'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar'

Dağ keçilerinin avlanmasıyla ile ilgili açılan ve daha sonra iptal edilen av ihalesi avcılık tartışmalarını alevlendirdi.

'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar'

Dağ keçilerinin avlanmasıyla ile ilgili açılan ve daha sonra iptal edilen av ihalesi avcılık tartışmalarını alevlendirdi.

Sosyal medyada “avcılar katildir” başlıklı yorumlar yapıldı. Kimi ‘av bir spor olamaz’ derken kimileri de av yasağı getirilmesi ve avcılığın tamamen yasaklanmasını istiyor.

Dünya ölçeğinde sayıları hızla azalan ve nesli tehlike altına giren kuşların ülkemizde avlanmasına izin verilmesi doğanın dengesini de tehdit ediyor.

Akşam Gazetesi'nden Merve Yılmaz Oruç, “Dünyamız büyük bir tehlike altında. Bunun en büyük nedeni ise insanların kurduğu sürdürülemez sistem. Dünyadaki toplam 8 milyon canlı türünün yaklaşık 1 milyonu yok olmakla karşı karşıya. Bunun nedeni küresel ısınma, hayvanların yaşam alanlarına müdahalemiz ve sadece kendi yaşam standartlarımızı düşünerek doğal ortamı korumayışımız. Ortaya çıkan bu doğa yıkımı doğrudan insanları da etkiliyor. Ama bunun farkında değiliz. Yaşamın sürmesi için ekolojik dengeye dikkat etmek gerekiyor. Öncelikle bizimle aynı coğrafyada yaşayan ve aynı havayı soluyan hayvanlara sahip çıkmalıyız.” diyen yaban hayat uzmanı, kuş gözlemcisi ve fotoğrafçı Emin Yoğurtcuoğlu ile avcılık hakkında konuştu.

KOMİSYONDA UZMANLAR OLMALI

Yıllardır kuş gözlemcisi ve fotoğrafçı olarak doğal ortamda vakit geçiren ve çeşitli ülkeleri ziyaret eden Yoğurtcuoğlu, insanların dolaylı ve doğrudan hayvanların hayatlarını olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor.

Türkiye’de doğadaki hayvanların kendinden kaçtığını belirten Yoğurtcuoğlu, “Özellikle av hayvanı olarak gösterilen kazlar, ördekler insan gördüklerinde kaçmaya başlıyor. Onlara yaklaşmanı istemiyorlar. Çünkü herkesi avcı olarak görüyor. Ülkemizde avına izin verilen Elmabaş patka ve Üveyik kuşu var. Bunların dünya çapında popülasyonları azalıyor. Ama biz bunları göçmen kuş diye avlıyoruz. Merkez Av Komisyonu bu gerçeği görmezden geliyor. Bu seneki komisyon toplantısı öncesi bu iki kuşun avlanmasının yasaklanması üzerinde imza kampanyaları ve duyurular yaptık. Ama önüne geçemedik. Onca kişinin bu kuşlar vurulmasın demesine ve uluslararası verilere rağmen koronavirüs bahane edilip bu kuşların durumu komisyonda 30 saniye konuşuldu ve vurulmasına tekrar izin çıktı.” diyor ve ekliyor: “Bu hayvanların soyunun azalıyor olması doğayı korumakla yükümlü olan Merkez Av Komisyonu’nun umurunda olmuyor. Bunun en büyük sebebi ise avcı ağırlıklı bir komisyon olması. İçlerinde doğa korumacı ve bilimsel anlamda bu işi bilen bir akademisyen var sadece. Bu yüzden de sağlıklı kararlar alınamıyor. Yakın zamanda TBMM Hayvan Haklarını Araştırma Komisyonu bir öneride bulundu Meclis’e. Bu öneride Merkez Av Komisyonu’nda daha fazla doğa korumacı ve bilim insanın yer almasına yönelik bir madde de var. Bu çok güzel bir adım olur. Henüz netlik kazanmadı. Bilimsel olarak bu konuları değerlendirebilecek birilerinin olması lâzım. Avcı temsilcileri kadar doğa korumacıları da bu komisyonda yer almalı.”

ONLARIN EVLERİNDE SİLAH PATLATIYORUZ

Merkez Av Komisyonu’na yönelik eleştirilerini dile getiren Yoğurtcuoğlu şunları aktardı:

“Bu komisyonda yer alan üyeler arasında doğayı, hayvanları bilmeyen insanlar olduğunu düşünüyorum. Nesli tükenmekte olan kuşların neslinin tükendiğine inanmıyorlar. Bunun nedeni ise doğa korumacılarının eski verileri. Misal, kış ortası su kuşu sayımları için bundan on yıl önce 10 kuş gözlemcisi kışın 10 göle gidiyor gözlem yapıyor. Ve 10 bin tane Elmabaş Patka sayıyor. Yakın zamanlarda ise kuş gözlemcilerinin sayısı arttı ve bu sayımlar daha düzgün hale getirildi. Su kuşları sayımı yapılırken 150 gözlemci aynı anda 50 göle gidiyor ve 150 bin hayvan sayıyor. Şunu algılayamıyorlar o zaman gözlem yapan 10 kişi idi şimdi 150 kişi. Bu durumu ördeklerin sayısı arttı olarak algılıyorlar. Bunun sebebini dile getiren komisyondaki akademisyenleri dinlemiyorlar. Bu hayvanların dünyadaki genel popülasyonu azalıyor. Yine büyük tepkilere neden olan komisyonun kararlarından biri de Trakya’da da güme yani tuzak avcılığına izin verilmesi oldu. Hayvanların zaten günümüzdeki gelişmiş silahlara karşı çok şansı yok. Birde tuzak kuruyoruz.”

Avcılık çok uzun zamandır ülkemizde var. Ancak bu konuya karşı sesler yeni yükselmeye başladı. “Av cinayettir” başlığıyla birçok farkındalık hareketi başlatıldı. Yapılanları gören insanlar av olsun istemiyor. “Av benim için de bir katliamdır. Herhangi bir masum canlıyı hele ki bu kadar yaşam standardını düşürdüğümüz, yaşam alanlarını işgal ettiğimiz hayvanların bir de öldürülmesi için ihale açıyoruz. Yaban hayvanı olabilir ama o da kendi doğal ortamında yaşıyor. Onun evi orası. İnsanlar evinde huzurlu yaşamak ister dimi? Hayvanlarda öyle işte… Ama biz onların yaşam alanı olan evlerinde silah patlatıyoruz, onları öldürüyoruz, kalanlar içinde huzurlu bir ortam kalmamış oluyor, onlar da can taşıyor. Bizler gibi korkuyorlar öldürülmekten. ” şeklinde konuşan Yoğurtcuoğlu, avcılıktan önce hayvanlarımızı doğru bir şekilde korumamız gerektiğini vurguluyor.

DOĞAL YAŞAMLA İLGİLİ EĞİTİM VE BİLİNÇLENME ŞART

Hayvanların yaşam alanlarının insan eliyle azaltıldığını ve özgürlüklerinin de ellerinden alındığını belirten Yoğurtcuoğlu, hayvanlar ile insanlar arasındaki bu sorunun çözülmesinin eğitimle mümkün olabileceğine dikkat çekiyor.

Yoğurtcuoğlu sözlerine şöyle devam ediyor:

“Bizim hayvanları korumamız lâzım. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatı üzerine doğadaki hayvanların korunması ile alakalı bir birlik kuruldu ancak içeriğini tam olarak bilemiyorum. Hayvanları kendi hallerine bırakalım. Kışın bir gölde uzaktan kazları, kuğuları izliyorum bir silah sesi ile hemen tedirgin oluyorlar. Ödleri patlıyor. Bu terörü onlara yaşatmayalım. Avcılar, egoları yüzünden bu canlıları öldürüyor. Onları tanısalar böyle davranmazlar. Zaten bana göre vahşi hayvan yok. Vahşeti yapan insanlar, zevk için hayvanları öldürüyorlar. Bunun önüne geçmek yine eğitimle mümkün. Sevmek bilmek le olur. Bundan dolayı da eğitim sistemimizde doğadaki canlılara daha çok yer verilmeli.”

KURTLAR ÖLDÜRÜLDÜ, DOMUZLAR ÇOĞALDI

Avcılık dışında diğer bir önemli sorun ise hayvanlara yapılan işkenceler. “Bu insanlık dışı bir hareket. Avcılık falan değil.” diyer Yoğurtçuoğlu, “Bundan beş yıl önce ayı avlama izinleri vardı. Doğadaki avcı türler avlanır mı? Ülkede leopar da bırakmadılar. Yabani hayvanlar kendilerini tehlikede hissetmedikleri sürece kimseye saldırmazlar. Bu hayvanlar insanı av olarak görmez hatta korkarlar. Ama sen onun peşine düşersen ona zarar verirsen saldırır. Yine önceden bizde kurtta avlanıyordu. 2003’te yasaklandı. Kurtlar, doğanın dengesi ve ekosistem için çok önemli. Ama biz sayılarını azalttık. Domuzların baş düşmanı kurtlardır. Kurtlar ölünce domuzların popülasyonu arttı. Sonra çiftçi mağdur oldu. Son günlerde konuşulan dağ keçileri av ihalesi vardı. Şimdilik iptal edildi. Dağ keçilerinde gerekçe 8 yaşından büyük keçilerin genç keçilerle mücadele halinde olmaları. Erkekleri vuralım ki denge devam etsin denildi. Ancak böyle bir şey olamaz. Bu olayı şöyle düşünün. 65 yaş üstü erkekleri vuralım. Çünkü onlar havayı kirletiyor, gıdayı tüketiyor ve genç neslin yaşam hakkını ihlal ediyor o yüzden öldürülsün dense bu kabul edilebilir mi? Bence gelecekte bu yapılanlar kölelik gibi düşünülecek. Hayvanlar kölemiz değildir, onların da bu dünyada yaşama hakkı insanlarla eşittir.”

FOTOĞRAF: BİROL HATİNOĞLU

'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar' - Resim : 1

ÖLDÜREREK SEVMEK MÜMKÜN MÜ?

Avcılıkta diğer bir önemli sorunun çoğu avcının doğa ve hayvanlar konusunda yeterli bilgiye sahip olmamalarından kaynaklandığını belirten Yoğurtçuoğlu, “Bazı avcılar daha hayvanları ayırt edemiyor. Önüne geleni vuruyor. Avcıların doğadan haberi yok. Bu bence bir spor değil. Burada bir kendini tatmin etme duygusu görüyorum. Doğaya karşı üstünlük hissi. Ki avcıların çoğu şunu söyler: ‘Biz doğayı sizden daha çok severiz’ Öldürerek sevmek nasıl oluyor? Bir şeyi yok ederek nasıl sevebilirsin. Garip bir durum. Doğada neler olup bitiyor haberleri yok. Mesela göle düşen bir saçma dolaylı yoldan birçok canlıyı öldürüyor. Kurşun zehirlenmesi yaşayabiliyorlar. Ama yine de kullanılıyor.” şeklinde konuşuyor.

'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar' - Resim : 2

FOTOĞRAFLAR: EMİN YOĞURTCUOĞLU

'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar' - Resim : 3

KAÇAK AVCILARIN ÖNÜNE GEÇİLMELİ

Dünyada avcılığın her yerde olduğunu ancak çoğu ülkede hayvanları korumak adına önemli tedbirlerin alındığını ve yasakların koyulduğunu vurgulayan Yoğurtcuoğlu, bizdeki en büyük sorunun kaçak avcılık olduğunu söylüyor.

Almanya ve Kanada gibi ülkelerin koruma tedbirlerini en üst düzeyde tuttuğunu hatta Kenya’da kaçak avcıların ölümle cezalandırıldığı bilgisini veren Yoğurtcuoğlu sözlerine şöyle devam etti:

“Biz yaban hayvanlarını o kadar iyi koruyamıyoruz. Öncelikle bizde kaçak avcılar var. Avlanması yasak olan hayvanları da avlıyor. Bunun önüne geçilmeli. Geçenlerde hamile karacayı vurdular. Yavrusu düşünce onu da köpeğine parçalattı. Ve bunlar sosyal medyaya düştüğü için biz gördük. Görevli kişilerin yakaladığı durumlar değil. Ortaya çıkmayan bunun gibi çok olay var. Biz daha kaçak avcılığın önüne geçemiyoruz bir de yasal yollarla hayvanların avlanmasına izin veriyoruz. Bence kara avcılığı tamamen bitirilmeli. Avcılığın yasak olduğu ülkeler var. Kosta Rika’da av yasak. İnsanlar hayvanlarla iç içe.”

'Bırakın doğada huzurla yaşasınlar' - Resim : 4

CEZALAR CAYDIRICI OLMALI

Kaçak avlanmada cezaların yetersiz olduğunu ve bu yüzden bunun devam ettiğini dile getiren Yoğurtçuoğlu, hayvanlara yapılan işkencelerin karşılığı olarak hapis cezası verilmesi gerektiğini vurguluyor ve ekliyor:

“Bu vahşetler insan öldürmek aynı sayılmalı. Yaşama hakkı eşittir. Bebeği olacak bir karacayı öldüren insan bir insanı da öldürür bence. Bu kişilerin hapis cezası almaları lazım. Uç bir örnek ama mesela Kenya’da kaçak avcıların öldürülme izni var. Devlet bu konuda daha katı cezalar koymalı.”

Etiketler
Urla