Ormanlarımız kanunlarla yok edilirken kimse seyirci kalmamalı
Anayasa’ya aykırı olduğunu hiç sorgulamadan kanun çıkarırsa ve Anayasa Mahkemesi üyeleri bu aykırılığı görmezden gelirse hem ormanlarımızın korunması, hem de hukuk sistemimizin sağlıklı işlemesi için nereye umut bağlayacağımız sorusu boşlukta kalıyor.
Anayasa’ya aykırı olduğunu hiç sorgulamadan kanun çıkarırsa ve Anayasa Mahkemesi üyeleri bu aykırılığı görmezden gelirse hem ormanlarımızın korunması, hem de hukuk sistemimizin sağlıklı işlemesi için nereye umut bağlayacağımız sorusu boşlukta kalıyor.
Ormancılık Politikası Uzmanı Erdoğan Atmış'ın Birgün'deki yazısı şöyle:
İlk söz: Ağaca bakmaktan, ormanı göremeyenler, ormanlarımız hakkında karar alamaz.
Uzun süredir ormanlarımızın devlet ve özel sektör işbirliğiyle yok edildiğini örnekleriyle anlatarak kamuoyunu uyarmaya çalışıyoruz. Son yıllarda ormanlarımızın yönetiminde ekolojik değil ekonomik amaçların ağır bastığından defalarca bahsettik. İktidar, ahşap levha sektörü için kapasitesinin üzerinde aşırı artırdığı odun üretimi, korumadan çok kullanım ağırlıklı yönettiği korunan alanlar ve ormanların madencilik, enerji ve turizm vb. birçok amaç dışı kullanımının yarattığı yıkımların artmasına kulak tıkamışken, ormanları yok edecek yeni yasa ve yönetmelikleri, Anayasa’ya aykırı olduklarına bakmadan yürürlüğe koyuyor.
2018 yılının nisan ayında torba yasanın içine serpiştirilen birkaç maddeyle ormanlarımızın önemli bir kısmını yok edecek EK madde 16’yı Orman Yasası’nın içine enjekte etmişlerdi. Konuyu bilen herkesin Anayasa’ya aykırı olduğu konusunda hem fikir olduğu bu değişiklik, anamuhalefet partisi tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış, bizler de mahkemenin Anayasa’ya aykırılığını kolayca tespit ederek bu değişikliği iptal edeceğinden emin olarak bu konunun üzerine pek gitmemiştik. Geçen hafta EK madde 16 ile ilgili uygulama yönetmeliği yayımlanınca konu tekrar “Ormanlarımız yok ediliyor” diye gündeme geldi. İşin garip tarafı; geçen haftaki yönetmelik çıkmadan önce 4 il ve 23 yerde Bakanlar Kurulu kararıyla, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişten sonra da 2 il ve 6 yerde de Cumhurbaşkanlığı kararıyla binlerce hektar orman alanı EK 16. Madde’ye göre orman dışına çıkarılmıştı bile. Ülke genelinde kadastro komisyonlarının hazırladığı onlarca orman dışına çıkarılma raporu da Cumhurbaşkanlığı kararını bekliyordu. Bu işlemlerin hepsi yönetmelik çıkarılmadan önce yapıldı. Yani bu işlemlerin yönetmeliğe dayanmadan hangi kıstaslar gözetilerek yapıldı belli değil.
ANAYASA’YA NEDEN AYKIRI
Gerçekten de bir kanunun onlarca maddesinden sadece biri olan bu madde ormanlarımızın idam fermanı gibi. Bu madde farklı yorumlanmalara çok açık ve ileriye dönük olarak ormanlarımızın önemli bir kısmını kaybetme olasılığı var. Üstelik Anayasa Mahkemesi 16 Temmuz 2020’de vermiş olduğu kararda CHP’nin bu ek madde için yaptığı iptal başvurusunu “oybirliğiyle” redderek, bu maddeyi garip bir şekilde Anayasa’ya aykırı bulmamış olduğunu biz de yeni öğrendik. Altı ay önce verilmiş bu kararın bizler ve kamuoyu tarafından bunca süre boyunca duyulmamış olması başka bir mesele olarak dursun, ben bu madde neden Anayasa’ya aykırı onu anlatayım.
Biraz teknik olacak, fakat Anayasa’ya aykırılığı anlatmam için hukukun o zor anlaşılan dilini biraz olsun kullanmam gerek. Anayasa’nın 169. maddesinde “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz… Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez…” der. Bu açık hükümden dolayı, orman işgali yapanlara bu yerler zaman aşımıyla verilemediği için bu yerleri önce orman dışına çıkarıp, işgalcilerine öyle vermek için bulunan formül gereği Anayasa’nın aynı maddesine “Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.” diye bir hüküm eklenmiştir. Kamuoyunun 2B olarak bildiği bu uygulama gereği, 1973 yılından günümüze kadar 620 bin hektar orman “Bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybettiği” gerekçesiyle orman dışına çıkarılmış ve 2012 yılında yürürlüğe giren 6292 sayılı kanunla da, bu yerler öncelik işgalcilerine olmak üzere, parayı basana verilmişti.
Ülkemizdeki orman kadastrosu işlerinin artık tamamlanmış olduğu ormancılık örgütü tarafından uzun süredir ifade ediliyor olduğu için, bizler yeni orman dışına çıkarma işleri artık olmayacak diye seviniyorduk ki, 19 Nisan 2018 tarihinde Orman Kanunu’na eklenen EK 16. madde ile ormanlarımızın önemli bir kısmının yok edilmesinin önünü açacak bir yola girildi. Bu ek maddede; “… bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen ve tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan yerler ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar…” içinde Cumhurbaşkanınca belirlenecek alanların orman dışına çıkarılacağı ve orman sınırları dışına çıkartılan alanın iki katından az olmamak üzere yeni orman tesis edileceği yazmakta. Şimdi ister iki kat, isterse 10 kat olsun bir yerdeki doğal orman alanını yok ettiğinizde, yapılan yeni ağaçlandırmalarla onu geri getiremeyeceğinizi, ormanların ağaç toplulukları olmaktan öte bir ekosistem olduğunu, bir orman ekosisteminin oluşması için onlarca yıl geçmesi gerektiğini tekrar hatırlatmayacağım. Bunu halkımız çok iyi biliyor da, ağaca bakmaktan ormanı göremeyen iktidar ve kanun yapıcılar galiba farkında değil.
Ek 16. madde Anayasa’ya aykırı. Çünkü Anayasa’da orman dışına çıkarılabilecek alanlar açıkça yazıyor. Tarım dışında farklı alan kullanımları için orman dışına çıkarma işlemi ancak o alan 31 Aralık 1981 tarihinden önce orman niteliğini kaybetmişse mümkün olabilir. Bu tarihten sonra sadece “…tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler…” orman alanı dışına çıkarılabilir ve sadece tarım yapmak amacıyla kullanılabilir. Bu alanlar “tarım alanına dönüştürülmesi de mümkün olmayan” yerlerse, tarım dışı amaçlarla da kullanılması mümkün değildir. Geriye “…bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar…” kısmı kalıyor. Onu da yukarıda demiştik fakat tekrar edeyim. Siz Anayasa’da “…31 Aralık 1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş…” ibaresi yer aldığı sürece, orman alanlarını bir kanun maddesiyle orman dışına çıkarıp, bunu yaptığınız tarihi de 19 Nisan 2018 nirengi noktası olarak belirleyemezsiniz. Üstelik bununla da yetinmeyip belirttiğiniz tarihte “…üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlar…” şeklindeki ucu açık, her yana çekilebilir bir ibareyi de kanunlaştıramazsınız. Böyle bir ibare; ormanda gözüne kestirdiğin yeri getir, ben oraya “taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alan” muamelesi yaparak, önce orman sınırı dışına çıkarıp, sana devrederim demekten başka bir anlama gelmez. Yeni yayımlanan yönetmelikte orman dışına çıkarılacak yerlerin çevre ve şehircilik il müdürlükleriyle, milli emlak müdürlükleri tarafından talep edileceğinin yazması bunun en önemli göstergesi değil mi? OGM artık arsa ofisi görevi mi yapacak?
İşte tüm bunlar Anayasa’nın 169. maddesinde “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” şeklinde bir hüküm varken oluyor. TBMM’deki milletvekilleri Anayasa’ya aykırı olduğunu hiç sorgulamadan kanun çıkarırsa ve Anayasa Mahkemesi üyeleri bu aykırılığı görmezden gelirse hem ormanlarımızın korunması, hem de hukuk sistemimizin sağlıklı işlemesi için nereye umut bağlayacağımız sorusu boşlukta kalıyor. İyi niyetle Anayasa Mahkemesi üyelerinin torba yasa içinde gelen bu değişikliği gözden kaçırmış olabileceklerini düşünmek istiyorum. Belki de yukarıdaki hususları içermeyen bir iptal dilekçesiyle başvuru yapıldığı için verilen karar da bu sınırlı başvuruya göre şekillenmiş olabilir. Fakat bu büyük yanlışın mutlaka düzeltilmesi gerekiyor.
BİR FIRSAT DAHA VAR
Artık ileriye bakmalıyız. 2008 ile 2019 yılları arasında sadece 11 yıl içinde ormanlarımızdaki parça sayısının yüzde 56 arttığını, yani ormanlarımızın ekonomik kazanımlar için paramparça edildiğini bilen biri olarak, bu parçalanmanın şiddetini daha da arttıracak Ek 16. Maddenin yürürlükten kaldırılması için elimizde bir fırsat daha olduğunu düşünüyorum. Geçen hafta çıkan yönetmeliğe acilen dava açılması, bu davaya dayanarak Danıştay tarafından yönetmeliğin Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle iptal edilmesi ve kanunun Anayasa’ya aykırılığının bir kez daha sorgulanması için Anayasa Mahkemesi’ne önüne bir daha gitmesi bu fırsatı doğurabilir.
ORMAN SADECE AĞAÇ DEĞİLDİR
Evet sayın politikacılar ve yargıçlar; orman sadece ağaç değildir. Orman; canlı ve cansız varlıklardan oluşan bir ekosistemdir. Bu ekosistemin hakim unsuru olan ağaçlar olmasa da orası yine orman sayılır. Bildiğiniz gibi Orman Kanunu’nun birinci maddesinde orman tanımlanırken “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır” der. Yani sadece üzerindeki ağaçlar değil, altındaki toprak da ormandır. Bir ormandaki bütün ağaçlar yanıp yok olsa da, madencilik vb. amaçlarla kesilip yok edilse de, oradaki toprak kaldırılıp altındaki maden çıkarılmış olsa da orası halen hukuken ormandır. Bir yerin orman vasfını kaybetmesi eğer insanoğlu üzerine beton dökmemişse bilimsel olarak da mümkün değildir. Anayasa’da yer alan “bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında hiçbir yarar görülmeyen” şeklindeki yanlış bir ifadeden yola çıkarak 1973’ten günümüze 620 bin hektar orman ekosistemimizi kaybettik. Şimdi bu miktarın birkaç misli fazlasını yok edecek kapının aralandığının farkına hepimiz varmalıyız.
Orman içi açıklıklar ormanın bir parçasıdır. Hayvanlar için beslenme ve su içme alanıdır. En fazla canlı türü sık orman alanlarında değil, ilgili yasa ve yönetmelikle yerleşime açılması öngörülen taşlık, kayalık gibi açık alanlarda olur. Örneğin dağ keçisi gibi birçok sayıda canlı türü kayalık habitatlarda yaşar. Bu alanlar biyoçeşitlilik açısından sıcak noktalardır. Bu alanların önce orman dışına çıkarılıp, sonra da yapılaşması durumunda bu alanlardaki biyoçeşitliliğin yok olacağının farkında olmak gerekir. Diğer taraftan bu alanlarda hiç ağaç yok deyip orman dışına çıkarırsanız, orada kurulacak yerleşime ulaşmak için yapılacak yol için de yine ağaçların kesileceğini, su, elektrik vb. altyapı tesisleri için ormanların yerle bir edileceğini de bilmeniz gerekir. Yine orman içine yapılacak bu yeni yerleşimlerin yangın riskini artıracağını göz önünde tutmak gerekir. Ya da artık dillerden düşmeyen iklim krizinin en önemli nedenlerinden birinin ormansızlaşma olduğunu hiç unutmamak.
Son söz: Ormanlarımızın paramparça edilmesine yeni boyutlar katacak bu kanun ve yönetmelik geç kalmadan iptal edilmelidir.