Okul öncesi çocuklarda ekran süresi, beyin yapısını değiştiriyor
JAMA Pediatrics‘te yayımlanan ve okul öncesi çağda olan çocukların ekrana bakma, ekrana bakmalarını gerektiren bir medya kullanımı ile angaje olmaları ile beyin yapısının değiştiği ortaya kondu.
JAMA Pediatrics‘te yayımlanan ve okul öncesi çağda olan çocukların ekrana bakma, ekrana bakmalarını gerektiren bir medya kullanımı ile angaje olmaları ile beyinlerindeki yapısal farklara odaklanan bir çalışmada, ekrana bakarak daha fazla zaman geçiren çocukların gelişen okuma yazma ve dil yeteneklerini destekleyen beyin bölgelerinde beyaz madde alanlarında (beyaz madde traktları) daha düşük seviyede yapısal bütünlük olduğu gözlemlendi.
Edebi yetenek veya çok genel olarak dil yeteneği diyebileceğimiz bu ebilitelerin içinde düşünsel, görütüleme, tasvir etme, imgelem ve hatta yönetme yetenekleri gibimental kontrol ve self regülasyon gerektiren süreçleri bulunduruyor.
Cincinnati Çocuk Hastanesi Tıp Merkezi’nde gerçekleştirilen çalışmada, American Academy of Pediatrics (AAP – Amerikan Pediyatri Akademisi) tarafından yayımlanan ‘önerilen’ ekran süreleri dikkate alındı.
Bu sürelerin ortaya çıkmasında ise AAP’nin bünyesinde gerçekleştirdiği araştırma, anket ve de incelemelere dayalı bireylerin yalnızca ekran karşısında geçirdikleri süre değil aynı zamanda taşınabilir cihazlara, ekranlara ulaşabilme potansiyelleri, bu süreçte kimlerle oldukları ve hatta ekran karşısında interaksiyonları ve de davranış biçimleri de hesaba katılıyor.
Mevcut çalışma, beyin gelişiminin oldukça hızlı ve şeklen değiştiği bir dönemi olan erken çocuklukta ekran medyasında geçirilen sürenin en azından belirli noktalarının sub-optimal (standardın altında) bir stimülasyon sağlayıp sağlamadığı sorusunu gündeme getirdi.
Araştırmanın başyazarı John Hutton, hala ekran süresinin yapısal değişimlere sebep olup olmadığını veya uzun vadede nörogelişimsel riskleri olup olmadığını anlayamamışken yürüttükleri araştırmada elde edilen verilerin ne anlama geldiğini ve teknoloji kullanımı için uygun limitlerin ne olabileceğini anlayabilmek üzere ileri araştırmalar yapma gerekliliği oluşturduğunu belirtti.
18 aylıktan daha küçük olan bebeklerin video sohbeti (ekran karşısındaki ile interaktif ilişki kurabildiği ekran süresi) dışında hiçbir şekilde ekrana bakmaması gerektiği, 18-24 aylık bebeklerin dijital medya ile tanışmasını isteyen ebeveynlerin bu süreçte üst kalite programları tercih edip, çocukları ile birlikte olması gerektiği ve o sırada gördüklerini açıklamaları gerekitği not edildi.
Yine mevcut çalışma kapsamında 2 ila 5 yaşındaki çocukların ise günde bir saat ile sınırlandırılmış biçimde yüksek kaliteli programlar ile angaje olmak kaydı ile ekran süresine izin verilebileceği not edildi. Yine ebeveynlerin çocuklar ile birlikte sürece dahil olmaları, gördüklerini açıklamaları ve etraflarındaki dünya ile ilişkilendirerek günlük hayatta uygulamalarını yapmaları gerektiği de eklendi.
Dr. Hutton’ın çalışmasına dahil olan 27’si kız ve 20’si erkek 47 çocuğun tamamı 3 ila 5 yaşlarındaydı. Difüzyon tensör manyetik rezonans görüntüleme ile, standart bir bilişsel testin akabinde görüntülenen çocukların beyinlerindeki beyaz madde bütünlüğü kestirilmeye çalışıldı.
Araştırmacılar, ebeveynlere ScreenQ 15 girdilik bir tarama anketi atadı ve bu anketin skorlarına göre AAP’nin yukarıda da sözünü ettiğimiz önerilerine göre ekran medyası verileri karşılaştırıldı. Bilişsel testler ve MR ölçümlerine ek olarak yaş, cinsiyet değişkenlerine göre değerlendiriler veriler önemli sonuçların ortaya çıkmasını sağladı.
Yüksek ScreenQ skorları önemli derecede düşük betimleyici dil yeteneği, nesnelerin adını söyleme hızı ve yeni gelişen edebi yeteneklerin zayıflığı ile ilişkilendirildi. Yine yüksek ScreenQ skorları, dil ve diğer edebi yetilerin kaydedildiği beyin alanlarında düşük beyaz madde bütünlüğü ile ilişkilendirildi.
Bu bütünlüğün, beyin organizasyonu ve sinir hücrelerin aksonları boyunca dışını kaplayan yağ dokulu miyelin ile kaplanması ve bu şekilde çok daha hızlı ve etkili sinir iletimi sağlayan miyelinasyon üzerinde etkili olduğunu düşündüğümüzde ne kadar önemli bir etmen olduğu anlaşılacaktır.
(Baran Bozdağ-Bilim Fili)