Yağma ve talanda ÇED hilesi!
Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED), raporlarındaki çelişkiler tepkilere neden olurken doğada yapılan katliamlara karşı mücadeleler sürüyor.
ÇED raporlarının proje sahibi tarafından hazırlattırılması nedeniyle raporlar tarafsız olamıyor.
Farklı disiplinlerden uzmanların olmaması da kontrolün eksikliğine yol açıyor Ortaya çıkan toz ve kirleticilerle orman ve tarım bitkileri zarar görüyor, hayvancılık etkileniyor, kazı-dolgu faaliyetleriyle su kaynakları kuruyor, köylüler yoksullaşıyor ÇED kimi koruyor?
Birgün'den Gökay Başcan'ın haberi şöyle oldu:
Başlarken...
Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED), gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye yansıması kaçınılmaz olan etkilerinin belirlenmesinde, projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmalar olarak tanımlanıyor. 1993 yılında yürürlüğe giren ÇED yönetmeliği, AKP iktidarıyla birlikte neredeyse tüm işlevini yitirdi.
Tavuk çiftliklerinin açılması aşamasında bile alınması gereken ÇED izni; madenlerin, enerji santrallarının, kısacası doğayı katleden projeler önün[1]de hiçbir engel teşkil etmiyor.
Ülkenin dört bir tarafında süren yağma ve talana karşı mücadele eden yaşam savunucularının en büyük gündemi ‘ÇED’. Çeşitli enerji ve maden projeleriyle doğa talanının önünde bir engel oluşturması gereken ÇED süreci, denetimden ve bilimsellikten uzak bir noktada durmaya devam ediyor. Projelere ‘seri’ şekilde verilen ‘ÇED olumlu’ veya ‘ÇED gerekli değildir’ kararıyla sermayenin önü açılıyor.
Doğayı katleden maden ve enerji şirketlerini bağına, bahçesine sokmayan; jandarma ve polisle karşı karşıya gelen yaşam savunucularının mücadeleleri bununla da sınırlı değil. Yaşam savunucuları, ÇED kararlarına açtıkları davalar ile de mücadelesini sürdürüyor. Yurttaşlar yaşadıkları baskı, gözaltı ve tutuklamaların dışında, ÇED davalarında da haksız kararlara uğruyor.
Hazırladığımız bu yazı dizisinde ÇED raporlarının hazırlanma süreci, işlevsizliği ve açılan davalarda yaşanan hukuksuzları konu edindik. Bu yazı dizimizde ÇED dosyalarını inceleyen İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile ekoloji hareketine destek veren Prof. Dr. Beyza Üstün yer alacak. Akademisyenlerin yanı sıra ekolojiyle ilgilenen herkesin yakından tanıdığı avukatlar Mehmet Horuş, Cömert Uygar Erdem, Emre Baturay Altınok, Halis Yıldırım katkı verecek
PROF. DR. DOĞANAY TOLUNAY
İ.Ü. Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğr. Üyesi
ÇEVRESEL etki değerlendirmesi (ÇED) planlanan çeşitli projelerin inşası ve faaliyeti sırasında yerleşim alanları, tarım, orman, mera, deniz, göl ve akarsu gibi ekosistemler, bu ekosistemlerde yaşayan türler, tarihi ve kültürel eserler gibi önemli varlıklar üzerinde etkisi olup olmadığının incelenmesi ve varsa olumsuz etkilerin en aza indirmek için alınacak önlemlerin belirlenmesi sürecidir. Bu sürecin nasıl yürütüleceği, esasları, ÇED istenecek projelerin neler olduğu gibi konular Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği ile düzenlenmekte. Örneğin ÇED, Raporu hazırlanması gerekli projeler yönetmeliğin Ek-1 listesinde, rapor hazırlanması gerekmeyen sadece proje tanıtım dosyası (PTD) hazırlanması yeterli olan projeler ise Ek-2 listesinde gösteriliyor. ÇED raporları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, PTD’ler ise ilgili Valilikler tarafından değerlendiriliyor.
Ülkede ilk ÇED Yönetmeliği 1993 yılında çıkarıldı. Sonuncusu 2014 yılında olmak üzere 6 defa daha ÇED yönetmeliği çıkarılmış, ayrıca 28 yıllık dönemde 15 defa da küçük ya da büyük değişiklik yapıldı. Hâlâ yürürlükte olan 2014 tarihli ÇED Yönetmeliği dahi 6 kez değiştirildi. Bu değişiklikler çoğunlukla ÇED sürecinin kısaltılması, muafiyetler getirilmesi, yönetmeliğin Ek-1 ve Ek-2 listele[1]rinde değişiklikler yapılması ve böylece ÇED istenecek faaliyetlerin daraltılması yönünde oldu. ÇED Yönetmeliği’nin proje sahipleri lehine sürekli değiştirilmesi, ÇED ve PTD raporlarının hazırlanması, hazırlanan raporların incelenmesindeki eksiklikler, projelerin inşaat ve faaliyet sırasında ÇED raporlarındaki taahhütlere uyulmaması ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılan denetimlerin yetersiz kalması gibi nedenlerden dolayı ÇED süreçleri kamuoyu tarafın[1]dan büyük tepki toplamakta.
OCAK AÇILDIKTAN SONRA RAPOR
ÇED raporlarının hazırlanması sürecinde en çok karşılaşılan durum projelerin ÇED Yönetmeliğinin Ek-1 listesi yerine Ek-2 listesinde kalmasının sağlanması ve böylece daha yoğun inceleme gereken ÇED raporu yerine yüzeysel olarak hazırlanan PTD ile projelere başlanmasıdır. Örneğin 25 hektardan daha geniş alanda açılacak maden ocakları için ÇED raporu hazırlanması gerekiyor.
Bu değerin altında kalan açık maden ocakları içinse PTD dosyası hazırlanıyor ve bu raporlar ocağın bulunduğu ilin valilikleri tarafından inceleniyor. Kamuoyu tarafından da bilinen İkizdere, Kırklareli’ndeki taş ocakları gibi birçok yerde bu yöntem izlenmekte, ocak faaliyete geçtikten sonra kapasite artışına gidilerek ÇED raporu hazırlanıyor.
Ancak ocak zaten açıldığı için ÇED raporları olumlu çıkıyor. ÇED ya da PTD’lerde rastlanan diğer bir uygulama ise hazırlanan raporlarda eksik ya da hatalı bilgiler verilmesidir. Örneğin bütün ÇED’lerde projenin etki alanındaki flora ve faunanın incelenmesi gerekiyor. Bu incelemeler çoğunlukla araziye çıkmadan sadece literatür bilgileriyle gerçekleştiriliyor ve endemik veya korunması gereken türler hazırlanan listelerde yer almıyor. Hatta çoğu zaman bu listeler kopyala yapıştır şeklinde daha önceki ÇED raporlarından aynen alınıyor. Bu şekildeki kopyala yapıştır uygulamaları hazırlanan raporların diğer bölümlerinde de yapılıyor ve bunun sonucunda da örneğin Kırklareli’ndeki bir dağ köyünde balıkçılık yapıldığı ya da buradan Ege Denizi’nin görüldüğü şeklinde bilgiler raporlarda yer alabiliyor.
ÇED ve PTD’lerde olumsuz etkiler göz ardı edilemeyecek kadar çoksa bu olumsuz etkilerin giderilmesi için sürekli olarak “gerekli önlemler alınacaktır” şeklinde açıklamalarla konu geçiştiriliyor, alınacak önlemler açıklanmıyor. Halbuki ÇED’lerde tam da bu önlemlerin detaylı olarak yazılması önlemlerin projenin olumsuz etkilerinin giderilmesinde etkili olup olmayacağının değerlendirilmesi için gerekiyor. Ayrıca bu önlemlerin faaliyet sırasında alınıp alınmadığının izlenebilmesi için de alınacağı belirtilen önlemlerin detaylı olarak yazılması zorunlu. Sıkça rastlanan durumlardan birisi de hava, su ve toprak analizlerinde örneklemelerin yetersiz kalması. Örneğin Kanal İstanbul ÇED raporunda deniz suyu örneklemesi sadece 6 noktadan alınmış ve bu örneklemede de yüzey ve dip su örnekleri birbirine karıştırılarak analiz edildi. Oysa deniz suyunun kimyasal ve fiziksel özelliklerinin derinlikle birlikte değiştiği herkesçe bilinen bir gerçek.
PROJEYE UYGUN MEVZUAT
ÇED sürecinde rastlanan bir diğer durum ise özellikle büyük projelerde mevzuat değiştirilmesidir. Buna yine Kanal İstanbul ÇED raporundan bir örnek verilebilir. Kanal İstanbul’da dip taraması ile çıkacak malzemenin Marmara Denizine boşaltılmasının kanunen mümkün olmadığı şeklinde yapılan itirazlar üzerine 14 Ocak 2021’de Dip Tarama Malzemesinin Çevresel Yönetimi Yönetmeliği çıkarılmış ve 17 Ocak 2021 tarihinde ÇED raporu için olumlu kararı verilmiştir. Özetle projelerden etkileneceklerin ÇED raporlarının her bir satırının doğruluğunu araştırması gerekmektedir.
FARKLI DİSİPLİNDEN UZMAN YOK
Hazırlanan ÇED raporlarının incelenmesinde de sorunlar bulunuyor. Projelerin niteliğine göre deprem, hidrojeoloji, biyoloji, şehir bölge planlama, ziraat, orman, çevre, su ürünleri, meteoroloji, inşaat, jeoloji ve maden mühendislikleri gibi çok farklı disiplinleri ilgilendiren ÇED raporlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığında bu disiplinlerden yeterince uzman olmaması ve inceleme süresinin çok kısa tutulması nedeniyle çoğu ÇED raporu sadece belirlenen formata uygun olup olmadığı açısından değerlendirilir olmuştur. PTD için de benzer bir sorun bulunuyor. Valilikler ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerinde de projeleri tam anlamıyla değerlendirecek farklı disiplinlerden yeterli sayı[1]da uzman olmaması nedeniyle proje tanıtım dosyaları sadece şeklen değerlendirilmeye baş[1]lanmış ve neredeyse tamamına ÇED Gerekli Değildir Kararı verilmiştir. Diğer yandan hazırlanan ÇED raporu ya da PTD’lerin büyük çoğunluğunun da onaylanması kamuoyu tarafından ÇED sürecinin bir formalite olduğu şeklinde yorumlanmakta ve tep[1]ki topluyor. Örneğin 1993-2020 yılları arasında ÇED Yönetmeliği Ek-1 listesi kapsamına giren 6 bin 179 proje için hazırlanan ÇED raporlarının sadece 61’i için ÇED olumsuz, Ek-2 listesinde yer alan ve PTD hazırlanan 67 bin 68 PTD’den sadece bin 134’ü için ÇED gereklidir kararı verilmiştir.
UZMANSIZ ONAY VERİYORLAR
ÇED raporları olumlu bulunan birçok projenin inşaat ve işletme aşamalarında verilen taahhütlere uyulmadığı da görülüyor. Bu nedenle ortaya çıkan toz ve diğer kirleticilerle orman ve tarım bitkilerinin zarar gördüğü, arıcılık ve hayvancılığın etkilendiği, kazı-dolgu faaliyetleri nedeniyle su kaynaklarının kuruduğu ya da kirlendiği, köylülerin yoksullaştığı ve yabancılaştığı çok sayıda örnek de bulunuyor. Özetle Çevresel Etki Değerlendirme süreci yatırımın önünü kesen bir prosedür olarak görülüyor, ÇED raporlarının proje sahibi tarından hazırlattırılması nedeniyle ÇED Büroları tarafsız rapor hazırlayamamakta, Çevre ve Şehircilik Bakanlığında farklı disiplinlerden uzmanların olmaması hazırlanan raporların kontrolünün eksik kalmasına yol açıyor. Bütün bu eksiklikler de doğanın tahrip olması ve tesislerin yakınında yaşayan çoğu yoksul çiftçiler olan insanların daha da yoksullaşmasıyla sonuçlanıyor.