Angela Merkel'in veda ziyaretinde Türkiye-Almanya-AB üçgeni: Şansölyenin Avrupa'ya Ankara mesajı ne olacak?
Şansölye Angela Merkel, yarın Türkiye'ye veda ziyareti gerçekleştirecek. CHP Berlin Birliği Başkanı Kenan Kolat, ülkedeki koalisyon görüşmelerini ve Merkel'in Türkiye ziyaretini Gerçek Gündem'e değerlendirdi.
GERÇEK GÜNDEM - MERVE ÇOBAN/ Görevini bırakacak olan Almanya Başbakanı Angela Merkel, 16 Ekim'de Türkiye'ye veda ziyareti gerçekleştirecek.
Türkiye Almanya ilişkilerinde yakınlık sürerken Şansölye Merkel'in ziyareti gündemin ana konuları arasında yer aldı.
Almanya'da 26 Eylül'de gerçekleştirilen Federal seçimlerin ardından ülkede koalisyon oluşturulması için görüşmeler sürerken Merkel görevini devretmeye hazırlanıyor.
16 Ekim'de Türkiye'yi ziyaret edecek olan Angela Merkel'in AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ikili görüşme gerçekleştirmesi bekleniyor.
Öte yandan ziyaret öncesi Angela Merkel, Türkiye ile ilgili bir soru üzerine "Onu görmezden gelemezsiniz. NATO üyesi Türkiye, Avrupa'ya yasa dışı göçle mücadelede AB için merkezi bir rol oynuyor" dedi. Göçmen krizi sürerken gerçekleşecek ziyaret Avrupa'nın Türkiye'den olası geri kabul anlaşmasının uzatılması talebini de de gündeme getirdi.
Kolat Politika ve Strateji Danışmanlığı kurucusu ve CHP Berlin Birliği Başkanı Kenan Kolat, Almanya'daki koalisyon görüşmelerini ve Merkel'in Türkiye ziyareti ile Türkiye - Almanya ilişkilerini Gerçek Gündem'e değerlendirdi.
Kenan Kolat
"PARTİNİN TAMAMI YENİLENECEK"
- Angela Merkel'in görevi bırakma kararının ardından alınan seçim sonuçları ve oy kaybı Hristiyan Demokratlar içinde nasıl bir etki yarattı?
Öncelikle Hristiyan-Demokrat Partisi Hristiyan Birlik Partisi; ortak parti; çok büyük bir hezimete uğradığı için ilk başta her ne kadar Hristiyan Demokrat Parti'nin adayı Armin Laschet “Ben hükümet kurmuş olmak istiyorum” diye ortaya çıkmış olsa da parti içinde gelen tepkilerden ve kamuoyu baskısından sonra kendisinin görevden çekilmesi doğrultusunda bir adım attı. Parti içinde bir çalışma başlatıldı. Bu çalışmaya göre bu yıl sonuna kadar bir yol haritası belirlenecek; burada da partinin tabanının görüşlerini de almak suretiyle yeni kadroların belirlenmesinin üstüne gidilecek. Anlaşılan şu; Armin Laschet bu şeyin sorumlusu tek başına ben değilim, aslında bütün yönetim, bütün parti meclisidir sorumlu olan, diyor. Bu nedenle tamamı yenilenecek partinin. Bu arada eş başkanlık tartışmaları da var. Bir de bir erkek, bir kadın eş başkan seçelim diye bir tartışma da var. Ama sonuç olarak Hristiyan Demokrat Parti hükümet kurabilecek durumda değil.
Angela Merkel ve Armin Laschet
"MUTLAKA UZLAŞMA SAĞLANACAK"
- Almanya'da Hristiyan Demokratlar'ın kayıpla karşılaştığı seçimin ardından koalisyon görüşmelerinden nasıl bir sonuç bekleniyor? Almanya trafik lambası koalisyonu olarak da tanımlanan üçlü koalisyon ile tanışacak mı?
O nedenle bu bir şans tabi Sosyal Demokratlar, Olaf Scholz için. Biz Türkçe'de istikşafi görüşme diyoruz. Yani koalisyon görüşmeleri resmi olarak başlamadan önce ön görüşmeler yapılıyor. Kimyamız tutuyor mu, birbirimizle anlaşabiliyor muyuz diye. Bu görüşmeler bugün sonuçlanacak ve koalisyon görüşmelerine geçilip geçilmeyeceği konusunda partilerin yöneticileri karar verecek.
Büyük ihtimalle trafik lambası koalisyonu, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar'ın ortak bir koalisyonu söz konusu olacak. Ve burada daha çözülmesi gereken bir çok konu var. Özellikle Hür Demokratlar vergilerin artırılmasını istemiyor. O çok temel bir konu. İş yaşamı ile ilgili düzenlemelere karşı çıkıyor. Sosyal demokratlar ve Yeşiller burada daha çok ortak noktalar üzerinde duruyor. Mutlaka bir uzlaşma sağlanacak.
Benim kanaatim bütün konularda ayrıntılı bir uzlaşma yerine bazı konuları süreç içinde ele alacaklar. Yani herkesin kendisini bulabileceği bir koalisyon olacak. Oy oranları birbirinden uzak değil o anlamda. Sosyal Demokratlar'ın önderliğinde bir trafik lambası koalisyonunun bu yılın sonuna kadar kurulacağından yola çıkıyorum ben. Almanya'da geçmişte bir önceki dönemde özellikle Hristiyan Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar'ın ortak bir çabası olmuştu.
Jamaika koalisyonu deniyor ona da renklerden dolayı. 6 ay falan sürmüştü görüşmeler. Her gün görüşmelerle ilgili dışarıya konuşmaların içerikleri sızıyordu.
Kamuoyunda tartışılınca sonuçta Hür Demokratlar çekildiler ve sonunda yine büyük koalisyon dediğimiz Sosyal Demokratlar ve Hristiyan Demokratlar koalisyonu olmuştu. Bu defa anlaşılıyor ki dışarıya bir şey sızmıyor.
Gazeteciler için kötü bir şey, tabii bizler için de öyle, biz de izleyicileriz. Şu açık ki ortada ifade edilen şey şu: Görüşmeler ciddi bir şekilde ele alınıyor, ilk başladığımızdan bu yana görüş ayrılıklarında azalma oldu, deniyor. Bu da aslında iyi bir yolda gittiğini gösteriyor. Benim kanaatim; yıl sonuna kadar da koalisyonun kurulacağını düşünüyorum.
FDP'li Volker Wissing, SPD'li Lars Klingbeil ve Yeşiller partisinden Michael Kellner
"HERKES ORADA KENDİNİ BULACAK"
- Üçlü koalisyon Almanya için nasıl bir neden sonuç ilişkisi yaratacak?
Üçlü koalisyon ilk. Biz hep böyle diyoruz ama Hristiyan Demokrat Parti ile Hristiyan Birlik Parti iki ayrı partı. Onlar da ayrı ayrı koalisyon protokolünü imzalıyorlardı geçmişte. Hristiyan Demokratlar iki parti aslında. Almanya'nın böyle bir özel durumu var: Bavyera Bölgesi'nde Hristiyan Birlik Partisi var.
Almanya'nın diğer 15 eyaletinde Hristiyan Demokratlar var. Ama Koalisyon görüşmelerine gidildiğinde bütün partilerin başkanları ikisinin de başkanı koalisyon protokolünde tek tek imzalıyorlardı. Aslında ikili parti sistemi vardı ama tabii biz onları tek parti olarak düşündüğümüz için…
Bu anlamda üçlü koalisyon ilk kez olacak. Eyaletlerde daha önce üçlü koalisyonlar başlamıştı. Üçlü koalisyon oluşmasının en önemli nedeni AFD adlı ırkçı partinin Meclis'e girmiş olması ve belirli çoğunlukların orada dağılması. 6 partinin parlamentoda yer almasından da kaynaklanıyor.
Bu nedenle öyle bir sıkıntı ile karşı karşıyayız ama bu da uzlaşma kültürünü getirmesi bakımından, -Almanya zaten bir uzlaşı devletidir, toplumudur - farklı kültürlerin uzlaşmasında yarar da var. Değişik bir şey olacak. Ekonominin öne çıktığı, sosyal konuların, iklim konusunun ağırlıklı ele alınacağı, sosyal hakların gelişeceği, 3 partinin kendi isteklerini ve yaklaşımlarını ortaya koyacağı bir hükümet olacak diye düşünüyorum. Herkes kendini bulacak yani orada.
"YOKLAMA YAPMAK İSTİYOR"
- Angela Merkel'in Türkiye'ye gerçekleştirdiği veda ziyaretinin ve hemen öncesinde Avrupa'ya yönelik “Türkiye'yenin görmezden gelinemeyeceği” açıklamasının politik karşılığı ne oldu? Süreç Almanya-Türkiye ilişkilerinde ne anlam taşıyor?
Merkel Almanya'da bir hükümet başkanı, bu durumda başbakan. Görevi bıraktığında, görevi bırakmadan önce -hali hazırda daha başbakan olarak devam ediyor- Türkiye'ye gitmeden mutlaka potansiyel hükümet görevlilerine- bu belki kamuoyunun önünde açık yapılmaz- bilgi verir. Ben gidiyorum sizin de bir öneriniz var mı diye yeni kurulacak hükümete bilgi verir. Mutlaka konuşuyorlar. Bu müzakereler geleneksel olarak mutlaka oluyor. Merkel'in Türkiye'ye gitmesi sadece doğrudan Erdoğan ile ilgili değil.
Türkiye'nin Avrupa'da çok çok önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor. Türkiye Almanya'daki siyasi partilerin seçim beyannamelerinde geniş olarak yer alıyor, başka hiçbir ülke yer almıyor. Tabii ki özellikle göçmenlerin, Suriyeli göçmenlerin, şimdi tabii Afgan, Afganistan'dan gelenlerle ilgili bir ön çalışma yapacaklarını düşünüyorum. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir geri kabul anlaşması var. Bunun yenilenmesi, yeniden müzakere edilmesi tartışılıyor. Bu bağlamda bir yoklama yapmak istiyor. Bir de Türkiye de önemli bir ülke olduğu için Merkel Türkiye'ye bir nezaket ziyaretinde bulunarak ilişkileri biraz daha yumuşatmak istiyor. Alman siyasetinin temelinde her zaman yakınlaşarak farklılıkları ortadan kaldırmak vardır. Yani dışarıdan eleştirerek, bağırarak, çağırarak değil; görüşmeler yoluyla sonuca ulaşmaya çalışılır. Göz göze bakarak, eşit hizada durarak. Bu Almanya'nın genel siyasetidir.
Mutlaka Almanya önemli, güçlü bir ülke.Türkiye şu anda maalesef ekonomisi de zayıf olduğu için o anlamda güç değil. Fakat stratejik-jeostratejik bakımdan çok önemli bir ülke. Ve Almanya'da 3.2 milyondan fazla Türk kökenli insanın olmasının da çok büyük etkisi var. Bu anlamda gayet de yerinde bir ziyaret olacak. Başbakan Olaf Scholz seçildikten sonra ilk ziyaretini Fransa'ya yapacak. Almanlar mutlaka ilk ziyaretini Fransa'ya yapar. Tersi de hep öyle olur. İkinci ziyaretini Avrupa Birliği'ne yapar yani Brüksel'e gider. Üçüncüsünde eskiden Amerika'ya giderdi, şimdi Amerika ile biraz soğuduğu için ilişkiler büyük İhtimalle İtalya'ya gidecek yeni başbakan. 4. olarak da büyük ihtimalle Türkiye'ye gelecek. Yani sıralama hep böyle, bu Türkiye'nin önemini de gösteriyor. Türkiye önemli ama Türkiye'ye olan eleştirileri de doğrudan söylüyorlar. Bunlar da açık yüreklilikle dile getirilen, dost ülkelerin veya birbirlerine yakın ülkelerin birbirleri ile açık seçik konuşmaları Almanya'nın dış politika geleneğinde olan bir yaklaşım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Şansölye Merkel
"TÜRKİYE'NİN EVET DEMEMESİ GEREKİYOR"
-Merkel’in ziyaretinde Avrupa ile halen sürmekte olan göçmen krizinin etkileri görülecek mi? Merkel'in görevden ayrılmadan önce bu krizde konumu ne olacak?
Türkiye aslında alabileceği sayının çok üstünde göçmen aldı. Ben göçmenlerin alınmasını prensip olarak yanlış bulmam ama bu denli yüksek sayıda alındığı zaman kontrol altında tutmak, kimin geldiğini, nasıl geldiğini bilmek çok büyük sorun. Göçmenlerin bir bölümü geldikleri ülkede bir süre kalırlar, bir bölümü başka ülkelere geçer ama duruma göre yüzde 50-60-70'e kadar, duruma göre, o ülkede kalırlar. O anlamda kalıcı olacaklarsa göçmenler Türkiye'de ona uygun uyum politikalarının gerçekleşmesi gerekir ki bu süreç alır. O anlamda çok büyük göçler bu süreci hızlandırmaz tam tersine yavaşlatır, sıkıntılar doğar. Büyük grupların gelmesi entegrasyon süreçlerini sekteye uğratır. Bu anlamda bunu Türkiye sanıyorum dile getirecektir. Tabii Türkiye, Erdoğan hükümeti çok sayıda göçmen aldı.
Aslında sınırları korumak zor bir şey değil olsa gerek. İstedikleri zaman da kapatabiliyorlar. Nitekim şu anda çok fazla gelmiyor Afgan göçmeni. Oraya duvar çekiyorlar doğu sınırına. Duvar meselesi çok güzel bir şey değil aslında ama biliyorum bu sıkıntılı bir konu olduğu için söylüyorum. Sonuçta bu kadar göçmenin içeri girmesine bir anlamda müsamaha gösterildiyse bunun altında başka bir şey var mı diye sorgulamak gerekir. Acaba Türkiye'ye; tamam orada dursunlar, siz onları orada tutun, biz de size para verelim şeklinde bir yaklaşım geliştirilebilir mi? Bence Türkiye'nin buna evet dememesi gerekir. Türkiye göçmenlerin yaşayacağı, göçmenlerin büyük oranda oraya gelerek bulunmalarına olanak sağlayacağı bir yer değil.
Aslında şu yapılması gerekir: Merkel, Afganistan konusunda, buna yönelik bir şey yapacaklarsa, Afganistan'ın yakın komşularıyla konuşmak suretiyle, Türkiye üstünden değil de bunları oradan çözmeleri gerekir, Türkiye bir köprü görevi görebilir.
Avrupa Birliği’nin, Amerika'nın da burada büyük hataları var biliyoruz.
Suriye bizim dibimizde olduğu için direk geçiş var ama Afganistan ile bizim sınırımız yok, bize gelmelerini gerektirecek bir durum da yok. Belki bu konular da gündeme gelecek. Tabii belli bir şekilde, şimdiye kadar Türkiye'nin geri kabul anlaşmaları çerçevesinde sınırlarını açmaması; Avrupa'ya bir akının olmamasını sağladı. Bu Avrupa'da olumlu bulunuyor. Tabii bazen kapıları açarız dedi ama onlar gerçekleşemedi.
Ama Avrupa Birliği'nin, göçmenleri biz de bir miktarda alacağız, küçük miktarlarda; ama akın şeklinde olmamalı çizgisi var. Almanya’da 2015 yılındaki yüksek sayıdaki Suriyeli göçmenden sonra Almanya'da ırkçı partinin yükseldiğini görüyoruz. Zamanında yapılan bu hareketin sonucunda ortaya çıkan bu partinin, daha doğrusu dile gelen göçmen karşıtlığının bir daha oluşmaması isteniyor, bekleniyor. O nedenle de Avrupa biraz daha dikkatli olmaya çalışıyor.
Sen bunları Türkiye'de tut yaklaşımı geliştirilebilir. Ben burada CHP'nin genel politikasını yerinde buluyorum. Bizim için en önemli şey öncelikle Suriye'de barışın sağlanması, orada göçmenlerin, öncelikle arzu edenlerin kendi ülkelerine gitmelerinin sağlanması, onların orada kalmalarına yönelik destek verilmesi, bunun Avrupa Birliği tarafından da finanse edilmesi; Türkiye'de kalacak olanların da topluma entegre edilmeleri gerekiyor. Çocukları Türkiye'de doğuyor. Onların Türkçe'yi öğrenmeleri gibi...
Olay çok çok boyutlu. Ama şunu bilmek gerekiyor. Avrupa Birliği'nin ve Almanya'nın en önemli talebi Türkiye'den Avrupa Birliği'ne büyük bir göçün olmaması doğrultusunda. Türkiye'yi tampon ülke olarak görmek isteyen bir yaklaşım var. Tabii Türkiye Cumhuriyeti'nin de politikaları ve bizim partimizin politikaları da böylesine sadece göçmenlerin geçici olarak kalacakları bir ülke olmaması gerektiği yönünde olmalı diye düşünüyorum.
"SÜRPRİZLERE AÇIK OLALIM"
-Merkel, göçmen krizinde ve geri kabul anlaşmasının uzatılması hakkında Türkiye'den giderayak bir talepte bulunacak mı?
Görevden ayrılırken böyle büyük bir talep dile gelmez. Bunlar konuşulur. Karar verici olmayacaktır. Geleneklerden yola çıkarsak hükümetin görev süresi bittiği için böylesi büyük bir taleple gelmeyecektir. Ama böyle bir yoklama çekimine gidecektir diye düşünüyorum. Genel kanaat hep böyledir. O sohbetler içinde bu yapılır. Güzel bir şekilde ayrılacağını iletir.
- Almanya'da siyasi hayatını kendi isteğiyle sona erdiren ve dünyanın en güçlü kadınları arasında yer alan Merkel'i yeni bir görevde görecek miyiz?
Benim kanaatim; Merkel, Almanya'daki siyasi yaşamını kendisi sonlandırdı. En zirvesinde yaptı bunu. Merkel'i yarın öbür gün uluslararası bir görevde niye görmeliyim? Acaba diyorum Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olamaz mı Merkel? Ki bu çok yakışır, böylesi görevler de olabilir. Çok yaşlı da değil. O anlamda sürprizlere açık olalım. Kendisi de zaten hiçbir başka görev almayacağım diye bir şey de demedi. Şu anda görevi bırakacağım dedi. Başka, önemli görevlerde görebiliriz. Merkel çok önemli bir siyasetçi dünya çapında da.
"RUSYA VE AMERİKA'NIN ARASINA SIKIŞMIŞ BİR TÜRKİYE VAR"
-Suriye, Afganistan ve göçmen krizleri sürerken ziyaretin farklı bir anlamı ve okuması olacak mı? Almanya daha önce olduğu gibi arabulucu, uzlaşmacı konumunu sürdürecek mi?
Görüşmenin zamanlaması bir rastlantı tabii. Ama şu bir gerçek Suriye'deki olay yeni değil, uzun süredir devam eden bir olay. Almanya'nın taraflılığı yok. Almanya bu konuya girmedi ya da giremedi, girmek istemedi. Suriye konusunda Rusya ve Amerika'nın arasına sıkışmış bir Türkiye var.
Fırat'ın batısında Rus sorunu var, doğusunda Amerikalılarla sıkıntımız var. Arada biz sıkışmış durumdayız. Biz oraya terörle ilgili bir boyuttan bakıyoruz. Bizim için Türkiye'nin baktığı ve hükümetin yaklaşımı terör sorunundan kaynaklı. Oysa, Kürt sorunu Türkiye'nin sınırları içinde çözülecek olmuş olsaydı; belki bu tartışmalar çok daha başka yerlerde gösterebilirdi.
Hükümet şu anda oradaki Türkiye'ye yönelik güvenlik konularını öne çıkartıyor. Tabii oradan saldırı olduğu zaman gereken yanıt verilir, bu normaldir. Ama bence Türkiye o bölgeye girmekle, -bizim partimizde öyle düşünüyor- bu bataklığın içine girdi. Mustafa Kemal Atatürk demişti: Arapların bataklığına girmemek gerekir, çıkamazsınız. Girersiniz ama çıkamıyoruz bakın. Çünkü çıktığınız anda başka şeyler oluyor. Oldukça zor bir durum.
Eninde sonunda Suriye yönetimi ile masaya oturulması gerekecek. Başka bir seçeneki yok. Türkiye orada Irak yönetimi ile de Suriye yönetimi ile de oturarak bunların hepsini konuşmak zorunda. Umarım bizim hükümetimiz göreve geldiğinde Orta Doğu İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde oradaki ülkelerle çok çok daha sıkı ve iyi ilişkiler oluşturulur. Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı'nı kurmak istiyoruz. Böyle bir şey kurulduğu zaman da sanıyorum ilişkiler çok çok daha başka boyutlara gelecektir.
Almanya tarihsel olarak İkinci Dünya Savaşı çıkartmış bir ülke olduğu için, yeni bir savaşın içinde olmak istemez. Olmaması da gerekiyor. O bakımdan daha çok insani boyutları öne çıkartan bir siyaset izliyor. Tabii Almanya önemli ağırlığı olan bir ülke. Avrupa Birliği'nin temel ülkesi. Dolayısıyla Avrupa Birliği içerisinde de kendi gücünü göstermek açısından dünyadaki Avrupa'yı ilgilendiren sorunlarda herkesle görüşüyor. Türkiye ile olan ilişkisinin temelinde, bu ziyaret veya bundan önceki ziyaretlerde, bu görüşmenin temelinde mülteciler konusu yatıyor. Türkiye ile ilgili ciddi eleştiriler var. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri şu anda donmuş durumda. Merkel giderken şunu demek istiyor: Ben görevimi bırakıyorum. Ama mülteciler sorununda da önemli aşamalar kaydettim. Avrupa Birliği'ni bir anlamda rahatlatmak istiyorum. O çerçevede Türkiye'ye ziyaret yaparak hem bir 'eyvallah, hakkınızı helal edin' diyecek herhalde. Hem de sonuçta Türkiye ile yapılırsa yeni anlaşma için ön görüşmesini yapacak. Bunu da geldiğinde diğer partilere özel görüşmeler yoluyla aktaracaktır. Bu hep böyledir.
Rastlantıdır görüşmenin tarihi. Çünkü, Almanya'da bu tür görüşmeler uzun dönemli planlanır. Bu hafta gideyim, öbür gün gideyim olmaz. En az 3-4 ay öncesinden planlanmıştır bu görüşmeler. Çünkü Almanlar bu işlemleri son dakikada yapmaz. Türkiye de, bütün ülkeler böyledir. Olaylar olur. Bu denk geldi. Türkiye'de olgulardan çok algılarla hareket ediliyor.
"TÜRKİYE'DE EN GEÇ 2023'TE HÜKÜMET DEĞİŞİKLİĞİ OLACAK"
-Uzun süredir gündemde olmayan ve dondurulan Avrupa Birliği görüşmeleri AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Angela Merkel'in masasında olacak mı?
Avrupa Birliği üyelik görüşmelerinin masaya geleceğini sanmıyorum. Türkiye'de bir hükümet değişikliği olacak en geç 2023'te. Ondan sonra Avrupa Birliği ilişkilerinde müthiş bir ivme ve hareketlilik olacaktır. Bu konuda hiçbir kuşku olmasın. Orada ufak tefek konular var. Özellikle küçük ülkelerden, Kıbrıs’tan, Yunanistan'dan sorunlar olacak. Şu anda Kıbrıs, Yunanistan Türkiye'yi kullanarak kendi leyhlerinde karar çıkartamıyorlar çünkü zaten Türkiye ile müzakere yok. Müzakereye evet diyelim sen de bize bir şey ver diyemiyorlar. Türkiye ile müzakereler yeniden başlama aşamasına geldiğinde Kıbrıs olsun Yunanistan olsun Avrupa Birliği'nden bir şeyler isteyecektir. O anlamda bizim Türkiye'deki muhalefette olan partilerin -biz onu yapıyoruz CHP olarak- diğer partilerin de mutlaka Avrupa'daki yakın oldukları partilerle sıcak ilişkiye girmelerini önemsiyorum. Özellikle sağ cenahta bulunan İYİ Partisi olur, DEVA Partisi olur, Gelecek Partisi olur, Demokrat Parti ve diğer partiler...
Bunların mutlaka Avrupa'daki kendilerine yakın olan sağ partilere gidip anlatmaları ve biraz hazırlık yapmaları gerekir Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecini yeniden başlatabilmek için. Burada özellikle 23. ve 24. fasılları kast ediyorum Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde. İnsan hakları, demokrasi, hukuk devleti ile ilgili. Bunlar çok temel fasıllar. Bunların zamanında açılmamış olması Avrupa'nın yanlışıydı. Erdoğan hükümetinin de işine geldi bu yalnız. Bu şekilde baskıdan da kurtulmuş oldular.