Korcan Karar, Yılmaz Özdil'e İtalya'yı anlattı: İnsanlar sokağa karneyle çıkıyor

Usta gazeteci Korcan Karar, İtalya'yı sarsan koronavirüsün yayılmasına ilişkin süreci Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'e anlattı. Karar, "İnsanlar sokağa karneyle çıkıyor! Yanlış okumadınız…" diye konuştu.

Korcan Karar, Yılmaz Özdil'e İtalya'yı anlattı: İnsanlar sokağa karneyle çıkıyor

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, usta gazeteci Korcan Karar ile İtalya'yı konuştu.

Koronavirüs salgını ile başa çıkmakta sınıfta kalan, 2 bine yakın kişinin hayatını kaybettiği ve 25 bine yakın vakanın tespit İtalya'da yaşam neredeyse durdu. Orada yaşananları Özdil'e aktaran Karar, "İnsanlar sokağa karneyle çıkıyor! Yanlış okumadınız…" dedi.

Kapıdan çıkar çıkmaz polislerin durduğunu, izin kağıdı olmayanları ise evlerine yolladığını vurgulayan Karar, "Herkesin bağlı olduğu bir karakol var, sabah o karakola mail atıyorsunuz veya cep telefonunuzdan mesaj atıyorsunuz, “şu sokakta şu evde oturuyorum, ismim şu, çıkıp ekmek alacağım” diyorsunuz, az sonra size geri dönüyorlar, “şu saatte çıkabilirsiniz” diyorlar, siz o mail'i print yapıp cebinize koyuyorsunuz, veya cep telefonunuza yolluyorlar, anca öyle çıkıyorsunuz." dedi.

Özdil, Korcan Karar ile arasında geçen konuşmayı okuyucuya aktardı:

Hepimiz için ibret dolu.

Neleri yanlış yaptılar, neleri eksik yaptılar, şu anda ne yapıyorlar?

Derslerle dolu.

(İtalya'yı Türkiye'de en iyi bilen gazeteci kimdir derseniz…

Değerli arkadaşım Korcan Karar'dır.

Orada okudu, orada gazetecilik yaptı, öğrencilik arkadaşları var, meslektaşları var, bağını hiç koparmadığı 40 yıllık dostları var.

Türk-İtalyan ilişkilerine katkılarından ötürü, İtalya cumhurbaşkanı tarafından “onur nişanı”na layık görüldü, “cavaliere” unvanı verildi, basında bu ödüle layık görülen ilk gazeteci oldu.

Korcan'dan rica ettim, İtalya notları derledi.)

Virüsün salgına dönüştüğü Lombardiya bölgesi, İtalya'nın en zengin bölgesi… Dünyanın en ünlü moda markalarının merkezi Milano, Ferrari'nin üretildiği Modena, Fiat'ın üretildiği Torino, parmesanın başkenti Parma, hepsi kuzey İtalya'da yeralıyor.

Halbuki, virüs salgınının, güney İtalya'da, nispeten garibanların yaşadığı, nispeten hijyen sorununun yaşandığı Sicilya'da çıkması beklenirdi, Napoli'nin kırılması beklenirdi. Ama öyle olmadı.

Tam tersi oldu.

En zengin bölgede patladı.

Çünkü…

Bu bölgede, 20 bin euroluk çantayı, 10 bin euroluk ayakkabıyı ucuza maletmek için, Çinli işçi çalıştırılıyor, Çin kasabaları var, aileleriyle birlikte onbinlerce Çinli işçi yaşıyor. Bunlar yılbaşı tatili için ülkelerine gittiler, geri döndüler, gelirken virüs taşıdılar.

İşte bu yüzden, İtalya'nın ve hatta Avrupa'nın en zengin bölgelerinden biri olan Lombardiya'da salgın patladı.

(Türkiye'de sansürleniyor, haber yapılması engelleniyor ama, Türkiye'de maden, inşaat ve tekstil sektörlerinde 20 binden fazla Çinli işçi çalışıyor. Bunların kaçı yılbaşında Çin'e gidip geldi?)

Marcello Ugolini…

Yıllardır devlet televizyonu RAİ1 ve devlet radyosu GR2'de görev yapan, İtalya'nın en tecrübeli, en güvenilir gazetecilerinden biri.

Türkiye'ye ne söylemek istersin diyoruz?

İlk lafı şu oluyor…

“Bu iş çok ciddi, bu işi çok ama çok ciddiye almanız gerekiyor!”

Başlarda tıpkı Türkiye'de şu anda olduğu gibi “sokağa çıkmayın” laflarına inanmadıklarını belirterek, anlatıyor…

“Sosyal medyaya bakıyorsunuz, balkonda şarkı söyleyen İtalyanları görüyorsunuz, bomboş yolları filan görüyorsunuz, hastaneleri görmüyorsunuz!

Perde arkasında yaşananlar, yani hastanelerde yaşananlar yayınlanmadığı için, görmüyorsunuz!

Ben size gerçeği söyleyeyim…

İnsanlar komaya girerek ölmüyor, insanlar bilinci açıkken boğularak ölüyor.

Yeterli solunum cihazı yok.

Burada doktorlar mecburen insan seçiyor, yaşlılar yerine gençleri seçmek durumunda kalıyorlar, bu çok zor bir durum, doktorların psikolojisi darmadağın oluyor.

İnsanlar, tek başlarına ölüyor.

Yakınlarını son kez göremeden ölüyor.

İnsanlar cep telefonlarından görüntülü bağlanıp vedalaşıyor.

Lütfen çok ciddi düşünün.

Lütfen çok ciddiye alın.

Lütfen çok ciddi davranın.

Başımıza büyük felaket geldi.

60 milyonluk İtalya, uyarılara kulak asmadığı için böyle oldu.”

İtalya'da mezarlıklar gömüye kapatıldı.

Coronavirüs'ten ölenler bu mezarlıklara gömülmüyor.

Virüsten ölenler için ayrı mezarlıklar yapılıyor.

Özel tabutlarla, tören yapılmadan…

Akrabaları, çocukları bile katılamıyor.

Devlet alıyor, götürüyor, gömüyor.

Corona hastaneleri kuruluyor.

Roma'da sırf virüs için 1.500 yataklı hastane yaptılar, dün açıldı.

Meşhur Milano fuarı, dünyanın en ünlü moda markaları resmi geçit yapardı, dünyanın en ünlü mankenleri defile yapardı… Milano fuarı'nın kapalı alanı 1.600 yataklı hastane haline getirildi.

Yine Milano'da San Rafaele hastanesinin bahçesine iki dev çadır kuruldu, kapalı tenis kortları gibi, Corona19 hastanesi adı verildi.

(Bizim umrecilere yaptıkları gibi, hiç kimseyi otobüslere doldurup, üniversite yurtlarına filan tıkmıyorlar. Virüs tespit edilen hastaların tamamı hastane ortamında, hekimlerin hemşirelerin gözetiminde tutuluyor.)

Bu işin ilacı yok, aşısı yok.

Solunum cihazı gerekiyor.

İtalya'nın en büyük eksiği, işte bu cihaz.

İstersen 100.000 yatak hazırla, solunum cihazı yoksa, hikaye.

Solunum cihazı yoksa, yoğun bakım ünitelerinin, karantinaların hiçbir manası yok.

İtalya, Avrupa Birliği'nden yardım istedi.

Kimse vermedi.

Almanya, Fransa, solunum cihazını boşver, maske bile vermedi.

Güya ortaklar.

Herkes kendi derdine düştü, anlı şanlı ortaklığın maskesi düştü!

Sınırlar yok deniyordu.

Sınırlar duvar oldu.

ABD'den yardım istediler.

Gelmedi.

Çin'den yardım istediler.

Wuhan'dan kalkan uçak, önceki gece Roma Havalimanı'na indi.

Çinli doktorlar, hemşireler, sağlık personeli geldi.

Hemen peşinden, yine Çin'den gelen bir kargo uçağı indi.

Bir kargo uçağı dolusu solunum cihazı ve tıbbi malzeme getirdiler.

Gözyaşlarıyla ve alkışlarla karşılandılar… Virüs Çin'den çıktı ama, şu anda İtalyan halkının en sevdiği, en saygı duyduğu millet, Çinliler.

(Türkiye'de kaç adet solunum cihazı var? Üç aydır virüs alarmı yaşanıyor, bu konuda çaba harcandı mı? İğneden ipliğe ithalat yapan, saman bile ithal eden Türkiye, solunum cihazı ithalatı yaptı mı?)

İtalya'da, sadece Lombardiya bölgesinde şu anda günlük 300 bin maske gerekiyor. Eczaneden aldığımız eften püften maskelerden değil, doktorların hemşirelerin taktığı maskelerden, her gün 300 bin adet gerekiyor. Ve, yok.

Virüsün tespit edilmesi için test yapılması gerekiyor.

Yeterli sayıda test kiti yok.

Kaç kişiye bulaştığını tespit edemezsen, karantina önlemi alabilmen de imkansızlaşıyor, hastanelere kaç kişinin hücum edeceğini kestirebilmen de imkansızlaşıyor.

(Türkiye, dünyada en az virüs testi yapan ülkelerden biri… Neden? Türkiye'de neden parmakla gösterilecek kadar az test yapılıyor? Test kiti mi yok? Fiyatları makyajla, enflasyonu düşük göster, işsizleri makyajla, işsizliği düşük göster, test yapma, virüs az çıksın, öyle mi?)

İtalya'daki trajedi nedeniyle sadece Avrupa Birliği kavramı değil, “süper güç” algısı da değişti.

Uçak gemim var, nükleer denizaltım var, tanklarım var, bu savaşta hiçbir işe yaramıyor!

“Süper güç” olmak, çok iyi hastanelere, çok işi sağlık ekipmanlarına, yeterli sağlık personeline sahip olman anlamına geliyor.

Kendisini “süper güç” zanneden G8 üyesi İtalya, şu anda zavallılığı yaşıyor.

Silahlı kuvvetler elbette çok önemli ama, sağlık ordun zayıfsa, sağlık orduna gerekli ekipmanı sağlamıyorsan, ülkenin sınırlarını koruyabilmen, vatandaşının canını koruyabilmen, mümkün olmuyor.

Diego Alba.

47 yaşındaydı.

Milano'da acil servis ambulanslarında görevli, tıp teknisyeniydi.

Yüzlerce virüs vakasına koştu, fedakarca çalıştı.

Önceki gün virüsten öldü.

Elena Pagliarini.

24 saat aralıksız çalışmıştı, suratında maskesiyle bilgisayarının üstüne yığılmış uyuyordu, beraber çalıştığı doktor arkadaşı cep telefonuyla fotoğrafını çekti… Virüsle mücadelenin sembolü oldu.

Devlet televizyonunda kendisiyle röportaj yapıldı.

Açık yüreklilikle anlattı…

“Hazırlıksız yakalandık, ne yapacağımızı bilmiyorduk, hangi hastaya koşacağımı şaşırmıştım, sedyenin kenarından geçerken elimi yakalayıp ‘ne olur beni kurtar' diyorlardı, yardım isteyerek gözlerimin içine bakan o insanlarımızın çaresizliğini ömrümün sonuna kadar unutamayacağım, dedelerimiz ikinci dünya savaşı gibi inanılmaz bir badireyi atlatmayı başarmıştı, biz de torunları olarak bunu atlatacağız, direneceğiz, ama lütfen ciddiye alın, lütfen evlerinizden çıkmayın, lütfen hijyeninize dikkat edin.”

Emekli sağlık personelleri göreve çağırıldı.

Doktorluk, hemşirelik gerçekten kutsal meslekler… Yaşı itibariyle en yüksek risk grubunda olan emekli hekimler bile, göreve koştu.

İtalya'da anakara ve adaları dahil, her yer kapalı.

Sadece eczaneler, süpermarketler, fırınlar ve benzinciler açık.

Bunun dışında her yer kapalı.

İnsanlar sokağa karneyle çıkıyor!

Yanlış okumadınız…

Herkesin bağlı olduğu bir karakol var, sabah o karakola mail atıyorsunuz veya cep telefonunuzdan mesaj atıyorsunuz, “şu sokakta şu evde oturuyorum, ismim şu, çıkıp ekmek alacağım” diyorsunuz, az sonra size geri dönüyorlar, “şu saatte çıkabilirsiniz” diyorlar, siz o mail'i print yapıp cebinize koyuyorsunuz, veya cep telefonunuza yolluyorlar, anca öyle çıkıyorsunuz.

Kapıdan çıkar çıkmaz illa ki polis durduruyor, izin kağıdınızı soruyor, gösteremezsen, derhal evine dön diyorlar.

İtalya'da ömür uzun.

Nüfusun önemli bölümü 80'in üzerinde.

Yaşlıların ihtiyaçları, valilikler ve belediyeler tarafından karşılanıyor.

Hergün kapılarının önüne gerekli yiyecekleri ve ilaçları bırakılıyor, temas yok, kapının önüne bırakıp, zili çalıyorlar, teslim aldığı görene kadar bekliyorlar, yarın sabah tekrar geliyorlar.

(Bilim kurgu filmi değil.

Türk halkına anlatılmayan gerçekler bunlar.)

Nakit para kullanılmıyor.

Sadece kredi kartı kullanılıyor.

Marketlerde yağma filan yaşanmıyor, çünkü içeriye tek tek alınıyor.

Marketlerin kapısının önünde sarı çizgi var, herkes o sarı çizginin arkasında en az birer metre arayla sırada bekliyor, içerden bir kişi çıkıyor, bir kişi giriyor.

Cebimde nakit bulunsun desen, bankamatiğe gidiyorsun, para yok.

Bankalar kapalı.

Bankamatiğe para koyacak olan personel işe gelmiyor.

Şimdilik herkes kredi kartından idare ediyor, bir ay sonra kredi kartları şişecek, kenarda paran yoksa nasıl ödenecek, kimse bilmiyor.

İtalyan şehirlerindeki evler, sefertası gibi, metrekareleri küçücük evler… Hayatı gece gündüz sokakta yaşamaya alışık olan İtalyan halkının, eve kapanmaktan psikolojisi bozuldu.

Sağlık bakanlığı özel telefon hattı kurdu, arıyorlar, uzmanlardan psikolojik destek alıyorlar.

Herkes çoluk çocuk evde olduğu için, İtalyan televizyonları izlenme rekorları kırıyor.

Ünlülerle telefon bağlantıları yapılıyor.

Özellikle, toplumun sevdiği saydığı sanatçılar ekranlarda konuşturuluyor, herkes gibi evde olduklarını, vakit geçirmek için neler yaptıklarını anlatıyorlar, sağlık bakanlığının uyarılarını tekrar ediyorlar, bu yöntem, toplumun uyarılara kulak vermesi açısından daha etkili oluyor.

Televizyonlardaki yiyecek içecek reklamlarında patlama var.

Tarihte görülmemiş sürede reklam veriliyor.

Ama, ürünlerin fiyatları değişmiyor.

Kriz ortamını tanıtım fırsatı olarak görüyorlar…

Zam fırsatı olarak görmüyorlar.

Bütün kiliseler kapatıldı.

Vatikan tarihinde böyle bir hadisenin örneği yok.

Papa Francis, bomboş Roma caddelerinde, İtalya halkı adına tek başına yürüdü, Via del Corso'daki San Marcello Kilisesi'ne gitti, insanlığın bu felaketten kurtulması için tek başına dua etti, tek kişilik ayin yaptı.

İtalya şu anda ölüyor ama…

Aslında yepyeni bir ruhla ayağa kalkıyor.

Her akşam saat 18'de balkonlara pencerelere çıkıyorlar, İtalyan milli marşını söylüyorlar.

“İtalyan kardeşliği” diye başlayan milli marşla, birbirlerine tutunmaya çalışıyorlar, birbirlerine kenetleniyorlar.

İtalyan basını, kelimenin tam manasıyla “basın ahlakı dersi” veriyor.

Gerçekleri gizlemiyorlar.

Hiçbir gelişmeyi saklamıyorlar, sansürlemiyorlar, örtmüyorlar.

Bütün çıplaklığıyla anlatıyorlar.

Goygoyla, yalanla, moral vermeye çalışmıyorlar.

Bilgiyle, öğreterek, mücadele gücü veriyorlar.

Utanmadan yalakalık yapan yok mesela… Şu ana kadar televizyona çıkıp “sağlık bakanımıza teşekkür ederiz, hükümetimiz süreci çok iyi yönetiyor” diyen, ahlaksız bir gazeteci görülmedi.

Hükümetten de kimse çıkıp “halkı korkutuyorsunuz, paniğe sevkediyorsunuz” diyerek, tutuklama tehdidi savurmadı.

İtalya derslerle dolu.

Zararın neresinden dönersek misali, acilen ibret almamız gerekiyor.

İtalya'nın bu fotoğrafı, maalesef on gün sonraki vesikalığımız olabilir.

Bu iş çok ama çok ciddi.

Ciddiyetine inanmayarak bu hale geldiklerini asla unutmamamız gerekiyor.

Etiketler
İtalya Yılmaz Özdil