolara ulaşmış oldu.
ŞİRKETLER BATACAK
Döviz kredilerindeki bu artış, şirketlerin döviz borçlarının da artmasına neden oluyor ve bu durum ciddi riskler taşıyor. Döviz cinsi borçlanan şirketler, döviz kuru dalgalanmalarına karşı hassas hale geliyor ve bu durum finansal istikrarlarını tehdit ediyor. Özellikle döviz kurlarındaki ani yükselişler, bu şirketlerin borç yüklerini artırarak ödeme zorlukları yaşamalarına neden olabilir. Böyle bir senaryo, şirketlerin finansal yapılarını zayıflatarak iflaslara yol açabilir ve ekonomik krizleri tetikleyebilir.
Döviz kurlarının olası bir krizle aniden yükselmesi, borçlu şirketlerin zor durumda kalmasına ve hatta iflas etmelerine neden olabilir. Bu durum, ekonomik sıkıntılar içindeki şirketlerin düşük fiyatlarla el değiştirmesine yol açabilir. Yani, büyük oyuncuların, değeri düşen bu şirketleri adeta bedavadan toplaması söz konusu olabilir. Bu tür manipülatif hamleler, piyasa ekonomisinin adil işleyişini bozar ve rekabeti olumsuz etkiler. Daha da kötüsü, bu süreçte yabancı yatırımcıların, döviz borcu nedeniyle zor duruma düşen yerli şirketleri ucuza kapatması, ülkenin ekonomik bağımsızlığını da tehlikeye atabilir.
2001 KRİZİ Mİ GELİYOR?
2001 yılında Türkiye ekonomisi, büyük bir krizle sarsılmıştı. Bu krizin arka planında döviz borçlarının artması, bankacılık sektörünün zayıf yapısı ve hükümet politikalarındaki istikrarsızlık yer alıyordu. O dönemde birçok şirket ve banka, döviz kurlarındaki ani yükselişler nedeniyle zor durumda kaldı ve iflas etti. Kriz, ekonomiyi derin bir resesyona sürükledi ve işsizlik oranları ciddi şekilde arttı.
Bugünkü durum, 2001 krizi ile oldukça benzer bir durumda. Döviz kredilerindeki artış, şirketlerin döviz borçlarının artmasına neden olmakta ve bu durum, döviz kuru dalgalanmalarına karşı hassasiyet yaratmaktadır. Aradan geçen yıllarda her ne kadar bankacılık sektörü önemli yapısal reformlar geçirse de aynı durum reel sektör için geçerli değil.
ASIL RİSK REEL SEKTÖRDE
Döviz kredilerindeki artış, ciddi tehlikeler barındırıyor. Şirketlerin döviz kuru risklerine karşı daha dirençli hale gelmeleri için stratejik adımlar atılmadığı da kesin. Mevcut ekonomik düzen, olası manipülatif saldırılara tamamen korumasız. Oysa uzun vadeli istikrarın sağlanması için adam akıllı bir reforma ihtiyaç var. Ve gördüğüm kadarıyla 2001 krizinden hiçbir ders çıkarılmamış.
Sonuç olarak, döviz kredilerindeki artış, ekonomi için potansiyel bir tehlike. Bu tehlikelerle başa çıkmak için gerekli adımlar atılmazsa, geçmişteki krizlerin tekrar etmesi kaçınılmaz olabilir. Hükümetin ve ekonomik aktörlerin, döviz kredileri konusunda daha dikkatli ve öngörülü bir yaklaşım benimsemeleri gerekmekte. Aksi takdirde kalan son milli servet de bedavadan yabancıların eline geçecek. Uyarmadı demeyin…