Beşar Esad Türkiye ile diyalog konusuna nasıl bakıyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle birlikte Türkiye Suriye ilişkilerindeki normalleşme söylentileri tekrar ortaya çıktı. Peki bu söylentiler Suriye tarafında nasıl karşılanıyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Suriye ile alt düzeyde politika yürütülüyor" açıklaması, Ankara-Şam ilişkilerinin normalleşmesine dair tartışmaları yeniden gündeme taşıdı.
Suriye'de yönetim değişikliğini savunan Erdoğan'ın bir ilk özelliği taşıyan bu açıklamasını, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türkiye ve Suriye arasında 21 yıl önce imzalanan Adana Mutabakatı'nın gündeme gelmesinden sonra yapması dikkat çekti.
Peki Erdoğan'ın açıklaması Suriye'de nasıl karşılandı? Şam, Ankara'dan neler bekliyor? Adana Mutabakatı'na Şam'da nasıl bakılıyor?
Türkiye ile Suriye görüşüyor mu?
Suriye'de iç savaşın başlamasından kısa süre sonra iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler kesildi ve Türkiye uzun bir süre boyunca çeşitli muhalif gruplara destek sunup ülkede bir yönetim değişikliğini savundu.
Ancak özellikle iç savaşın 2015 sonrasındaki aşamasında Esad yönetiminin sürekli kazanım elde etmesi ve Astana ile Soçi görüşmeleri ilerledikçe, iki ülke arasında gizli temasların başladığı iddiaları gündeme gelmeye başladı.
Bu süreçte Cezayir'in arabuculuğundaki görüşmelerden, Türkiye'den bazı emekli asker, siyasetçi ve iş insanlarının Suriye temaslarıyla bir diyalog kanalı açılmasına kadar çeşitli iddialar gündeme taşındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son açıklamasına kadar taraflardan hiçbiri herhangi bir teması doğrulamadı.
Erdoğan ise söz konusu açıklamasında liderler arasında diyalog bulunmasa da istihbarat birimlerinin karşılıklı çalışmalar yürütebileceğini ifade etti.
Görüştüğümüz Şam yönetimine yakın isimlerden, Suriye'nin eski Ankara Büyükelçisi Nidal Kabalan, taraflar arasında herhangi bir teması teyit edemeyeceğini ancak güvenlik ve istihbarat birimleri arasında, dönem dönem sınır boylarında görüşmeler yapılmış olabileceğini söylüyor.
BBC Türkçe'ye konuşan başka bir isim, iç savaş sürecinde altı kez Suriye'yi ziyaret eden eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı İsmail Hakkı Pekin ise Erdoğan'ın bahsettiği tarzdaki görüşmelerin sahadaki gelişmelere paralel olarak dönem dönem yapıldığını öne sürüyor.
İsmail Hakkı Pekin, bu tür alt düzey temasların Lübnan'daki Türk Büyükelçiliği'ndeki yetkililerin bir bölümü tarafından yürütüldüğünü iddia ediyor.
Pekin son olarak, Suriye'deki kişisel kaynaklarının verdiği bilgilere dayanarak, geçtiğimiz haftalarda Suriye istihbaratının dış ilişkiler bölümü mensuplarının yaptıkları bir toplantıda, Adana Mutabakatı'nı tartışmak üzere Türkiye'den bir heyet gelmesi gerekliliğine dair bir karar aldıklarını, gayriresmî yollardan bu bilginin kendisine geldiğini, kendisinin de bu bilgiyi Türkiye'de üst düzey resmi görevlilerle temasta olan kişilere ilettiğini öne sürüyor.
Ankara-Şam hattında Rusya'nın rolü
İki ülke arasındaki temas iddialarıyla ilgili ayrıntılar kamuoyuyla paylaşılmasa da, Rusya'nın Türk ve Suriyeli yetkililer arasında bir iletişim kanalı rolü üstlendiği biliniyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, geçen ay "Rejimle dolaylı temaslarımız var" ve "Genelde mesajlar İran ya da Rusya üzerinden gidiyor, geliyor, bir şey olduğu zaman" açıklamalarını yapmıştı.
Birçok uzman, bu dolaylı temasın kimi zaman İran ama ağırlıklı olarak Rusya üzerinden kurulduğu görüşünde.
Rus yetkililerle dönem dönem temasları olduğunu belirten Pekin, özellikle Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı gibi harekâtlarda bu kanalın işlediğini savunuyor.
Ancak Rusya'nın bunun ötesinde iki ülkenin doğrudan görüşmesini sağlamaya çalıştığı da biliniyor.
BBC Türkçe'ye konuşan, Suriye yönetimini yakından takip eden Suriyeli siyasi uzman Afif Della, önümüzdeki günlerde Rusya'nın Ankara-Şam ilişkileriyle ilgili önemli roller oynayabileceğine inandığını söylüyor.
Kritik konu: Adana Mutabakatı
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen ay gerçekleştirdiği Rusya ziyaretinde, sürpriz bir şekilde bahsetmesinden bu yana 1998 tarihli Adana Mutabakatı gündemde.
Mutabakatın özünde Suriye'nin PKK konusunda Türkiye'nin taleplerini karşılaması vardı ve mutabakat iki ülke ilişkilerinde uzun vadeli olarak "terörle mücadelenin" çerçevesini çiziyordu.
İki ülke bu mutabakatı geliştirdi, 2010 yılında "Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması"nı imzaladı.
Putin'in bu açıklamasıyla Türkiye ve Suriye arasındaki diyaloğun başlamasını sağlamaya ve TSK'nın yeni bir sınır ötesi operasyonunu önlemeye çalıştığı öne sürülüyor.
Türk yetkililer ise Putin'in açıklamasını olumlu buldu ve mutabakatın Suriye'ye yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde Türkiye'ye askeri müdahale hakkı verdiğini öne sürdü.
Açıklamadan sonra, Suriye Devlet Televiyonu'nda yayımlanan ve Dışişleri Bakanlığı'ndan bir kaynağa dayandırılan haberde ise "Suriye'nin mutabakat ve onun ilgili anlaşmaları uyguladığı ancak Türkiye'nin teröristleri destekleyerek ve Suriye topraklarını işgal ederek mutabakatı 2011'den beri ihlâl ettiği" ifadelerine yer verildi.
'Adana Mutabakatı bugünkü tehditlere cevap vermiyor'
Suriye yönetiminin Adana Mutabakatı'nı önemsediği anlaşılıyor ancak Şam için önemli olanın mutabakatın bugünün şartlarına göre değiştirilmesi olduğu görülüyor.
"Adana Mutabakatı'ndan konuşmayı yeniden gündeme getirmek çok önemli. Bu, Erdoğan'ın iki ülke arasındaki alt düzeyde temasla ilgili son açıklamasına bağlanabilir" diyen eski Büyükelçi Nidal Kabalan, Şam'ın bugün anlaşmaya radikal İslamcı grupların girmesi yönündeki isteğini aktarıyor:
"Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin altın çağında birçok önemli müzakereye katıldım. Üst düzey Türk istihbarat yetkilileri bu toplantılarda bana, terör tehdidi konusunda Suriye'nin Türkiye ile en fazla işbirliği içinde olan ülke olduğunu söyledi. Biz yıllarca Adana Mutabakatı'nı genişletmeye çalıştık.
"Adana Mutabakatı temelde Kürt terör örgütleri ve kişi olarak olarak da Abdullah Öcalan'la ilgiliydi. Bölge ve dünyadaki durum sonradan önemli ölçüde değişti. Bugün PKK ya da YPG dışında birçok farklı tehdit de var. El Kaide, IŞİD, Nusra Cephesi ve onlarca fanatik Tekfirci grup var. Dolayısıyla eğer Türkiye güvenlik konusunda işbirliği kurmak istiyorsa ve radikal İslamcılığın büyümesini durdurma çabalarında samimiyse, sadece PKK ya da YPG değil, terörizmin tüm türlerini içeren anlaşmalar düzenlenmeli.
"Adana Mutabakatı doğru yönde küçük bir adımdı ancak şu anda yeterli ve uygun değil. Bugünkü tehditlere cevap vermiyor. Sadece bunların küçük bir bölümünü kapsıyor. Çok daha geniş kapsamlı anlaşmalara ve işbirliğine ihtiyacımız var."
Suriye'nin normalleşme için koşulları neler?
Siyasi uzman Afef Della, Erdoğan'ın son açıklamalarının Suriye kamuoyunda dikkatle izlendiğini ancak iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin başlamasının Türkiye'nin atacağı somut adımlara bağlı bulunduğu görüşünün hakim olduğunu vurguluyor:
"Belki de önümüzdeki günlerde, Erdoğan'ın açıklamasıyla bağlantılı olarak geçmişten çok farklı bir şeyin yaşandığını görebiliriz. Belki Rusya aracılığıyla çok daha ciddi bir koordinasyonun sağlandığını görebiliriz. Belki bu, Astana veya Soçi anlaşmalarına paralel yaşanabilir. Ancak sonuçta bu tamamen bir beklenti. Şu ana kadar Türkiye'den somut bir adım attığını görmedik."
"Topraklarını işgal ettiğiniz bir ülkeyle nasıl yakınlaşabilir, ilişki kurabilirsiniz?" diye soran Della, ilişkilerin zamana yayılarak kademeli olarak ilerleyeceğine inandığını belirtiyor ve şu anda yapılması gerekenin sorunları çözmek için ortak bir perspektif bulmak amacıyla tartışmalara başlamak olduğunu söylüyor.
"Bugün artık rejim değişikliği, Suriye'nin bölünmesi konuşulmuyor, güvenlik anlaşmaları ve güvenlik işbirliği konuşuluyor ki bu pozitif bir şey" diyen Kabalan da Suriyelilerin Türkiye ve Erdoğan'dan söz değil eylem beklediğini belirtiyor.
Eski Büyükelçiye göre en kritik mesele ise Türkiye'nin, Suriye yönetimin "terör örgütü" olarak tanımladığı silahlı muhalif gruplara desteğini sonlandırması ve ülkenin kuzeyinden askerlerini çekmesi.
"Sizce bunlar normalleşme için ön şart mı?" sorusuna Kabalan, "Evet" cevabını veriyor.
Kabalan'a göre "Erdoğan'ın sözleri eğer eylemlerle desteklenirse Suriye hükümeti bunu olumlu karşılayacak ve buna karşılık verecek".
Eski Büyükelçi, bunun gerçekleşmesi durumunda ilk işbirliğinin güvenlik alanından başlayacağını tahmin ediyor.
Bununla birlikte bugüne kadar Erdoğan'ı söyledikleri ve yaptıkları arasında fark olduğunu bu yüzden çok iyimser olmadıklarını söyleyen Kabalan, "Her şey Türkiye'nin ve Erdoğan'ın elinde" diyor.
Eski Büyükelçi, Suriye'de artık yeni bir sürecin başladığını ve bir dönem muhalefeti destekleyen birçok ülkenin politikasını değiştirdiğini de vurguluyor:
"ABD tarafından Suriye'de yüzüstü bırakıldığını düşünen bazı ülkeler konumlarını değiştirmeye başladı. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri Şam'da büyükelçilik açtı. Diğer Körfez ülkelerinin ve başka Arap ülkelerinin de bunu yapması bekleniyor. Türkiye'nin de kendini Suriye konusunda yeniden konumlandırması kendi çıkarına olacaktır."